at ırkları

TÜRÜN TARİHÇESİ :

 

Güzel ,zarif ve çok yönlü Akhal – Teke atları ; At ırkları içerisinde Sovyet ülkeleri dışında günümüze değin çok fazla tanınmamaktaydı. Bu inanılmaz tür hızı rahat yürüyüşü akıllılığı, eğitilebilirliği, dayanıklılığı ile günümüzde anavatanı ve Rusya dışında da hak ettiği önemi kazanmıştır.

 

Yaşayan en eski at ırkı olan akhal – teke sıra dışı fiziksel gücünü ve duyarlı kişiliğini orta asya ülkelerinin kendine özgü doğa koşullarından almıştır. Akhal – teke kanı birçok modern at ırkının gelişimini etkilemiştir. Ancak yinede yüzy

Arap atı

Cidago yüksekliği: 145-155 cm.

Don: En çok AL, KIR, DORU görülmekte. Ender olarak YAĞIZ don mevcut.

Yürüyüş: Adi yürüyüşte dar adım atar. Tırıs ve dörtnalda alçak adım.

Kullanıldığı yerler: Çeki, binek, yarış.

Özellikleri: Sağlam görünüşlü, canlı, yüksek kalıtsal güçlüdür. Dayanıklıdır. 3-4 ay boyunca günde 70-80 km. yol alabilir.

Gelişim: 3 yaşında gelişmesini tamamlar. Damızlık yaşı 4' tür.

Üreme özellikleri:

Erkeklerde doğum ağırlığı

44-47 kg.

 

Dişilerde doğum ağırlığı   

42-45 kg.

Yavruların yaşama oranı

%94-95

Gebelik süresi

334-342 gün

 

Ergin aygır ağırlığı

470-500 kg

 

Ergin kısrak ağırlığı

450-480 kg

İngiliz atı

Kombine melezleme yöntemi ile hız yönünde ıslah yapılarak 250-300 yılda oluşturulmuştur. Türkiye'de ilk defa İstanbul Veli Efendi Çayırında 1922'de koşmuştur.

Cidago yüksekliği: 165-170 cm.

Don: En çok AL, DORU görülmekte. Ender olarak KIR, YAĞIZ don mevcut.

Kullanıldığı yerler: Yarış atıdır. Hız özelliğinin kalıtım derecesi (h2) 0,35'tir.

Özellikleri: Adaptasyon yeteneği yüksektir. Kısa mesafeyi çok hızlı koşar.

Gelişim:  Damızlık yaşı 4' tür.

Üreme özellikleri:

Doğum ağırlığı

40-45 kg.

 

Östrüs (kızgınlık)  siklusu

23-24 gün

Östrüs (kızgınlık) süresi

5-7 gün

Gebelik süresi

330-340 gün

 

Hafflinger atı

Cidago yüksekliği: 130-140 cm.

Don: Sadece AKKANAT

Kullanıldığı yerler: İş ve çeki atı.

Özellikleri: İyi huylu, sağlam görünüşlü, sakin mizaçlı, kanaatkar, zayıf meraları iyi değerlendirebilen, kaba yem seven, hastalıklara mukavim, veteriner ve ilaç masrafı olmayan, güçlü, yüksek döl ve süt verimli. Çocukları çok sever.

Gelişim:  Damızlık yaşı 4' tür.

Erkeklerde ağırlık: 440 kg

Dişilerde ağırlık: 433 kg

Yerli at tipleri

1- Anadolu tipleri

2-Çukurova tipi
3-Uzunyayla atı
4-Midilliler ve diğer yöresel tipler

Türkiye'de bulunan diğer at ırkları

1-İrlanda atı: Sıçrama (konkur) atıdır. Cidago 160-165 cm.
2-Anglo-Arap: Cidago 160 cm. (koyu, özellikle doru don)
3-Hanofer: Cidago 153-170 (Koyu don)  Eğitime yatkın, sıcak kanlı
4-Holstein: Almanya. 153-162 cm. Konkur atı.
5- Akhal-Teke: Türkmenistan 142-152 cm. Mükemmel yürüyüşlü, dayanıklı, eğitilir ancak inatçıdır. Kötü huyludur.
6-Kabardin: Kuzey Kafkasya. Dağ ırkıdır. Binek yüksekliği 142-151 cm. Uzun ömürlüdür.

 

 

DONLAR ve NİŞANELER

Don: Atlarda bedeni örten kılların bir bütün olarak gösterdikleri renge veya renk karışımına denir.
Üçe ayrılır: 1-Esas (asli) donlar 2-Türev donlar 3-Alaca donlar
Esas donlar
1- AL don: Kırmızı. 9 tiptir.
Açık al, koyu al, adi al, akkanat al, sütlü kahve al, altuni al, kiraz al, kestane al, yanık al.

2-YAĞIZ don: Siyah. 2 tiptir.
Kuzguni yağız (parlak), donuk yağız (mat)

3- DORU don: Gövde al; yele, kuyruk, bacak yağız
Açık doru, koyu doru, kirazi doru, kestane doru, yanık kestane doru
4-İZABEL don: Saman sarı
5-KULA don: Gövde sarı; yele, kuyruk, bacak siyah

Açık kula, adi kula, koyu kula, kurt kulası
Türev Donlar
Yavru al veya donuk yağız doğar. Sonra beyaz tüyler çıkar. Don tespiti 1-1,5 yaşında tekrar yapılmalıdır. Ancak ondan sonra soykütüğü mühürlenir ve imzalanır.
1- KIR don: Beyaz kıllı atlardır
Pamuk kır: Bembeyaz

Açık kır: Biraz siyah
Koyu kır: Daha siyah
Demiri kır: Gri kıllar var
Bakla kır: Siyah kıllar sağrı, boyun ve omuzlarda odacıklar halinde
Çilli kır: Çil gibi siyah kıllar
Kızıl kır: Kırmızı renkli kıllar
Mercani (üveyik) kır: Çilli kırın daha kırmızısı
2-AHREÇ don: Beden kızıl-beyaz+yele, kuyruk, bacak siyahtır.
Açık ahreç: Beyaz bol
Adi ahreç: Beyaz ve kızıl eşit
Koyu ahreç: Kırmızı bol
Kızıl ahreç: Parlak, bol kırmızı
3-BOZ don: Al donun beyaz kıllarla istila edilmişidir.
Açık boz: Beyazlar kırmızılardan bol.
Adi boz: Beyazlarla kırmızılar eşit.
Koyu boz: Kırmızılar beyazlardan bol.
Kar yağdı boz: Beyazlar demetler şeklinde
Kaplan lekeli: Kırmızılar demetler şeklinde.
4- ALACA donlar: İki ayrı don parçalar halinde bulunursa buna alaca don denir. Beyaz parçalar büyükse "alaca" başa, küçükse sona yazılır.
Alaca koyu al: Beyaz parçalar, koyu al parçalardan daha büyük.
Koyu al alaca: Al parçalar, beyaz parçalardan daha büyük.
Alaca yağız: Beyaz parçalar, yağız parçalardan daha büyük.
Alaca kula: Beyaz parçalar kula parçalardan daha büyük.
Nişaneler
Nişane: Koyu donlu atlarda vücudun değişik bölgelerinde görülen beyaz kıllardan oluşan lekelere denir.

Eşkal tespitinde nişaneler de kaydedilmelidir.

Alında görülen nişaneler:

-Alında birkaç beyaz kıl
-Alında çok beyaz kıl
-Alında kartopu
-Alında yıldız
-Alında ay
-Alında akıtma (beyazlık aşağı kaymış)

Burun üzerindeki nişaneler:

Akıtma: Burun üzerinde görülen nişanedir.

Bacaklarda görülen nişaneler:

Seki: Bacaklarda görülen nişanedir.

Tırnakta görülen nişaneler
Ester çizgisi: Atın yelesinden kuyruğuna uzanan çizgi

ATLARDA BESLEME

Gebelik
Gebeliğin son 90 günü yapılacak besleme çok önemlidir.

Bu aşamada kaba yem miktarı azaltılıp (ot, saman vs.); kesif yem miktarı (yulaf, mısır, küspe vs.) arttırılmalıdır.

Enerji İhtiyacı
9. ay: Yaşama payı enerji ihtiyacı x 1.11
10. ay: Yaşama payı enerji ihtiyacı x 1.13
11. ay: Yaşama payı enerji ihtiyacı x 1.20
*Yaşama payı enerji ihtiyacı: Hayvanın hayatını sürdürebilmesi için gerekli, en düşük düzey enerji ihtiyacı.
Laktasyon: Ortalama 5 ay sürer. İhtiyaç, yaşama payı enerji ihtiyacı+ 792 kCal'dir. Günlük süt verimi 10-20 kg. arası değişir.
*Laktasyon: Hayvanın süt verdiği dönem.
Su ihtiyacı
Normal bir atın günlük su ihtiyacı 19-45 litredir.
 

ATLARDA BAKIM

Taylarda büyüme ikiye ayrılır:
a-Doğum öncesi
b-Doğum sonrası
Doğum öncesi büyüme:
Anasal çevre de denir. Tayların doğum ağırlığına etki eden genetik ve çevresel faktörler şunlardır:
1- Atın ırkı
2- Kısrağın (ananın) beden yapısı
3- Aygırın (babanın) beden yapısı
4- Tayın cinsiyeti
5- Kısrağın yaşı
6- Gebelik süresi
7- Kısrağın beslenmesi
Doğum sonrası büyüme:
Tay: Doğumdan 3 yaş sonuna kadar

atlara denir.

Taylık dönemi 3'e ayrılır:
1- Süt tayı
2- Bir yaşlı tay
3- İki yaşlı
4- Üç yaşlı
SÜT TAYI
Tay, doğumdan sonra ilk 24 saat ağırlığının 1/10'u kadar ağız sütü içer.
*Ağız sütü: Doğumdan sonra memeden akan, bağışıklık maddelerince çok zengin ve yavrunun yaşaması için çok önemli süt (bu süt doğumdan itibaren 3 gün boyunca salgılanır. İçerisindeki bağışıklık maddeleri gitgide azalır.)
Tayın ilk dönemki bakımında en önemli konular (eğer başka kaynaktan süt verme mecburiyeti varsa) sütün vücut sıcaklığında olması ve tayın yalnız bırakılmamasıdır.(Anası ölmüş taylarda önemli)
Taylar 12 aylıkken ergin yaş ağırlığının %75 'ine ve ergin yaş sırt (cidago) yüksekliğinin %90 'ına ulaşırlar.

Bu sebeple iyi beslenmelidirler. 4 'üncü haftadan sonra ananın sütü yetmemeye başlar. Bu aşamada tay büyütme yemleri verilmelidir.

Yulaf tek başına verildiğinde kavuzlu olduğu için midede topaklaşmaz.

Süt döneminde taylar için yulaf tek başına önerilmez. İçeriğinde protein ve mineral madde eksiktir. 2 aydan fazla yonca verilirse böbrek taşı yapabilir. Ayrıca yonca atların %2-3 'ünde alerji yapar.

 

 

ATLARDA ÜREME

Gebelik süresi: 11 ay
Kızgınlık dönemi: İlkbahar
*Kızgınlık: Dişi memelilerin yumurta ürettikleri, çiftleştirildiklerinde gebe kalmaya müsait oldukları dönem.
Kızgınlık süresi uzunluğu: 2 - 2,5 gün
İki kızgınlık arası süre: 15 - 17 gün
Östrüs döngüsü süresi (1. östrüsun başından, 2. östrüsun başına): 29 gün
Östrüs döngüsü: Dişi memeli hayvanın, fertil (döllenebilir) yumurta ürettiği fizyolojik durum.
Kısrakta östrüs belirtileri:
1- Hayvan sık sık idrar çıkarır.
2- Sükunetini kaybeder. Sebepsiz kişner.
3- Çalışan kısraklar çabuk yorulur.
4- Dış etkilere duyarlıdır. Dokunulduğu zaman gıdıklanır.
5- Vajina ağzını açıp kapatır.
6- Diğer kısraklara sokulur. Onlara ilgi gösterir.
7- Aygır yaklaştığı zaman kuyruğunu kaldırır.
8- Vajinadan mukoz bir sıvı akar.
9- Vajina ağzı şişmiş, kızarmış, gevşek bir yapıdadır.
 

YÜRÜYÜŞ ve KOŞMA ŞEKİLLERİ

Atlarda yürüyüş ve koşma şekillerini bilmenin yararları:
1- İdman pisti zemininin dikkate alınmasını
2- İdman süresinin dengeli şekilde tespit edilmesini
3- Ayak hastalıklarının iyileşme süresinin kısa sürmesini
4- Ayak hastalıklarının tekrar ortaya çıkmamasını sağlar.
 
Atlarda yürüyüş ve koşma şekilleri şunlardır:
1- Ağır adi yürüyüş: Önce arka ayak, ardından öndeki çaprazı; diğer arka ayak ve öndeki çaprazı atılır. Üç ayak hep yere basar.
2- Süratli adi yürüyüş: Ağır adi yürüyüşün süratlisidir.
3- Tırıs koşma: Bacakların hareket sırası çaprazdır. İki ayak hep yerde kalır.

4- Dörtnal koşma: Hep aynı art ayak ilk basar. İlk basma sesinden sonra üç hızlı basma sesi duyulur.

5- Rahvan koşma: Daha çok eşeklerde görülür. Hızlı yürüyüştür. Ayaklar çapraz değil art-arda atılır. İki ayak sürekli yerdedir. Biniciyi yormaz. Spor sayılmaz.
Yürüyüş Kusurları:
1- Topuk çalma:
Atın yürürken ileri attığı ayağı ile yere basan bacağına vurmasına denir.
Topuk çalma nedenleri: Bacak kusurları, tırnak kusurları, yanlış tırnak kesimi, yanlış nallama, atın zayıf - yorgun olması, binicinin hatalı oturması, hatalı dizgin kullanılması.
2- Yetiştirme: Arka ayak nalının ön kısmı ile ön bacağa vurmaktır.
3- Sürçme: Atın ayağını yere sürtmesidir.

ATLARDA YAŞ TAYİNİ

Atlarda yaş tayini dişlerden yapılır. Alt kesicilere bakmak daha iyidir.

Atlarda dişler

Kesici süt dişlerinin özellikleri
1- Kalıcı dişlere göre daha küçüktürler.
2- Boyları kısadır.
3- Renkleri beyazdır.
4- Diş boyunları belirgindir.
5- Dudak yüzleri düz ve oluksuzdur.
6- Diş yuvalarına sıkıca oturmuşlardır.
0 - 2,5 yaş arası dönem
Yeni doğmuş: Kesici süt dişleri daha çıkmamıştır.
8-14 gün: Ön kesici süt dişleri çıkar.
20-30 gün: Orta kesici süt dişleri çıkar.
5-9 ay: Son kesici süt dişleri çıkar.
9-10 ay: Tüm kesici sit dişleri çıkmıştır.
1 yaş: Ön kesici süt dişlerinde arpacık çukurluğu silinir.
1,5 yaş: Orta kesici süt dişlerinde arpacık çukurluğu silinir.
2 yaş: Son kesici süt dişlerinde arpacık çukurluğu silinir.
 
2,5 - 5 yaş arası dönem
2,5 yaş: Ön kesici süt dişleri düşer, yerlerine ön kesici kalıcılar gelir.
3 yaş: Ön kalıcı kesici dişler diş yayı seviyesine ulaşır.
3,5 yaş: Orta kesici süt dişleri düşer, orta kalıcı dişler çıkar.
4 yaş: Orta kalıcı kesici dişler diş yayı seviyesine ulaşır.
4,5 yaş: Son kesici süt dişleri düşer, son kesici kalıcılar çıkar.
5 yaş: Son kesici kalıcı dişler diş yayı seviyesine ulaşır.
 
6 - 8 yaş arası dönem
6 yaş: Alt ön kesici dişlerde arpacık çukurluğu silinir, diş yıldızı çıkar.
7 yaş: Alt orta kesici dişlerde arpacık çukurluğu silinir, diş yıldızı çıkar.
8 yaş: Alt son kesici dişlerde arpacık çukurluğu silinir, diş yıldızı çıkar.

 

AT BAKIMI

 

A-  ATLARIN YEMLENMESİNDE GENEL KURALLAR

Atların mideleri beden iriliklerine göre çok küçüktür. Atlarda mide kapasitesi tüm sindirim kananlının % 70.8  ini teşkil eder. Bu nedenle atlar sık sık yemlenmelidir. Libitum (sınırsız) yemleme atlar için çok zararlı ve tehlikelidir.

 Yemleme zamanları belirli aralıklarla ve belirli saatlerde yapılmalıdır (en ideali günde 4 kez). İki yemleme arasındaki süre açıldığında veya birkaç gün yem verilmediğinde at, yeme hücum ederek yer. Bu durum timpaniye ya da mide rupturuna (yırtılmasına) neden olabilir. Diğer yemleme kuralları sırası ile şunlardır;

Atlarda ideal yemlemesi sıralaması:

 

1.      Su     

2.      Kuru Ot     

3.      Dane (kesif) yem şeklinde olmalıdır.

 

  • Su yemlemeden önce verilmelidir.

  • Dane (kesif) yemlerden hemen sonra su verilmesi çok sakıncalıdır.

  • Dane yemlerden hemen sonra verilen su midede bulunan yemi hemen bağırsaklara sevk eder ve atın sindirim sistemine bozar. Bu burum sancılara ve at bağlı ise konstipasyona ( kabızlık ) neden  olur.

  • İşten,idmandan ve koşudan hemen sonra su verilmemelidir. Atın teri  kuruduktan sonra ve çok soğuk olmayan su (mümkünse oda sıcaklığında) verilmelidir.

  • Atlara kaba yemler, dane yemlerden önce verilmelidir. Dane yemlerin  midede daha uzun bir süre kalmasını temin etmek için,kaba yemden sonra ata az miktar su verilir. Bu su kaba yemin mideyi terk etmesini kolaylaştırır ve hızlandırır. Bundan sonra dane yem verilir.

  • Atlara verilen kesif ve kaba yemlerde mantar ve küflenme olmamalıdır. Yemlerin içerisinde küçük taş parçaları ve kum bulunmamalıdır. Bu durumlar sancıya neden olur.

  • Atlara verilen dane yemlerin (arpa-yulaf) kırılarak veya ezilerek verilmesi, yemlerin sindirilme derecesini ve atın yemden yararlanma gücünü artırır.

  • Atlar yem değişikliklerine karşı çok hassastırlar.teze ottan kuru ota veya kesif yeme geçişler tedrici olarak yapılmalıdır.

  • Atlara verilen kesif yem toz halinde ise (atlar kesif yem yemeden önce derin nefes alıp verirler) üst solunum yollarına kaçabilir. Bu sakıncayı önlemek için, kesif yemin üzerine elle hafif su serpilerek ıslatılır. Bu ıslatma işlemi at yem yemeğe başlamadan hemen önce yapılmalıdır. Kesif yemin önceden ıslatılması fermantasyona neden olabilir. Fermente olmuş yemler sancı tehlikesini artırır.

  • Yemlemeden hemen sonra ata idman yaptırılmamalı, iş hayvanı ise çalıştırılmamalıdır.

  • Ata yeterli miktarda yem verilmesine karşın, at zayıf ve güçsüz ise, önce iç parazit muayenesi yaptırılmalı ve sonra da dişlerine bakılarak gerekirse premollar ve molar dişler törpülenmelidir.

  • Her yaş ve cinsiyetteki atların en büyük düşmanı yağlanma ve istirahattır. Bu nedenle atlara yeterince idman yaptırılmalıdır.

  • Atlara verilecek günlük yem miktarı, atın çalıştırılıp çalıştırılmadığına, eğer çalıştırılıyor ise ağır veya hafif bir işte çalışmasına göre değişir.

 

Ağır bir işte çalışan atlar:

  • Her 100 kg canlı ağırlığa:

  • 1 kg  kaba yem (kuru ot)

  • 1.5 kg kesif yem (Arpa veya yulaf)

 

Hafif bir işte çalışan atlara:

  • Her 100 kg canlı ağırlığa;

  • 1 kg kaba yem

  • 1 kg kesif yem

 

At çalıştırılmıyorsa:

  • Her 100 kg canlı ağırlığa;

  • 1 kg kaba yem

  • 0.5 kg kesif yem verilmelidir.

ıllar boyu kendine has özelliklerini ( safkanlığını ) koruyabilmiştir.

 

Akhal – Teke orijini Rusya nın kuruluşundan 3000 yıl öncesine dayanır. Akhal – Teke sanıldığının aksine Ilık kanlı değil Soğukkanlı kategoride yer alır. Ataları: Massaget , Parthian , Nisean , Persian , Türkmen ve son olarak da Akhal – teke dir.

 

Güney Türkmenistan da yapılan araştırmalar sonucu uzun boylu güzel bir kemik yapısına sahip MÖ. 2400 yıllarına ait iskelet kalıntıları bulunmuştur. Irkın ismi ise ancak 19. yılların sonlarına doğru anlaşılmıştır. İki kelimeden oluşan ismin anlamı : AKHAL adı ; bugünkü Türkmenistan da eski Pers imparatorluğunun da bir parçası olan Kopet dağlarının eteklerinde bulunan bir vaha’ dan gelmektedir. Teke ise ; Türkmen kabilelerinden sonra bölgeye egemen olan ve yüzyıllarca Türkmen atı yetiştiren göçebe boy’unun adıdır.

 

Yörenin coğrafyası da bu ırkın sıra dışı özelliklerine katkıda bulunmuştur. Orta Asya tarihi boyunca sürekli değişen egemenlikler, ( Ticaretler ve Savaşlar ) Akhal vadisine ulaşamamıştır. Teke kabilesi hazar denizinin batısında yer alan dağların güneyinde ve Çölün kuzeyine yerleşmişti. Bu doğal korumalı bölge burada yetiştirilen bu atların genetik özelliklerinin korunmasını sağlamıştır. Bölgenin sert iklim koşulları ( Kara kum çölü bölgenin % 90 nı teşkil etmektedir.) aşrı sıcak , kuru soğuk ve kuraklık bu ırkın dayanıklılığını geliştirmiştir. Atların iyi beslenmesi için taze otlar yılın sadece birkaç ayında bulunmaktaydı. Evcilleştirilmiş Türkmen atları koyun yağı ile karıştırılmış tahıl ile beslenerek hayatta kalmayı başardılar.

 

Türkmen kültürüne göre iyi bir at binicisinin ölümü ile yaşamı arasındaki farkı ayırt edebilmeliydi. Akhal – teke sahibi için büyük bir kişisel onur kaynağı ve ailesinin değişmez bir parçasıydı. Soğuk havalarda üzerine battaniye örtülür ve elle beslenirdi. Boyun aksesuarları ve takılarla süslenirdi. Akhal – tekeler de sahiplerine yakın bağlanır ve kendisine nasıl davranıldığı konusunda duyarlıdır.

 

Akhal – teke’nin Rusya ile bağdaştırılması 500 yıl önce bu atların Rusya ya getirilmesi ile başlamıştır. Ruslar bu ata ; uzun boylu, değerli asya atı anlamına gelen ve Türkçe kökenli olan ARGAMAK adını vermişlerdi. Rusya da en iyi damızlık atlar bu ırktan kullanılmıştır. BOINOU aygırı günümüzde yetiştirilen akhal – teke lerin atasıdır. Rus askerlerinin Akhal – teke atlarına ilgisi Türkmenlerin ata bağımlı geleneksel yaşam biçimlerinden gelmiştir. Ruslar bu ırkı geliştirmek ve irileştirmek için İngiliz safkanları ile çiftleştirmiş ancak bu girişim başarısızlıkla neticelenmiştir. Eski Sovyetler birliğinde birçok at ırkı da aynı sonucu paylaşmıştır. Savaşların baskısı , iç savaş , açlık ve eşitsizlik akhal – teke’nin sayısını ve genetik yapısını etkilemiştir. Komünist rejimin bireysel sahiplenmeye getirdiği yasaklar sonucu at yetiştiriciliği de yasaklanmış bunun sonucu Akhal – teke’nin Sovyetler birliğinde gelişimi ve önemi kaybolmuştur.

 

 AKHAL – TEKE nin KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ :

 

Akhal – tekenin eşsiz bir görünümü vardır. Başka hiçbir at cinsinde onun karakteristik ayırıcı özellikleri görülmemektedir. Kafası uzun ve geniş bir alnı vardır. Manalı bakan iri badem gözleri , dar ve dik kulakları uzun ve yüksek bir boynu vardır. Vücudu uzun ve eğimli , dar bir göğsü uzun ve güçlü bacakları vardır. Kas yapısı mükemmeldir. Birçok rengi vardır, yaygın olarak yağız ve dorudur. En belirgin özelliği ışıkta parlayan ve değişen metalik altın rengidir. Üç alt türü vardır.

 

1). Gelishikili , Peren ve kaplan orijini atlardır. Yukarıda sayılan tüm özelliklere tamamen uyan türdür.

2). Karlavach ve El orijini atlar. Daha küçük yapılı fakat daha hızlı koşan bir türdür.

3). Arab ve Dor bayram orijini. Daha güçlü bir gövdesi vardır. Dayanıklılığı ile bilinir. Günümüzde bu ırkın 17 farklı orijini vardır, bunlardan 12 tanesi Boinov’a dayanır.

 

Akhal – Teke aygırının yüksekliği 157,6 cm. dir. 1993 de değişik ülkelerde bulunan akhal – teke atları üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Bunların 88’i Türkmenistan , 51’i Rusya , 21’i Kazakistan dadır. Buna göre cidago yüksekliği 159,2 cm ye uzadığı belirlenmiştir.

 

AMERİKAN BENEKLİ ATLARI

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :

 

İspanyol fatihlerinin soyundan gelen benekli atlar, Amerikanın batı bölümünün bir parçası olmuşlardır. Evcilleştirildikten sonra çalışma kabiliyetleri ve dayanıklılıkları ile kovboyların sürü işlerinde kullanılmışlardır. Amerikan yerlileri, bu beneklerin kutsal işaretler olduğuna inanmaktaydı. Yıllar geçtikçe, vahşi batının dağlık bölgelerine uyum sağlamak için atletik yapılarının gelişmesine rağmen renkleri ve benekleri değişmedi. Bu gelişme benekli atlara mükemmel bir serbest biniş, çiftlik, rodeo, iz sürme, yarış, gösteri ve çocukların yakın arkadaşı olma unvanını kazandırdı.

 

CİNSİN ÖZELLİKLERİ :

 

Çok yönlü yapıları vardır. Benekli atlar genelde güçlü kemikli ve iyi dengeli atlardır. Boynundaki ve kafasındaki benekler de ayrı bir güzellik katar. Benekli atların renkli derisi soyunu belirler. Çünkü en önemli özellikleri bu beneklerdir. Beneklerin şekilleri sonsuz farklı biçimde olabilir. Derileri daima beyaz ve bilinen diğer at renklerinden birinin kombinasyonu şeklindedir. Benekler yuvarlak hatlı olup, göğüsten boyuna doğru uzanır. Genelde Tobiano'ların yan taraflarında koyu renkler hakimdir. Kuyruk ise çoğunlukla iki renklidir. Overo'ların derisi de koyu veya beyaz olabilir. Ancak Overo'larda beyaz renk atın kürek kemiği ile kuyruğunu geçmez. Ayrıca Overo'ların kafalarında geniş beyaz lekeler vardır ve kuyrukları tek renklidir. Bu atları ilgi çekici yapan lekelerinin genetik yapısının hala anlaşılamamış olmasıdır. Her atın lekesi diğerinden farklıdır.

 

AMERİKAN MUSTANG ATI

 

Mustang kelimesi İspanyolca da “sahipsiz, başıboş” anlamına gelen mesfeno kelimesinden gelir. Bu kelime Birleşik Devletlerdeki vahşi atları anlatmak için oldukça uygundur.

 

 

 

Modern at yaklaşık olarak 3 milyon yıl önce evrimleşti ve bu yarıküreden yaklaşık 10000 yıl önce kayboldu. Atın Kuzey Amerika’ya dönüşü Cortes ve De Soto kaşiflerinin Morocco Barbı, Portekiz Sorraiası ve İspanyol Andalusianı olan müthiş atlara binerek gelmeleriyle olmuştur.

 

Pueblo Kızılderilileri ata binmeyi öğrenmiş ve bu yeteneği diğer kabilelere de geçirmişlerdir. 1680 yılında Kızılderililer İspanyol kurallarına karşı isyan etmişler ve İspanyollar bu hızlı geri çekilme ile binlerce atı arkalarında bırakmışlardır. Kızılderililer bu at sürülerini toplamış olabilirler. Ancak onların özgürce koşmalarını tercih etmişlerdir. İspanyol yerleşim bölgelerine baskınlar düzenleyip atları çalmak çok daha kolaydı. Kızılderili baskınlarını durdurmak için İspanyol hükümeti sağlam at sürülerini Yeni Dünyaya getirdi. Kızılderililerin ‘vahşi’ atların peşine düşecekleri ve İspanyolları rahat bırakacakları umuluyordu.

 

10000lerce İspanyol atı Rio Grand’e götürüldü ve bu atlar 200 yıllık bir süre içinde sahipsiz vahşi atlar haline geldiler. Bu atlar zamanla çiftçilerden ve kovboylardan kaçmış araba ve binek atlarıyla birleşerek sayılarını 1900 yılında 2milyona ulaştırdılar.

 

 

Çiftçiler sığır sürülerine yer açabilmek için bu atları öldürmeye başladılar. Bunun ardından 1970 yılında sadece 17000 at kaldı. “Mustang”lar Batının tarihi ve öncü ruhunu temsil eden canlı sembollerdir. 1971 yılında “Vahşi Özgür At Kurultayı” oluşturulmuştur. Halka açık çiftliklerde yaklaşık 41000 mustang’ın bulunduğu tahmin ediliyor ve bunların sadece çok azı İspanyol kanı taşımaktadır.

 

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

 

Mustangler tüm şekil, renk, boy ve türde olabilirler. Ortalama uzunlukları 142cm.dir ancak 130cm. veya 160cm. olanlarını da sıklıkla görebilirsiniz. Renkli, Palomino, Appolosa, Buckskin ve yağız renkte olanlar türün gelişimi esnasında zaman içinde oluşmuş türlerdir ancak bunlar da yaygın olarak görülür.

 

ANDALUSIAN

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :

 

Andalusıan , bir İspanyol bölgesi olan Andalusia da üretilmiş ve adını buradan almıştır. Ataları İspanya ve Portekiz in iber atlarıdır. 60 yıldan biraz daha kısa bir süre önce Andalusian ve Lusitano atı arasındaki ayırım yapılmıştır. İspanyollar günümüzde kendi atlarından Pura Raza Espanola ‘dan (saf İspanyol atı.) söz ederler ve kendi aygır kitaplarını tutarlar. Dünyanın birçok yerinde bu attan Andalusıan diye söz edilir. Portekiz atına Lusitano denir ve adını Portekiz’in antik roma adı olan Lusitanya’ dan alır.

 

Andalusian’ın kökleri tarih öncesi döneme dayanır. Güney İspanya’da iber peninsula’ sında M.Ö. 30.000 – 20.000 yıllarına ait mağara resimleri keşfedilmiştir. Bu tarih öncesi atlar , Andalusian’ın ataları olduğu düşünülür. Birçok uzmanın katıldığı bir görüşe göre bu cins ; yüzyıllar boyunca , İspanyanın uzun tarihi süresince buradaki değişik insanlar ve kültürler tarafından oluşturulmuştur. Yüzyıllar boyunca iber atı , iber peninsula’sına değişik gruplar tarafından getirilen atlardan etkilenmiştir. Bu gruplar arasında Fransızlar , Kuzey Afrikalı Kortagiyonlar ,  Romalılar , değişik Alman boyları ve Moor’ lar vardır. 15. yüzyılda Andolusia diğer cinsleri etkilemeye başlamıştır. Dünyanın ilk savaş atı olarak ünlenen , günümüzün Andalusian atının ataları , tarihin büyük savaşçılarına hizmet ederken göze çarpan roller üstlenmiştir.

 

Bazı araştırmacılar , iber atına M.Ö. 4000 – 3000 yıllarında binildiğine inanırlar. M.Ö. 2000’de iberya ya Phoenician’ların ulaştığı zamanda , ve M.Ö 1000’de Grek’lerin geldiği zamanda iber süvariler çoktan çetin bir düşman haline gelmişlerdi ve iber atı eşi bulunmaz bir savaş atı olarak göz önünde tutuluyordu. M.Ö. 1100 civarında yazılmış Iliada’da Homer iber atından söz eder. Ünlü Grek süvarisi Xenephon , iber atından övgüyle bahseder ve M.Ö. 450’de Spartalı’ ların Atinalıları yenmesindeki önemli rollerinden söz eder. II. Punik savaşı (M.Ö. 218-201) Hannibal akın eden Romalıları iber süvarilerini kullanarak defalarca yenmiştir. İlk savaş atı olarak bilinse de iber atı aynı zamanda güvenilirliği ve hoş mizacı ile de bilinir.

 

Ağır zırhlı şövalyeler , Avrupa’nın askeri güçlerinde çoğunluk haline geldiklerinde ; Andalusian , en popüler savaş atı konumundan kısa sürede düştü.

 

Her nasılsa ateşli silahların kullanılmaya başlamasından sonra , iber atı bir kez daha Kraliyetin ve süvarilerin tercihi olmuştur.

 

Daha sonra , iber atı Avrupa’nın Kraliyet atı haline geldi. Avrupa genelinde (Avusturya,Fransa,İtalya ve Almanya dahil) büyük binicilik Akademileri kuruldu. Dresaj ve yüksek binicilik okulu bu akademilerde başladı ve gelişti. İtici gücü ileri hareketi ve çevikliği sayesinde iber atı bu akademilerin onaylanmış binek atı oldu.

 

1667’de Newcastle dükü Andalusian için şunları yazmıştır. “ Dünyadaki en asil at , olabilecek en güzel at, yüce ruhun , cesaretliliğin ve uysallığın bir ürünü. En gururlu ve aksiyonlu koşması ve yumuşak dörtnalı ile beraber sevecen , nazik bir at. Bir Kralın zafer günü için uygun bir at.”   Viyana‘daki ünlü İspanyol binicilik okulunun Lipizenleri için kurulan tesislerinde hizmet veren Andalusiandır. Amerikan Quarter atı gibi yeni dünyada geliştirilen birçok cinste olduğu gibi , Alman atının , İrlanda Cannemara’sının ve İngiliz Cleveland dorusunun geliştirilmesinde büyük rolü olmuştur.

 

Günümüzde de Andolusian atı inanılmaz bir çok yönlülük sergiler. Andolusianın gücü , atletikliliği , ve iyi huyu hala bu cinsin önemli özellikleridir. ABD’de Andolusian atı dresaj , atlama , araba , arazi , western ve İngiliz binişi gibi çok yönlü dallarda yarıştırılır. Buna ek olarak çok başarılı bir gösteri atıdır. Tabi ki Andolusian’ın sevecenliği ile mükemmel bir Aile atı olduğu da unutulmamalıdır. Andolusian , nerede bulumuş ve ne yapmış olursa olsun gururun bir simgesidir.

 

CİNSİN ÖZELLİKLERİ :

 

Andolusian güçlü yapısına göre oldukça zariftir. Tipik Andolusian atı 15,2 – 16,2 el uzunluğundadır. Başı orta uzunlukta , dikdörtgen biçimli , zayıf ve profilden bakıldığında dışbükey veya geniş bir alınla , düz ve iyi yerleşmiş kulaklar vardır. Gözler iri ve canlı , boyun orta derecede uzun , geniş ve zariftir. Yele kalın ve gürdür. Kuyruk genelde gür , uzun , aşağıda ve vücuda yakındır. Andolusianların yaklaşık %80’i beyaz veya grinin tonlarındadır. %15’i doru , %5’ide yağızdır.

 

Andolusian ; gururlu , hassas , zeki saygı ve özenle eğitildiğinde çabuk öğrenen bir cinstir.

 

ARAP ATLARI

 

TÜRÜN ORİJİNİ ve TARİHÇESİ : ( ÇÖL BEDEVİLERİNİN ATI )

 

Orta doğu çöllerinin bir yerinde yüzyıllar önce , insan hayal gücünün ötesinde Dünyadaki tüm at türlerinin etkisi altına alacak bir ırk türedi. Bugün ki adıyla Suriye , İran ve Irak ta Tigris nehri boyundaki vahalarda ve Arap yarımadasının diğer bölgelerinde bu at türü gelişti. Bu tür Arap atı olarak tanımlandı. Müslümanlara göre At Allah’ın bir nimeti , şefkatle yaklaşılacak ve saygı duyulacak bir varlıktı. Avrupa ülkelerinin atın varlığından haberdar olmalarından çok önceleri , çöl atları bedevilerin hayatta kalabilmeleri için bir gereklilikti. Kabilelerin şefi ; gerek kendi kabilesindeki gerekse , diğer bedevi kabilelerindeki her bir at familyasının tarihini bilirdi.yüzyıllar geç tikçe , türün mitolojisi ve duygusallığı , soyu ile özdeşleşen cesaret, dayanıklılık ve gücü ile ilgili hikayelerle gelişti. Dini inanış , gelenek ve batıl inanışlar ırkın doğasını ve şeklini etkiledi.

 

Çıkık bir alnın ; Allahın nimetini taşıdığına inanılırdı. Bundan dolayı “ Jibbah” ın büyük olması o atın daha fazla nimet taşıması demekti. Kavisli bir boyun “ Mitbah “ bir cesaret göstergesi , kalkık bir kuyruk ise onuru simgelerdi. Bu ayırt edici nitelikler e at seçiminde çok dikkat edilirdi. Arap atlarının dini öneminin bulunması , kısmen de kabilenin varlık ve güvenliğine sağladığı katkılar nedeniyle türün izole bir şekilde çoğalmasını sağladı. At yetiştirme gelenekleri ve dini inanışlar ırkın “ Asil “ yada saf olarak kalmasını sağladı. Çevre şehirlerden veya dağlardan yabancı bir kan karışımı kesinlikle yasaklanmıştı. Kuzey Afrika da veya sahra çölü bölgesindeki çöl atları , arap atları ile aynı kanı taşımaz ve bedeviler tarafından hor görülürdü. Arap atı , zamanın bir çok toplumunda da olduğu gibi bir savaş aracıydı. İyi donanımlı bir bedevi düşman kabileye saldırır, koyun , deve ve keçi sürülerini kaçırarak kendi kabilesinin zenginliğinin arttırırdı. Bu tarz bir saldırı ancak ani , hızlı ve süratle yaklaşılırsa başarılı olabilirdi. Kısraklar bu tarz saldırı için en uygun cinsti. Çünkü kısraklar , düşman kabilesinin atlarına kişnemez böylece kabilenin saldırıdan haberi olmazdı. Hız ve dayanıklılık şarttı çünkü çarpışmalar kamp yerinden uzakta gerçekleşirdi.

 

Bedeviler aynı zamanda çok konuksever insanlardı. Eğer bir misafir çadırlarına ziyarete gelirse; onu ve hayvanlarını hiç ücret almadan 3 gün misafir etmek zorundaydılar. Konuk edilen misafirin atının başlığı çadırın orta yerine asılarak onun önemi vurgulanırdı. Böylelikle kabileler savaştan arta kalan zamanlarda birbirlerini konuk eder , en hızlı ve en cesur atlarının hikayelerini birbiriyle paylaşırlardı. Kazananın ödül olarak kaybedenin en iyi sürüsünü aldığı at yarışları düzenlerlerdi. Yetiştirilen hayvanlar alınır , satılır ancak kural olarak savaş kısraklarına bedel ödenmezdi. Bir Arap kısrağından daha iyi bir hediye olamazdı. Bir kısrağın değeri annesinin orijinine göre artardı. Eğer kısrağın annesi takdir edilen bir aileden geliyorsa , onun değeri çok fazla idi. Kısrak aileleri onu yetiştiren kabilenin veya şeyhin adı ile bilinirdi. Bedeviler aynı orijinden gelen atları daha değerli görürlerdi. 5 temel familya vardı ; Kehilan , Seglavi , Abeyan , Hamdani ve Hadban. Cesaret , dayanıklılık ve sürat hikayeleri o orijine ait diğer atlarında değerini arttırırdı. Örneğin ; Kehilet al Krush , Kehilet Jell - abiyat ve Seglavi ibn-i sedran isimli kısrakların görkemli savaş hikayeleri vardı. Bu kısrakların tayları da övgüyle anılırdı. Kısraklar kendi türünden olan atlarla çiftleştirildiğinde , tanınabilen ve tanımlanabilen özellikleri gelişti. Örneğin Kehilan ; geniş göğsü , kas gücü ve iriliği ile tanındı. Kafaları küçük ancak alın ve çeneleri genişti. En çok rastlanan renk gri(demir kır) ve doruydu. Seglavi grubuna ait atların en önemli özelliği ; zarif olmalarıydı. Bu tür dayanıklılıktan çok hızlı olmaları ile tanınırdı. İyi bir kemik yapıları ve yapılı boyları vardı. En sık rastlanan renk ; açık doruydu. Abeyan grubu Seglavilere çok benzerdi. Bu gruba ait safkanlarda tipik arap atlarından daha uzun bir sırt görülürdü. Bu atlar yapı olarak daha küçüklerdi. Sıklıkla rastlanan renkleri; demir kır olup,diğer türlere göre daha fazla akıtma görülürdü. Hamdani atları; atletik yapılı , iri kemikli ve kas gücü yüksek bir türdü. Kafaları profilden bakıldığında düzdü , Arap atları içinde en uzun boylu türlerden biriydi. Demir kır ve açık doru en sık rastlanan renkti. Hadban grubu ise hamdani atlarının daha küçük bir versiyonuydu. İri kemik ve kas yapısına sahipti. Ayrıca çok nazik doğasıyla da bilinirdi. Genellikle kahverengi veya açık doru rengindeydi.

 

Türkler atlarını Avrupa ya olan akınlarında bir savaş malzemesi olarak kullandılar. Türkler seferlerinde sadece birkaç arap atını beraberlerinde götürmelerine karşı , onların zorlu ve dağ koşullarına uygun Türk atları da Avrupalıların ilgisini çekmiştir. Avrupalılar atlarını şövalyelerini ve silahlarını taşıması için yetiştirirlerdi. Daha hafif olan atları Pony türlerinden gelmekteydi. Türklerin küçük ve hızlı atları ile kendi atları karşılaştırıldığında Türk atlar özellikleri bakımından onlarınkinden çok daha üstündü. Bu atların hız , dayanıklılık ve atlama konularındaki üstünlükleri avrupanın ilgisini çekti. Bu tarz bir ata sahip olmak sadece Avrupalıların kendi at türlerinin de gelişmesine katkıda bulunmakla kalmayacak , aynı zamanda bir prestij de katacaktı. Yurt dışına seyahatlerin de artmasıyla , Osmanlı imparatorluğu sultanları Avrupa daki belli başlı devlet başkanlarına Arap atları hediye ettiler. Godolphin arap atları 1730’da İngiltere ye ithal edildi. Byerley Turk 1683’de , Darley Arabı da 1703’de İngiltere ye geldi. Bu 3 doğulu aygır yeni bir ırkın temellerini oluşturdu. Bu ırka da “Thoroughbred” adı verildi. Bugün thoroughbred türünün %93’ü bu 3 aygıra dayanmaktadır. Arap atları gerek doğu da çiftleştirme , gerekse thoroughbred kanı aracılığı ile bugünkü at türlerine katkıda bulunmuştur. Bedeviler safkan Arap atı yetiştiriciliği ile tanındılar. Bedevi boylarında at yetiştiriciliğinin kayıtları hafızalarda ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle tutulurdu. Ancak yine de at yetiştiriciliği konusunda Arap ırkının saflığını korumayı başararak bir ilke imza atmışlardır. Bugüne kadar birçok arap atını pedigrisinde “çölde yetiştirilmiştir” ibaresine rastlanmıştır. Yazılı bir belge olmamasına karşın , bedevilerin atların safkanlığına verdiği önem dikkate alınarak bu ibare de atın safkanlığının onaylanması olarak kabul edilir. Bugün Arap atları kendi orijininin doğduğu topraklar dışında da çok sayıda yer almaktadır.

 

ARAP ATININ ORİJİNİ :

 

Arap atının orijini zoolojik bir sır olarak kalmıştır. Her ne kadar bu eşsiz türün ayırt edici bir kimliği bulunsa da , tarihi karışıklıklar ve çelişkilerle doludur. Arap atı ırkını araştırdığımızda bugünkü halinden daha küçük olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun dışında yüzyıllar boyu herhangi bir değişiklik göstermemiştir. Otoriteler Arap atının nerede doğduğu konusunda fikir birliğine varamamaktadır. Arap atının , atasının kuzey Suriye (Türkiye’nin güneyi) de bulunan vahşi bir at olduğu konusunda tartışmalar sürmektedir. Mezopotamya nın kuzeyini içeren bir alan boyunca ( Irak’ın bir kısmı, Sina yarımadasının batısından Mısır kıyılarına kadar ) atlar için ideal , ılıman bir iklim olan ve yağış alan bölge bulunmaktaydı. Bir grup tarihçi de bu eşsiz ırkın Arabistanın güneybatısında doğduğunu söylemektedir. Bu bölgede bulunan 3 nehir yatağının doğal ortamda yaşayan vahşi atlardan doğmasına neden olabilecek iklimin oluşturduğu fikrini esas almaktadır. Arabistan yarımadası yaklaşık 10000 yıldır kurak bir bölge olduğundan , insan yardımı olmadan atların bu bölgede var olması imkansızdı. M.Ö. 3500 yıllarında develerin evcilleştirilmesi ile bedeviler bu develeri bir ulaşım aracı olarak kullanmaya başladılar. M. Ö. 2500 yıllarında yerleştikleri orta Arabistan da modern Arap atının bir benzerini de bölgeye getirdiler.

 

“Arap” ismini bir at cinsi veya insan topluluğuna verilen isim olarak kullanımından çok yıllar önce görmek mümkündür. “Arap” kelimesinin kökeni hala karanlıktır. Göçebeliği tanımlayan kelime ile ibranice “arabha” ve “erebh” kelimesinin bileşiminden oluşmuştur. (karanlık diyar) “Abhar” hareket etmek , “Arab” çöl veya çölde yerleşik anlamındadır. Görülüyor ki milliyete dayanan bir kelime değildir. Özetle Arap atı kelime anlamı olarak , bir millete verilen isimden çok daha önce kullanılmıştır.

 

ARAP ATLARI AVRUPAYA NASIL YAYILDI ? :

 

İslam’ın yükselişi ile Arabistan kültürel bir değişime sahne oldu. İslami inancın etkisiyle arap savaşçılar yerleştikleri çöllerden çıkarak İslam’ı yaymak için savaştılar. Çölde yetiştirilmiş bu görkemli hayvanlar muhteşem savaş atları oldular. Orta doğu , Kuzey Afrika ve İspanya ya kadar Akdeniz ülkeleri ve doğuda Çin’e kadar bir çok ülke İslam’a yenik düştü. 1099 ve 1249 yılları arasında haçlı seferlerinden sonra Avrupa atları ile Arap kanı karıştırıldı. Ateşli silahların icadı ile ağır silahlı şövalyeler önemini yitirdi. 16. yüzyılda askeri birliklerde hafif , hızlı atlara olan ilgi arttı. Bundan sonraki savaşlar ise Arap atının askeri birliklerde kullanımının önemini kanıtladı. Haçlı seferleri sonrasında, Batılılar gözlerini doğunun Arap atlarına diktiler. 1683 – 1730 yılları arasında 3 Arap aygırının at yetiştiriciliği için İngiltere ye getirilmesi bir devrim oldu. 1800 lü yıllarda Avrupa’da Arap atı çiftlikleri oluştu. Polonya kraliyet Ailesi , Alman Kralları ve bir çok Avrupa ülkesinde ki soylu Aileler Arap atı çiftlikleri kurdular. Lady Anne BLUNT ve Wilfred BLUNT’ un Mısırda olan yaşamlarının ve çöl gezilerinin sonucu olarak İngiltere deki dünyaca ünlü Crabbet  Arap atı Harası çölde ve Mısırda da kuruldu. Daha sonraları buradan Rusya , Polonya , Avustralya , Kuzey ve Güney Amerika’ya At gönderilmeye başlandı.  

 

KUZEY AMERİKANIN ARAP ATLARI İLE TANIŞMASI :

 

Şu bir gerçektir ki Amerika Kıtası ; Gemi ile keşfedilmiş , Atların gücü ile inşa edilmiştir. Burada yaşayan koloniler , Atlı İspanyol savaşçıları tarafından sindirilmiş ve egemenlikleri altına alınmışlardır.

 

At yetiştiriciliği , 1725 yılında Virginia da Nathan Harrison ‘ un Arap atını getirmesi ile başlamıştır. Bu at’tan 300 tay alınmıştır. Buna rağmen ilk yetiştirici Keene Richard olmuştur. 1853 – 1856 yıllarında Arabistan çöllerine giden Richard , bir çok aygır ve 2 kısrak getirmiştir. Ancak yetiştirme programı iç savaşla yok olmuş ve geriye hiçbir şey kalmamıştır. 1877’de Ulysses S.Grant II. Sultan Abdülhamit i ziyaret etmiş ve bu ziyaretinde sultanın ahırından kendisine 2 Aygır hediye edilmiştir. ( Leopard ve Lindertree) Leopard daha sonra Randolph Huntington’a verilmiş ve o da 1888 de İngiltere ye 2 kısrak ve 2 aygır getirmiştir. Bu program Amerika’daki ilk safkan Arap atı yetiştirme programıdır. 1893’teki Chicago Dünya fuarı büyük bir halk kitlesi tarafından ziyaret edilmiş ve Arap atının Amerika’daki etkisini arttırmıştır. Bu fuara dünyanın pek çok ülkesinden yetiştiriciler davet edilmişti. Türkiye’de bu fuara 45 Arap atı ile katılmıştı. Bu atların arasında kısrak Nedyme ve aygır O bryan’ da bulunmaktaydı. Bu atlardan her ikisi de daha sonradan Amerikan – Arap atları kayıtlarında no: 1 ve no: 2 olarak yer almıştır. Bugün birçok at yetiştirme çiftliğinde kökeni bu atlara kadar uzanan atlar bulunmaktadır.

 

Fuar sonrasında Spancer Barden tarafından İngiltere ve Mısır’dan at getirildi. 1898 – 1911 yılları arasında yılları arasında Interlaction Harasına 20 at geldi. Ayrıca 1918 – 1932 yılları arası İngiltere’den 20 , Fransa’dan 6 , Mısırdan 7 at getirildi. Thedora Roosevelt’in de yardımıyla “ Davenport Arapları” nı oluşturmak üzere 27 at getirildi.

 

Davenport’un Amerika ya çöllerden doğrudan Arap atı ithali bu ülkedeki Arap atı yetiştiricilerini heyecanlandırdı. Bu yetiştiriciler yeni kan’ların ithal edilmesinin teşvik edilmesi konusunda girişimlerde bulundular.

 

1908’de Amerikan Arap Atı Kulübü kuruldu. Amerikan Tarım Bakanlığı Arap atı haralarının kayıtlarını milli kayıt olarak tanıdı ve bu kayıtlar sadece safkan Arap atları için tutuldu. Bu noktada 71 safkan Arap atı kaydettirildi. 1920 – 1932 yılları arasında da Amerikanın çeşitli aileleri tarafından İngiltere , Arap çölleri ve Mısır dan Arap atları ithal edildi. 1940 – 1950’li yıllarda Amerikan yetiştiricilik programının oluşması sonucu Arap atı ithalatı yavaşladı.

 

GÜNÜMÜZDE ARAP ATLARI :

 

Tarihsel olarak Arap atı güzellik, akıl , cesaret , dayanıklılık ve duygusallık kavramları ile ünlendi. Çok eski zamanlardan bugüne insanlar ile yakın temas içinde bulunan Arap atı insanlarla arasında bir bağ oluşturdu. Nazik, zeki ve cana yakın olan bu hayvanlar Tayken bile insanlardan korkmaz ve ani seslere tepki göstermezler. Araplar “ Ghazu” denilen çöl savaşlarında hayatları ve varlıkları Arap atlarının hız ve dayanıklılıklarına bağlıydı. Bunun doğal bir sonucu olarak da kaliteli bir kan olarak tanındı. Elverişli koşullarda çiftleştirme ile saflığını korudu. Arap atının çiftleştirildiği her at türünde de kendine has özelliklerinin ( hız, dayanıklılık, zarafet vs. )

 

İngiltere ye getirildiğinde Arap atı Thoroughbred’in atası oldu. Rusya da Orloff rahvan atlarına katkı sağladı. Fransa da ünlü Percheron atlarının oluşmasını sağladı. Amerika da ise Morgan atlarının atası oldu. İngiliz thoroughbred ile çiftleşmesi sonucu Trotter atları oluştu. Arap cinsinin diğer at cinslerinden farkı seçici çiftleştirme yöntemi ile yetiştirilmemesidir. Diğer türlerde yetiştiricilik yapılabilmesi için o atın kaydının oluşturulması gerekir. Ancak Arap atları binlerce yıl boyunca safkanlığını koruduğu ve bu yönü ile tanındığı için Arap atlarında böyle bir uygulama gerekmemiştir.

 

Yüksek zeka , eğitilebilirlik , nazik yapısı ile biniciliğin bir çok dalında kullanılmaktadır. Dayanıklılık yarışlarında en yüksek dereceler her zaman Arap atı binicileri tarafından kazanılmıştır. Günümüzde Arap atı yetiştiriciliğinin ve Arap atı Haralarının en gelişmiş olduğu ülkelerden birisi Amerika dır.

 

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ :

 

Güzel gösterişli bir kafa , büyük gözler , yukarıda toplanmış bir boyun , kuyruk havada , sırtı kısa ve düz , göğsü kaslı ve geniş. Bacakları kaslı , eklemleri güçlü açıkça görülebilen tendonlar , topukta genişleyen küçük tırnaklar.

 

Fındık kabuğu , demir kır , yağız ve açık don lu olur.

 

Yüzde ve bacaklarda beyazlıklar sıkça görülür. Derisi ince ve ipeksidir. Yele ve kuyrukları gürdür.

 

CAMARGUE ATI

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ:

 

Dayanıklı, ufak Camargue; güney Fransa’da yaşaması zor, ıssız bölgesi olan Rhone deltasının yerel atıdır. Bu türün orijini eski çağlara dayanmasına rağmen 1968 Ocak ayına kadar bir at türü olarak bilinmiyordu. M.Ö.15000 yılından kalma Lascaux mağara resimlerinde görülen atlarla bir ilişkisi vardır. Bunun yanısıra 19. yy.da Solutré, güneydoğu Fransa’da bulunan at fosillerinin bu türün ataları olma ihtimalini göstermektedir. Uzun süre bataklıklardaki yaşam boyunca buradaki yerli atlar, Kuzey Afrika kanının akınından etkilenmişlerdir. Ancak ilkel atın ana karakteristiklerini yitirmemişlerdir, özellikle; ağır, kare biçimli başları bu niteliği gösterir.

 

Bu atlar Camargue yaşamında önemli bir rol üstlenmişlerdir. Muhafız ve çobanlar, bölgede geleneksel olarak gelişen sığır sürülerini gütmek işi için güçlü, dengeli arazi binişi sağlayan bu atları kullanmışlardır. Ufak yapılı atlar olmalarına rağmen Camargue atları bataklıkların sert koşullarında iri binicileri güvenle taşıyacak güç ve cesarete sahiptir.

 

Camargue atlarından oluşan sürüler, her birinde bulunan lider aygırla yarı-yabani bir hayat sürerler. Bununla beraber denetim, genç atların işaretlenmesi, uygun damızlıkların seçimi ve damızlık olmayan kısrakların kısırlaştırılması için yılda bir kere toplanırlar. Otlakların çitle çevrilmesine, arazilerin tarım için kurutulmasına, çobanlara olan ihtiyacın azalmasına rağmen bu tür, hala bölgenin başlıca özelliğidir. Camargue vahşi yaşamı ile ünlenmiş bir bölge olduğundan buraya gelen turist sayısı giderek artmaktadır ve bu atların yeni rolü de bu turistler için binek atı olarak kullanılmaktır.

 

 Türün Özellikleri : 13,1-14,1 el uzunluğundadırlar ve kır olurlar. Geniş, kare biçiminde başları, kısa,dar kulakları, kısa boyunları, dar omuzları, kısa sırtları, derin karınları, kısa, yuvarlak, kaslı sağrıları, uzun kuyrukları, güçlü ve iyi şekillenmiş bacakları ve oldukça sert ve güçlü tırnakları vardır.

 

 *Yarı-vahşi yapılarına rağmen Camargue’ ler eğitime yatkındırlar.

 Yarı-vahşi Camargueler ressam ve yazarlar için bir ilham kaynağı olmuştur. Roy Campbell “ Camargue’deki Atlar” adlı şiiri bunun en güzel örneğidir.

 

FRANSIZ BİNEK ATI

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ: 

 

Fransızların at yetiştirmede uzun bir geçmişi vardır. Bu sayede günümüzün en iyi spor atlarından biri olan Fransız binek atını yetiştirmektedirler. Bu cins ilk olarak Saint Lo ve e pin’ deki çiftliklerde Normandiyalı at yetiştiricilerinin Thoroughbred, Arap ve Norfolk Trotterini çiftleştirmesi ile Anglo-Norman türü oluşturulmuştur. Daha sonra bu türün tekrar Thoroughbred ve Araplarla çiftleştirilmesi sonucu günümüzde Selle Français denilen tür ortaya çıkartılmıştır. II. Dünya savaşı sonrası , Fransa’da atların hızını, dayanıklılığını ve yeteneğini arttırmak için çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu gelişmiş yeni cinse 1958’de Fransız binek atı denmeye başlandı. Fransız binek atı , bir spor atının nasıl olması gerektiğine dair iyi bir örnektir. Bu at atletik, güçlü, zeki ve uysal bir cinstir. Özellikle engel atlama dalında yıldızı parlamıştır. Ayrıca Dresaj ve cross-country dalında çok başarılıdır.

 

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ

 

Genel olarak Fransız binek atı zarif ve etkileyici bir kafa ile uzun bir boyuna sahiptir. Omuzları eğimli , göğüs kafesi derin , gövdesi kaslı ve uzundur. Genelde kestane renginde olurlar. Yinede farklı renklerde olanları görülebilir. Yüksekliği 155 – 170cm. arasında değişir.

 

FRIESIAN ATI

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ:

 

Friesian atı, Avrupa'nın kuzeybatısında bulunan Hollanda krallığının 12 eyaletinden biri olan Friesland' dan çıkmıştır. Friesland kuzey denizi kıyılarında , M.Ö. 500 yıllarına dayanan oldukça eski bir ülkedir. Buradaki insanlar; ticaret, denizcilik, çiftçilik ve at yetiştiriciliği ile yaşamlarını geçiriyorlardı.

 

Friesian atı , " Equus robustus" dan kalmadır. 16 - 17. yüzyıllar boyunca belki daha da önce , Arap kanı , özellikle İspanyadaki Andolusian atlarına doğru tanınmıştır. Sıcaklığından dolayı , Sıcakkanlı düşünülmüştür. Friesian atı, safkan İngiliz atının etkilerinden bağımsız tutulmuştur. Son 2 yüzyıl boyunca safkan olarak üretilmiştir. Friesianlılar için at üretmek ve yetiştirmek çok önemlidir. Reform dan önce Friesland' daki manastırlarda bulunan rahipler bir çok at üretmişlerdi. Yüzyıllar boyunca Fresian hükümeti kaliteli üretimi koruyucu düzenlemeler yapmıştı. Şimdi ise 1939 Dutch at kanunu , haracılık ve yetiştiricilik için kurallar koymuştur. Geçmişten kalma kayıtlardan öğrendiğimize göre , eski dönemlerde de Friesian atları pek çok ülkede bilinmekteydi. 1251 yılından kalma bilgiler ve bu atların övüldüğü kitaplar mevcuttur.

 

Dönemin zırhlı şövalyeleri bu atları oldukça tutkulu , savaşlarda ağır yükler taşıyacak kadar güçlü ve hızlı manevralar yapabilen hayvanlar olarak görmüşlerdir. Daha sonraları bu atın çevikliği ve esnekliği , 15 - 16. yüzyıl boyunca Paris ve İspanya daki binicilik okullarında kullanılmasını sağladı. Ayrıca güzel görünümleri ve güçlü yapıları nedeniyle de Avrupa'nın tamamında , kraliyet mahkemeleri bu atları at arabalarında kullandılar. Muhteşem süratiyle , Friesian atı Hollanda'da kısa mesafe yarışlarında kullanılmış ve kazananlar altın, gümüş kamçılarla ödüllendirilmişti. Günümüzde Friesland' da hala araba yarışları görülür. Bu özel arabalara " sjeen" adı verilir.

 

Bu 2 tekerlekli arabalar 1 veya 2 at tarafından çekilir, 1880 lerden kalma geleneksel kostümlerle bir leydi ve centilmen oturur. Sjees ; sürücünün solda oturduğu ve leydi' nin sağ tarafta bulunduğu ( onur ve itibar tarafı ) az bulunan arabalardandır. 4'lü arabalar yaygındır. Bu geniş ve nadir koşumların gösteri amaçlı kullanımı popüler olmaktadır. Friesian halkı , siyah atlarının koşumdaki doğal kabiliyetleriyle büyük gurur duyarlar. Anthony Dent , ( atlarla ilgili İngiliz araştırmacı ve yazar ) Friesian atının eski İngiliz yağız atı ve pony' sinin karışımından meydana geldiği görüşündedir. Dent ; Friesian atına oldukça benzeyen Norveç Dol' unun Friesland' dan çalınarak veya ticaret yoluyla oraya gittiğini ileri sürer.Hollandalılar , 1609'da Amerika da keşfettikleri bölgede " New Amsterdam" ı kurdular ve buraya Friesian atlarını da getirdiler. Bu atları yeni topraklarda yetiştirmeye devam ettiler. Ancak 1664'de burayı İngilizlere bırakmak zorunda kaldılar ve bu bölgenin adı " New York" olarak değiştirildi. Jeanne Mellin'in "Morgan atı" (1961) ve "Morgan atı el kitabı" (1973) isimli kitaplarında bu ünlü Amerikan atının Friesian atından kalma olasılığından bahsetmektedir. Sürat yapabilme yeteneği , gür yeleler , uzun ve gür kuyruk ve ayaklardaki tüyler bir belirti olabilmektedir. Bu tür kuzey Amerika'da melezleştirmeyle bağlantılı olarak tamamen kaybolmuştur. 1974' e kadar Ohio eyaleti bu atın Kuzey Amerika'ya yeniden tanıtımını engellemiştir. 1983 den günümüze Amerika daki Friesian popülaritesi , ulusal bir kurum ve ulusal bir showu desteklemeye yetecek kadar büyümüştür.Friesian atları ; Almanya, İskoçya ve Güney Afrika'ya ithal edilmiştir. Güney Afrika'ya ithal edilenler , burada "Flemish" denilen çok önceleri Belçika dan getirilmiş olan bir türün geliştirilmesini sağladı.

 

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

 

Friesian atları her zaman siyahtır. Vücuttaki veya bacaklardaki hiçbir beyaz işaret kabul edilemez. Uzun , kalın , akıcı yeleleri ve kuyruğu ile etkili ayak tüyleri vardır. Hiçbir durumda Friesian atının kuyruğunun ve yelesinin kesilmesi hoş karşılanmaz. Friesian atı başını en yukarıda tutar ve yukarıdaki boynu ile gurur duyar.

 

Canlı , ahenkli yürüyüşleri doğaldır. Vücut güçlü ve eğimli bir omuzla derinleşir. Tescilli Friesian aygırları en az 153cm. uzunluğunda , kısraklar da en az 143cm. uzunluğunda olmalıdır.

 

 

 

 

 

 

GELDERLAND ATLARI

 

TÜRÜN TARİHÇESİ ve ORİJİNİ :

 

Sıcak kanlı olarak bilinen gelderland atının ana vatanı Hollanda'dır. Bu atların ataları ; Andolusian , Neapolitan , ve Norfold aygırlarına dayanır. 19. yüzyılda bu atlar iş ve krallık içindeki taşıma işlerinde kullanılmaktaydılar. Bugün ise bu atlar; zarif gösteri atları ve yetenekli engel atlayıcılar olarak bilinmektedirler. Bu cins 1960'lardan sonra Alman safkanı ile çiftleştirilerek resmi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Yine de eski soya sadık kalınarak bu geleneği sürdüren çiftlikler mevcuttur.

 

 

 

 

TÜRÜN ÖZELLİKLERİ:

 

Gelderland atlarının yüzlerinde ve bacaklarında kahverengi, siyah, gri ve genellikle beyaz lekeler vardır. Arada sırada alacalı olanları da görülebilir. Kafası uzundur. Geniş etkileyici gözleri ve küçük kulakları vardır. Kaslı ve güzel görünümlü bir boynu vardır. Sırtı düz ve uzun , kuyruğu yukarıda , göğüs kafesi derin omuzları eğimli ve uzundur. Ayakları ise kaslı ve güçlüdür.

 

 

 

 KAFKAS AT CİNSLERİ
ŞOLEKHU AİLESİ VE ŞOLEKHU AT CİNSİ Yaklaşık altı yüz sene önce pşı Şolekhu Cılhakhsten, Kaberdey pşısından yerleşmek için toprak ister. Ve lakin toprağım yok diyerek vermek istemez Bir manda derisi kadar yerinde mi yok deyince verir. Pşı Cılhakhsten büyük bir mandayı kestirir, derisini yüzdürür, deriyi de iki kat olacak şekilde ayırtır ve ince bir sicim halinde top yaptınr. Elde edilen iple bu günkü Cılhakhsteney topraklannı kurnazlıkla bölerek elde eder. Kaberdey pşısı de utanma belası sözünden cayamaz. Pşı Cılhakhsten savaşta ve banşta daima Kaberdey pşısına yardıma giderek iyi ve kötü gün dostu olduğunu ispatlamıştır. Kaberdey pşısı de verdiği toprak için hiçte üzülmedi. Bugünkü Cılhakhsteney ismini bu pşıden almıştır. Bugün bile Kaberdey ile Cılhakhsteney adığeleri arasında tatlı rekabet devam etmektedir. ŞOLEKHU ATININ TARİHÇESİ Abaze ve Adıgeler atı ehlileştirdiklerinden beri dört ana cins ve atçı ailelerinde kendi soyadlarıyla anılan 43 yan at cinsi yetiştirmişlerdir. Bu kadar at cinsinin içinde, en çok arananı da Şolekhu olmuştur. Maalesef komünist idare tarafından Şolekhu ailesi ya yok edilmiş, ya da Rusya'nın muhtelif yerlerine sürgün edilmişlerdir. Dünyaca meşhur Kırgızistanlı Şolekhu Mihail Şolohov bu ailedendir. Bu at cinsi hakkında Mihail son zamanlarında araştırma yaptığı söylenmekte olup, bu yazılan yayınlanacak olursa daha detaylı bilgi edinebileceğiz. Bu Atın tarih sahnesine çıkışı pşı Şolekhu Cılhakhsten ile başlamaktadır. Osetlerin Kaban prensi, Azak denizinin öte gecesin de yabani yılkı atı olduğunu haber alır. Samimi arkadaşı olan Cılakhstenen pşısı olan, pşı Şolekhu Cılhakhsten'e gider ve atlan beraber getirmeleri için teklifte bulunur. Pşı de mısafiffeis olduğunu, yalnız gitmesini söyler. Pşı Kaban adamlarıyla Azak kıyısına gelir ve Andemirkan'ın Tatar dayılarına giderken geçtiği Kerç boğazını (yaklaşık 20 km) geçerler. Otlamakta olan yılkıyı toparlayıp önlerine katarlar. Kerç boğazına geldiklerinde akşam olmuştur, geceyi orada geçirmeyi ve atlan da dinlendirmeye karar verirler. Gece yansına doğru denizden acayip bir kır aygır çıkar ve sürünün içinde bulunan biçimsiz bir kısrağı aşılar, kuşhaların mani olmalarına meydan vermeden geldiği denizde kaybolur. Herkes hayretler içindedir. Sabah yılkıyı denizden yüzdürerek geçirip Kafkasya'ya dönerler. Doğruca pşı Şolekhu Cılhakhsten'e misafir olurlar, laf lafı açar ve denizden gelen kır aygırın hikayesini de anlatırlar. Ayrılık vakti geldiğinde pşı Kaban bir at seçmesini ister Cılhakhsten'den o da aşılanan biçimsiz kısrağı ister. Daha güzel bir at seçsin ister Kusha prensi. Ve lakin başka seçmez, vereceksen o kısrak, vermeyeceksen başka at istemem deyince mecbur kalır kısrağı verir. Günü gelir kısrak bir erkek tay doğurur. Bu tay aygır olana kadar itinayla bakılır ve bir arap kısrağıyla çiftleştirilir, doğan taylar ondan sonra Şolekhu adıyla anılmaya ve aranmaya başlar. Özellikleri: At tarihi sahnesine bu şolekhu kadar uzun mesafeye dayanıklı olanı çıkmamıştır. 1. Dünya savaşında Polonya'da bir gecede 300 km. yolu Kaberdey Şolekhu atlıları katlederek imkansızı başarmışlardır. Bir günlük yavru tay anasıyla 120 km. yi bir günde yürümüştür. Ne kadar yem yedirilse de kilo almaz, kuvvetlidir. Burun delikleri ve iç organları diğer atlara nazaran değişiktir. Kalça üstleri bir yumruk büyüklüğü kadar yüksektir. Boynu uzun, yelesi geniş, tipiye karşı gidebilen yegane at olup, kulaklarını istediği tarafa çevirebilme özelliği vardır. Atlısı yolunu kaybettiğinde, dizginleri serbest bırakılırsa en yakın yerleşim alanını bulur. Bel kemikleri uzun olduğundan beli de uzundur. Sırt yüksekliği 1.50 - 1.51 m kadardır. Göğüs kafesi 1 m. den fazladır. Boynu uzun olup, ayak toynakları bir yumurtaya basınca kırılmayacak kadar çukur ve büyüktür. O nedenle nalbantlar bu at için özel nal imal ederlerdi. Nal düşse de tırnakları uzun olduğundan epey bir mesafeyi atsız kat edebilir. Ayak diplerindeki kıllar çok uzadığından sık sık makasla traş edilir. Bu at başını kaldırabildiği yükseklikten binicisiyle birlikte maniadan atlayabilirdi. Türkiye'de 1950'den sonra ordunun mekanizeye dönüşmeye başlamasıyla at satın almaktan vazgeçti. Adıgelerin ellerinde kalan atlarda İtalyan tüccarlar salam yapmak amacıyla satın aldılar. Bu nedenle bu kıymetli Şolekhu at cinsinin ne yazık ki Türkiye de soyu tükendi. Kaberdey - Balkar'ın 3000m. yükseklikteki yaylalarında ihtimamla koruma altına alıp, soyunu çoğaltmaya çalışan Abkhazya gazisi Yağan İbrahim'den Tanrı razı olsun. Efsane gibi anlatılan Şolekhu atının esas hikayesi budur. Beş yaşından sonra verimli olmaktadır. XUARE: Xuare zekueghuane - hızlı ve sert oluşuyla nam salmıştır. Adıgelerin ikinci kıymetli cins atıdır. 1.45 - 1.48 m. yüksekliğindedir. Beli kısa, başı daha farklı ve yuvarlaktır. Kuyruğu normal olup, yelesi farklılık göstermez. Ayaklan kuvvetli ve dayanıklıdır. Koşumda ön ayaklarını kuvvetli basar, kulakları son bitime doğru sivri ve sağa dönerlidir. Suyu yavaş ve diliyle emerek (werk kızının su içişi gibi) yavaş içer. MELEKAN: Araba koşum atıdır. 1.45 - 1.48 m. yüksekliktedir. ŞIBELHXUE - İKİZ DOĞURAN AT: Adından anlaşılacağı gibi ikiz doğurma özelliği olan bir cinstir. BESLHEN: Şolekhu gibi beyaz burunlu, demir kırını andırır. Yelesi büyük, kuyruğu kaim ve uzundur. 1.45 - 1.50 m yükseklikte olan bir attır. Şık görünümünden dolayı, pşı ve werklerin binek atı tercihi idi

 
Bugün 24797 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol