kuş ırkları


veterinerevi@hotmail.com
Üyelik Bilgileri E-Posta
« : Şubat 14, 2008, 12:24:02 pm »
 

  Gloster

-1920' lerde İngiltere'de Gloncestershire kentinde üretilmiştir. Glosterin iki çeşidi vardır, corona başında yuvarlak ayrılmamış tepesi Olana , consord şapkasız olana denmektedir. tepe enseyle iyice kaynaşır, merkezi noktası kafanın Ortasında, tepe gözleri örtmez. Kafa iyice geniş, yuvarlak, belirgin bir kaş vardır, göğüs geniş ve yuvarlak olup boyun Kısa ve sağlam, tüyler vücuda yapışır. boy en Çok 11.5 santim olmalıdır. Duruşu 45 derecelik açıyladır ve baldırları Görülmez . Ortalama ömrü 10 yıldır. Bu minyon tipli kuşu temin etmek hiçte zor değil, fiyatı diğer ırklara göre daha ucuz ve bol yavru veren bir kuş, bu Nedenle bizim Yetiştiricilerin ilk yöneldiği ırk bu oldu.Üretmede iki tepeli kuşu çiftleştirmemelisiniz, bir tepeliye bir tepesiz kuş kullanmanız gerekir.

  Yorkshire

Ana vatanı İngiltere olan bu kuş ilk1860 yılında geliştirilmiştir. Boy en az 17 santim olmalıdır,duruşu diktir, omuzlar geniş ve yuvarlaktır, kanatlar uçlarda çaprazlaşmaz, vücuda yapışık, kafa geniş ve yuvarlak, ense omuz çizgisi ile aynı izada yani boyun kökünde çukur yoktur, dolgun görünmelidir, gözler merkezi yerleşimlidir. Göğüs dolgun olarak, gaganın dibinden başlar, tüyler kısa, sık ve vücuda düzgün yapışık, kıvrık tüyler ve belirgin kaşlar istenmez, ortalama ömrü 10 yıldır. Renk olarak kendi renginde olabildiği gibi, renk maması verilerek beslenen kuşlarda bulunur.Üretimde fazla yavru alamaya bilirsiniz, yavruların güvenliği için derin folluk kullanmalısınız, üreticiler genelde yorkshire yumurtalarını başka bakıcı anne ve babanın (kırma ırklar) altındaki yumurtalarla değiştirir, bazı yetiştiricilerde annenin yavruları büyütmesi için yalnız bırakırlar, böylece bir erkek kuşu - üç dişi kuşla çiftleştirirler, elde edilen yavrularda yarışmalarda istenilen dik duruşu elde etmek için eğitilmektedir

   Norwich

-Norwich kanaryalar crest kanaryalar ile oldukça benzerdir, şapkaları yoktur, vücut daha kısa ve tıknaz olmalıdır, boy 15,6-16,5 santim olmalı, ayrıca farklı olarak kuyruk talazları bulunmaz, renk te bu kuşta ayrı bir öneme sahiptir ve renk mamaları ile beslenmektedirler.her iki cinste üretim zamanında karın altındaki tüylerin hafif kısaltılması döllenmenin kolay olmasını sağlayabilir, ayrıca crestlerde göz kenarlarındaki tüylerin de kesilmesi gerekir.

   Roller
- Harz kanaryaları diye anılan ROLLER veya EDELROLLER gayet hususi bir şekilde üretilen ve yetiştirilen bir kanaryadır.Bunlara SAİNT-ANDREASBERG kanaryası veya SAXON denilmekte ise de bu tabirler yanlıştır. Zira saxon denilen kanarya Almanya'nın saks eyaletinde yetiştirilen adi bir cinstir. saint -Andreasberg ise artık mevcut olmayan bir cinstir.Roller cinsi, gerek pest ve gerek tiz perdede gayet güzel ötüşlü bir kanaryadır. Gardner, Volkman, Erntges ve bilhassa Trute adında bir maden amelesi en güzel ötüşlü kuşları yetiştirmişlerdir.Hakiki Harz (Cermen) Roller kanaryaları bağırmaz, öter. Adi kanaryalar gibi çap-çap ve tüi-tüi'lerle etrafı gürültüyle boğmaz.Derin, saf (DEM) çeker. Ötüşü diğer kanaryalarla mukayese edildiğinde, şu benzetişi yapabiliriz : Davul zurna gürültüsüne karşı klâsik bir garp musikisi. Almancada EDEL asil demektir. Roller ise dem çekici demektir. Edelroller ise (asil dem çekici) mânasına gelir.

   Border


-Bu ırk kuşu ilk defa İngiltere'de ortaya çıkmıştır.boyu 14-15 santim, gövdesi yuvarlak karından göğse doğru biraz daha Genişler, sırt yuvarlak ve hafif kamburdur, baş yuvarlak ve diktir, gövdeyle birleşirken belirgin bir çukur boyun halkası Yapar,gözler başın merkezinde yer alır, kanat uzunluğu vücudu geçmez ve kanatlar vücuda yapışır, kuyruk Düzgün,ayaklarda baldırların ucu görülmelidir, tüyler vücudun her yerinde parlak, ipeğimsi, tünekte 60 derecelik bir Açıyla dururlar. Sarı, yeşil, alaca(ahraç), beyaz renk borderler görülür. kanarya ırkları arasındaki yerini 1890 yılında Aldığı kabul edilir, ilk yıllarda cumberland fancy adını alması ingilterenin cumberland bölgesinde ortaya çıktığını Gösteriyor. 1890 yılında cumbria havick'te yapılan bir toplantıda border fancy canary ( sınır süslü kanaryası ) Uluslararası adı olarak kabul edilmiştir.Ortalama ömürleri 10 yıldır, dayanıklı ve bakımı fazlada zor olmayan bir kuş sayılır, ancak üretimde size biraz sorun Çıkarabilir, özel renk mamalarına ihtiyaç yoktur,yalnız tüylerindeki parlak sarı rengi korumak için lütein içeren gıdalar Verebilirsiniz, tüylerinin kalitesini yakından bakarsanız görebilirsiniz, üretimde uygun bir folluk(yuva) seçin, kuşları Eşleştirirken kabarık (sert tüylüler) eşleştirmekten kaçının ve bunları yumuşak tüylülerle çiftleştirin. sert ve yumuşak iki Tip tüyün farkını belli bir süreden sonra ayırt edebileceksiniz.Renklerin ayrılmasında bazı farklı terimlerle karşılaşa bilirsiniz.


   Crest


-Crest kanaryalar oldukça iri, gösterişli, aynı zamanda pahalı kanaryalardır. iki tipi vardır, Crested: şapkalı ,crestbred: Şapkasız. crested'in şapkası oldukça büyük olmalı ve bu tepe gözleri, gagayı örtmeli, enseyle düz bir şekilde Birleşmeli. crestbred kafa oldukça geniş, yassı ve belirgin kaşları olmalıdır. her ikisin dede kafa tüyleri uzun olmalıdır. Boyun kısa ve vücut dolgun olmalıdır,uzun ve ipeksi,yumuşak tüyleri olmalı, kuyruk talazları ve horoz tüyleri Görünmelidir, ayaklar kısa baldırlar gözükmez, duruş yarı dik 45 derece olmalıdır. Boy ise en az 17 santimdir.Üretiminde oldukça zorluk çekilen bir kuştur, çiftleştirirken daima bir şapkalı ile şapkasızı çiftleştirmeniz gerekiyor aksi Taktirde yavruların bir kısmı yumurtadan çıkamayabilir. Başka bir sorun tüyleri çok yumuşak olduğu için folikülü Açamıyor ve tüy kistleri oluşabiliyor, bu bazen sorun oluştura biliyor. Bu kuşların çok az hareketli olması hem yetiştirici İçin sıkıcı geliyor hemde kuşun yağlanmasına ve yavru veriminin azalmasına sebep oluyor.
 
  Kıvırcık


-Bu kanaryanın Paris'te yetiştirilmiş olması gerçekten çok ilginç bir rastlantıdır.Çağlar boyu dünyanın moda beşiği olan Paris'ten, pek çalımlı,süslü ve kurumlu bir kanarya çıkmıştır. İlk bakışta insanı çarpan niteliği,bir saç kıvırma maşasıyla kıvrılmışçasına dalgalı tüyleri,uzun boyu,alımlı endamı, biblomsu görünümüdür. Başından kuyruğunun ucuna kadar olan uzunluğu 21cm, açık durumda iken bir kanattan diğer kanat ucuna olan mesafe 29cm dir. Bu uzunluk,Kıvırcık kanaryanın değerinin biçilmesinde en önemli etkenlerden biridir.Dalgalı ve uzun tüyler, kanaryayı olduğundan daha iri göstermektedir.Başta,yukarı doğru yükselen hotoz, ona görkemli ve gösterişli bir hava verdiği kadar,boyunu da yükseltmektedir. Omuzlarından kanatlarının üstüne dalga dalga dökülen gür tüyler,sırtına şal almış bir hanımefendi görünümü kazandırır.Göğüs tüyleri bir tarak aracılığıyla tam ortadan ikiye ayrılıp her bir yan kanatlara doğru kıvrılmış gibidir.( yüzgeç) adıyla anılan kanat tüyleri ters yöne doğru yöneliktir. Kuyruk sokumunun iki yanından sarkan ince ve parlak küçük tüylere (horoz Tüyleri) adı verilmiştir. Kuyruk uzun ve dikdörtgen biçimli, bacaklar uzun ve düzgün olmalıdır.Çok değişik renklerde gözükürler. Onları: Sarı,Beyaz,Sarı alaca,Beyaz alaca,portakal rengi olarak bulmak mümkündür.

   Lizard 

-Lizard Kanaryası genel eğilimin aksine,İngiliz kanaryaları içinde renk özelliğini kalıtımla alan çok beğenilen ve değerli bir kanarya türüdür.Altın Renkli Lizard, Gümüş Renkli Lizard olmak üzere iki türü vardır. Tüyleri parlak ve sıktır. tüylerin uç kısımlarının açık renk olması, gövdeye doğru yaklaştıkça koyulaşması ve sırtının kırçıllı görünümü ona pek hoş bir hava verir. Boyu küçüktür, son derece hareketli ve neşelidir. erkeği iyi bir ötücü, dişisi ise iyi bir annedir. sağlığı yerinde, dayanıklı ve uzun ömürlü bir kanaryadır.İngilizlerin yetişdirdiği melez türlerden biri olan Lizard'lar sahip oldukları değişik renkleriyle dikkat çekerler. Lizard, İngiliz dilinde( kertenkele) anlamındadır. Tüylerinin kertenkele derisi gibi pul pul bir görünüm taşıması ve kahverengi-yeşil rengi nedeni ile bu ad yakıştırılmıştır. Yapay eşleştirme ile elde edilen ilk türlerden biri olmasına karşın üretilmeleri özen ister. 2.Dünya savaşı'nın bitiminde bu kanaryalardan tüm dünyada yanlızca 30 çift kaldığı bilinmektedir. Ancak günümüzde yeniden çoğaltılmışlardır.


   Malinua

-Diğer bir adı da Belçika bülbülüdür.Bu bilhassa ötüş kanaryasıdır.Bu kanarya ilk olarak 16. asırda Flandr'a getirilmiş ve burada yetiştirilerek geliştirilmiştir.Hem şekil hem ötüş bakımından tercih edilen bir kanaryadır.Waterslager cinsi endamlı ve zariftir.Baş biçimli,gaga ince,gözler kara ve parlaktır.Boynu uzun ve incedir.Göğsü az kabarıktır,kanatları vücuduna iyice yapışıktır.Gagasının ucundan kuyruğunun ucuna kadar boyu 15-17 santimdir.Eskisen rengi düz sarı idi şimdi lekeli ve düz beyazlarda yetiştirilmiştir.Malinua cinsi kanaryaların erkeği sağlam bünyelidir.Dişileri yavrularına iyi bakar.Çınlayan ötüşü saf ve hoştur.Belçikalılarınki pest perdeli bir ötüşe sahiptir,harz kanaryalarına benzer.Fransız malinua kanaryalarının 17 türlü ses nağmeleri vardır.Bunların çeşitleri aşağıda gösterilmiş olup müsabakalarda bu seslere verilen dereceleri de yanlarında gösterilmiştir.



 

AKBABA

Mısır Akbabası: (Neophron Percnopterus)
Hemen her türlü arazide yaygın olarak bulunan bu küçük akbaba, leş başında büyük akbabaların doymasını bekler, sonra da onların iri gagaları ile parçaladıkları etleri ince gagaları ile toplar. Boyları yaklaşık 59-69 cm'dir.
 


Kızıl Akbaba: (GypsFulvus)
En büyük yırtıcı kuşlarımızdan biridir. Beyaz kafası ve açık renk göğsü ile Kara Akbaba (Aegypius Monachus)'dan ayrılır. Diğer leş yiyiciler gibi leşleri hızla ortadan kaldırarak hastalıkların yayılmasını önler. Boyları yaklaşık 102-109 cm'dir.
 

 

 


ATMACA (Accipiter Nisus)
Ormanlarda yada benzeri ağaçlık alanlarda yaşar. Alçaktan uçarak küçük kuş sürülerine baskın yapar. Ülkemizde sadece yazın gelen Yaz Atmacası (Acciptier Brevipes)'nın kanatları sivri, kanat altı ve göğsü ise çizgisiz, beyazdır. Boyları yaklaşık 28-38 cm'dir.

BAYKUŞ
130 ' u aşan türüyle baykuşlar yerkürenin nerdeyse her noktasına (Kutup dairesi'nden Arizona Çölüne, Amazon'dan Ceyhan'a kadar düşünebildiğiniz hemen her alan) dağılmışlardır. Baykuşlar cinslerine göre 15 cm'den 75 cm 'ye kadar değişen büyüklükteki üyeleriyle yırtıcıların en olağandışı üyeleridir. Baykuşlar, gece müddetince avlanmaları ve besinlerini hızlarıyla değil de çok gelişmiş duyu sistemleriyle avlama kabiliyetleriyle diğer yırtıcı kuşlarlardan ayrılırlar.
Besinleri genelde küçük memeliler, küçük kuşları orta büyüklükteki memelileri yada böcek ve balıkları ve kemirgenler oluşturur. Türkiye' deki başlıca baykuş türlerine geçmeden önce bazı noktaları belirtmek de yarar var. Baykuşlar sanılanın aksine gündüz de görür. Yuvalarına yaklaşmak sakıncalıdır.


Ülkemizdeki Baykuş Cinsleri:

İshakkuşu:

Ülkemizin en küçük baykuş türü olup boyları yaklaşık 19 cm'dir. Böcekle beslenir. Kışın güneye yolculuk eden bu tür park bahçelik alanlarda geniş yapraklı ağaçlı bölgelerde yaşar.


Küçük İshakkuşu :
Aslında bu türü ishak kuşundan ayırt etmek çok zordur. Güney Doğu Anadolu 'da yaşayan bu tür, ishakkuşundan 1-2 cm büyükçedir, bazen küçük kuşlara da saldırır ve kukumavdan görünüş olarak tek farkı yan duruş da kukumavdan daha sarı görünen kanat çizgisi ve önden bakıldığında dik değil de paralel görünen kısa çizgili tüylerdir.

Kukumav
Boyları yaklaşık 23-25cm'dir. Ülkemizin her yerinde Karadeniz sahil şeridinde daha az olmak koşuluyla, özellikle kumluk taşlık harabe bölgelerde, köy evi, baca ve elektrik trafolarında bulunurlar. Başlarındaki kulak tüyleri fark edilemediğin'den kel gibi görünürler. Gece gündüz aktif olup yem ararlar; kuş,böcek ve sürüngenleri tercih ederler. Sesleri bebek ağlamasıyla kedi miyavlaması arasındadır.


Kulaklı Orman Baykuşu:
Boyları yaklaşık, 31-36 cm'dir. Eymir'de görülürler. Kış aylarında gruplar oluşturup ağaçlarda tüneyen bu tür, tehlike,kamuflaj ve alarm anında kulak tüylerini havaya diker. Açık alanları gören ağaçlı bölgeleri kendilerine üs seçerler ve kullanılmış eski yuvaları kullanırlar.
Kır Baykuşu
Boyları yaklaşık 34-40 cm'dir Açık kırlarda yaşar . Yerde yuva yaparlar ve de gündüz de aktiftirler. İngilizceleri Short Eared Owl'dur. Yani kısa kulak baykuştur. Ancak boyutları Long Eared türünden büyüktür.Tüyleri sırtında kahverengi üzerine beyaz benekli , alt bölümler soluktur. Eşler arasında kulaklı da olduğu gibi yine fark yoktur.


Peçeli Baykuş
Boyları yaklaşık 33-38 cm'dir. Peçe tüyleri çok belirgin olup tüy rengi beyazdan açık kahveye kadar varyasyon gösterebilir. Bu özellikleri onların en fotojenik baykuş türü olmalarını sağlamıştır.Ansiklopedilerde avlanan baykuş resimlerinden bir çoğu peçelilere aittir. Gözleri oyuncak ayılarınki gibi siyah bir nokta olarak görünür. Kırsal evlerin üst katları , az ağaçlı araziler favori yerleridir.Hazır yuvaları kabul ettiğine dair kayıtlar vardır.Yüz şekli tipiktir.

 


Alaca Baykuş
Boyları 37-43 cm'dir. Yapraklı ve karışık ormanlarda yaşar.Yıllanmış meşeler onun için iyi bir yapı özelliği taşır. İnsanla barışık yaşar.Gövde tüyleri enine ve boyuna çizgilerle alacalanmıştır.

Balık Baykuşu
Boyları 50-58 cm'dir. Eğer nesli tükenmemiş ise ülkemizin en nadir rastlanabilen kuş türüdür. Bir zamanlar Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin yakınlarındaki yarı ağaçlık arazide ürediği belirlenen bu tür, kaya başlarından gözetlediği balık ve su canlılarıyla beslenir. Bazen alçaktan su üstünde arama yaptığı da olur. Tam tanımlanmış bir ötüş şekli yoktur.

Puhu
Boyları yaklaşık 60-75 cm'dir. Baykuşlar aleminin kesin hakimidir. Kendisinden büyük avlara örneğin küçük bir geyiğe bile saldırır.Bir öğünde bir kuzu yiyebilir. Bölgesinde bir başka yırtıcıya tahammülü yoktur. Rahatlıkla çakır,doğan hatta kartallarla kavga edebilir.Kayalık taşlık arazi ve sık ormanların olgun yaşlı ağaçlarını yuva için seçer. Yuvalarına ulaşmak pek mümkün değildir. Puhular; Turuncu irisleri iri vücutları, haşmetli duruşlarıyla şah kartal ve kara akbabayla yırtıcı kuşlar dünyasının en iri üyelerindendir. Martılar, kirpiler, sıçanlar, orman horozları ile de beslenir. Bazen şehirlere girdiği olur. Trabzon; Demirci İkbal, Erzincan gibi şehirlerde görülmüştür.

Paçalı Baykuş
Tüm bu türlerin yanında ülkemizde çeşitli kaynaklar Kuzey Doğu Anadolu da ve bazı korunmuş yerlerde Kızılcahamam gibi Paçalı Baykuş yaşamaktadır.



Dünyada ki Bazı Baykuş Cinslerini Aşağıda Görebilirsiniz;
 

GRİ BAYKUŞ
 
BÜYÜK BOYNUZLU ALASKA BAYKUŞU
BEYAZ KULAKSIZ BAYKUŞ ŞAHİN BAYKUŞU
   
KAR BEYAZI ALASKA BAYKUŞU ALASKA BAYKUŞU
 
BEYAZ KIŞ BAYKUŞU
 



DOĞAN (Falco Peregrinus)
Ormanlarda ve kayalık açık arazilerde bulunur. Son derece hızlı uçabilir. Çok yukarıdan yaptığı ani dalışlar ile güvercin, keklik gibi kuşları avlarlar. Doğanların yoğun tarım ilacı kullanımı nedeni ile nesli tükenmek üzeredir.

 



KARTAL
Cüce Kartal (Hieraatus Pennatus)
Şahin büyüklüğündeki bu kartal ormanlarda yaşar ve ağaç tepelerine yuvalanır. Tavşan, iri sıçan ve benzeri memeliler ile beslenir. Ege bölgesinde göç zamanı, diğer yerlerde ise yazın görülür. Boyları yaklaşık 46-53 cm'dir.


Kaya Kartalı (Aquila Chrysaetos)
Eşsiz bir uçucudur. Dağ yamaçlarında süzülerek tavşan ve benzeri memelileri avlar. Sanılanın aksine koyun sürülerine saldırmaz. Son yıllarda tarım ilaçlarının yoğun kullanımı nedeni ile nesli tükenmek üzeredir. Boyları yaklaşık 75-88 cm'dir.
 

Balık Kartalı (Pandion Haliaetus)
Balık ile beslenir. Parmaklarrındaki pullar yakaladığı balığın kaymasını önler. Yurdumuzun sadece Samsun ve yöresinde ürer. Başka yerlerde ise sadece göç zamanı görülebilir. Boyları yaklaşık 51-58 cm'dir.
 

Yılan Kartalı (Circaetus Gallicus)
Rüzgarlı yamaçlarda, havada uçurtma gibi kımıldamadan durup çevreyi dikkat ile inceleyerek yılan, fare, kertenkele arar. Ülkemizin her tarafındaki ormanlık, açıklık yada kayalık arazilerde bulunur; kışın güneye göç eder. Boyları yaklaşık 66-69 cm'dir.

 

 

 


KERKENEZ (Falco Tinunculus)
Yurdumuzda yaygın olarak görülen yırtıcı bir kuştur. Hemen her yerde ve her arazi koşulunda görülebilir. Fare, sıçan, küçük memeliler, küçük kuşlar ve uçarken yakaladığı böcekler ile beslenir. Boyları yaklaşık 34 cm'dir.
 

 


 


ŞAHİN (Buteo Buteo)
Ülkemizin her yanında, her türlü arazide yıl boyu görülebilir. Çok sayıda fare yakaladığı için yararlı bir hayvandır. Sonbaharda binlercesi İstanbul Boğazı'ndan göç eder. Boyları yaklaşık 51-56 cm'dir.

Kızıl Şahin (Buteo Rufinus)
Yıl boyunca bozkır ve dağlarda görülebilir. Uzun kanatları, açık renk kafası ve kızıl, çizgisiz kuyruğu ile Şahin'den ayırt edilebilir. Fare yada benzeri küçük kemiriciler ile beslenir. Boyları yaklaşık 51-66 cm'dir.

Arı Şahini (Pernis Apivorus)
Uçarken Şahin'e biraz benzerse de uzun ve paralel kenarlı kanatları, öne çıkan kafası ve uzun kuyruğu ile Şahin'den kolayca ayırt edilebilir. Eşekarısı yuvalarını bularak arı kurtçuklarını yer. Boyları yaklaşık 51-56 cm'dir.

 
 
 

Evcil Kuşlar

90 evcil kuş türü, 49 resmi fotoğraf, 7018 üye fotoğrafıyla webdeki iyi bir kaynak.



Kuşlar Alfabetik Listeye Göre Sıralı
A B C D E F G H I J K L M N O P R S T U V W Y Z
 
Kuşlar Türlerine Göre Sıralı
Düz Gaga - Güvercin - Kanarya - Kokatiyel ve Paraket - Muhabbet Kuşu - Papağan - İspinoz
A
 
B
 
C
 
D
 
E
 
F
 
G
 
H
 
I
 
J
 
K
 
L
 
M
 
N
 
O
 
P
 
R
 
S
 
T
 
U
 
V
 
W
 
Y
 
Z
 



HOAZİN veya TEPELİ TAVUK

HOAZİN veya öbür adıyla  «tepeli tavuk» veya »kokulu sülün» (Opisthocomus hoazin), Güney Amerika'da yaşar. Yetişkin olanlarının, bu kuşa İngiliz Güyam'nda «kokulu sülün» denilmesine sebep olan tatsız bir kokusu vardır. Hoazin'in bir başka garip özelliği de kuşlarda pek ender bir şey olan kirpiklerinin olmasıdır. Tabiat bilginleri hoazin'i tavuksulardan sayarlarsa da bir başka teoriye göre gugukgiller ve muzcullarla uzaktan akrabadır. 62 santim uzunluğundaki hoazin'in ufak bir kafası, ince bir vücudu ve uzun bir kuyruğu vardır. Sırtı zeytuni kahve üzerinde beyaz yolludur, göğsü ise sarımsı beyaz veya kızıl kahverengidir.
«Opisthocomidae» ailesinin tek üyesi hoazin veya öbür adıyla tepeli tavuk, tropikal kuşağın tembel akarsu boylarında yaşar. Sık çalıların arasında hoplayarak ilerler, fakat uçması kolay iş değildir, bunu da ancak hızlı kanat çarpmak suretiyle başarır.
Bu kuşun yuvası nehrin üzerine doğru eğilmiş alçak bir ağacın üzerinde derme çatma bir yapıdır. Dişi hoazin bunun içine kırmızı veya mor benekli 3-5 sanmsı yumurta yumurtlar. Civcivler yumurtadan gözleri açık olarak çıkarlar ve kanatlarındaki sürüngenimsi birer tırnak yardımıyla sürünebilirler, Ürkünce suya dalar ve suyun altında yüzerler, sonra da ağacın gövdesine kertenkelevari tırmanarak yuvalarına dönerler.İRİ - AYAKLIGİLLER veya öbür adlarıyla ÇENGEL TAVUKLARI

İRİ-AYAKLIGİLLER» veya öbür adlarıyla «megapodlar» veya «çengel tavukları», Avustralya' nın tropikal kuşağıyla Doğu Hint adalarının ürkek tavuksu kuşlarıdır. Bu orta irilikteki kuşlar kuluçkanın uzmanı kesilmişlerdir. Bazen güneşten, başka defalar ayrışan maddelerin salıverdiği ısıdan, ya da volkanik kumların sıcaklığından faydalanırlar. Başka hiç bir kuş bu usulün sırrına erememiştir.
Yumurtalarını    barındırmak    için kazıp bir araya topladıkları muazzam toprak ve döküntü yığınlarım görünce, bu kuşların güçlü bacaklarıyla tırnaklarının faydası anlaşılır. Böyle bir yapı ilk yapıldığı yıl pek o kadar büyük değildir: 60 santim yüksekliğinde ve dibinde 1,5 metre eninde olabilir. Fakat birçok kuşaklara hizmet etmiş bulunan 4-5 m. boyunda   ve   10 -12   metre   eninde olanlarına da rastlanmıştır. Sadece 180 santim boyunda ve 12 metre çapında olan bir yuvanın on iki ton topraktan meydana geldiği hesaplanmıştır. Bu gibi iri  ayaklıgil yuvalan Avustralya'da yanlışlıkla yerli mezarı zannedilmiştir.
Tabiat bilginleri, tepenin yapısındaki bitkisel maddelerin, sürümek suretiyle kabuğu pürüzlü kahverengi yumurtaları ısıttığını tahmin etmektedirler. Civcivler yumurtadan kırk günde çıkarlar. Solomon adalarındaki iri  ayaklıgiller, yumurtalarını, arzın yüzeyinin altından gelen ısıyla ısınan volkanik kumların içine yumurtlarlar. Yavru iri  ayaklıgiller yumurtadan çıkar çıkmaz uçabilirler ve büyükleri tarafından terk edildiklerinden başlarının çaresine bakmak zorunda kalırlar. Yetişkin kuşların başları ile boyunlarının etrafında epey bir miktar çıplak deri vardır. Bazılarının boynunda sarkık deriler de bulunur. Başın etrafındaki bu çıplak kısımlar üreme mevsiminde parlak  rertklere  bürünürler.
Bilimsel aile adı, «Megapodiidae» olan iri  ayaklıgiller, en fazla Yeni Gine  ile Avustralya'da  kalabalıktır.
lar. Bilinen yirmi türlerinden on birine buralarda rastlanmıştır. Kuzeyde Filipinlere kadar olan adalarda iri-ayaklıgiller bulunur.
İri - ayaklıgiller'in uçuşu ağır ve uyuşuktur. Yerden gürültüyle havalanır ve az ötedeki bir tüneğe kadar kanat çırpar, sonra gizlenmek üzere tekrar yere inerler. Yeni Gine'de iri - ayaklıgilleri inceleyen tabiat bilginleri, bir tüfeğin ateşlenmesi gibi bir gürültüyle ürkütülmedikleri takdirde kolay kolay havalanmadıklarını görmüşlerdir.
İri - ayaklıgil türlerinden «kahverengi kıçlı megapod» (Aepypodius arfakianus), kuyruğunun üstünde kahverengilik olan siyahımsı bir kuştur. Uzun ve güçlü bacakları, bal renginde gözleri, gri ve elma yeşili renklerinde yüzü, şarap renginde ibiği ve boyun etleri vardır. Başka iri-ayaklıgil türlerinden sırtı kahverengi, karnı ise gri renkte olan «çengel tavuğu» (Megapodius duperreyi) üzerinde durulmaya değer.



HOKKO'LAR, GUAN'LAR ve ÇAÇALAKA'LAR


TROPİKAL Amerika'nın ormanları «ağaç - tavuğugiller» denilen bir başka tavuksu kuş grubunun yurdurur.   Otuz  beş türünden  yalnız bir tanesi Birleşik Amerika kadar kuzeye çıkar. Bu kuşlarla Avustralya'nın iri - ayaklıgilleri arasında hafif bir benzerlik vardır. Fakat bilimsel aile adı «Cracidae» olan bu Yeni Dünya kuşları akrabalarının çoğu gibi yerde yaşayacak yerde, ağaçlarda barınmayı tercih ederler.
Ağaç - tavukları yuvalarını çalıların arasında veya ağaçların üzerinde değneklerden, otlardan ve yapraklardan bina ederler. 2-5. pürüzlü kabuklu yumurta yumurtlarlar. Civcivler yumurtadan çıkar çıkmaz koşmaya başlarlar. Havları dökülür dökülmez, yerine, büyüklerininkinden farksız tüyleri yetişir. Erkek ve dişi kuşların rengi aynıdır.
Ağaç - tavukları'nı evcillevtirmek çabaları netice vermemiştir. Öyle iken bazı türleri esaret hayatında üretilmiş ve yavruları büyütülmüştür, fakat bunlar da bir, iki nesillik esaret hayatından sonra kısırlaşmışlardır.
Tabiat bilginleri insanların bulunduğu bölgelerde pek ender olarak yabani hokkolara ve guan'lara rastlamışlardır. Bu ürkek ağaç-tavukları belli ki insanlara ısmamamıştır. Aksine balta girmemiş ormanlarda en yaygın kuşlar onlardır. Orta ile Güney Amerika ormanları en uygun şartlar altında çok sayıda ağaç-tavuğu barındırmaktadır. Bu ailenin üyeleri tomurcuklar, yapraklar, meyvalar,    böcekler,    yumuşakçalar   ve
benzeri   şeylerle    beslenirler.
Bir tabiat bilgini grubu 1941'in kurak mevsiminde Güney-Doğu Kolombiya'da Makarena ormanlarında otuz yedi ötücü guan'ın (Pipile cumanensis), bir ağaçtan ötekine fırlamak suretiyle on dakikanın içinde küçük bir orman nehrinin üzerinden uçarak geçtiklerini görmüştü.



HOKKO (Crax alector)


Güney Amerika ormanlarında en çok duyulan seslerden biri kıvırcık tepeli «hokko» nun salıverdiği gürültülü çığlıktır. Bu hokko evcil hindi iriliğinde siyahımsı bir kuştur. Karnı beyaz, gagasının kaidesi mercan rengindedir. Başının üzerinde, uzun ve kıvrık tüylerden meydana gelmiş garip görünüşlü bir tacı vardır.
60 kadar çeşidi olan hokko'lar, vakitlerinin en büyük kısmını ağaçların tepesinde çift olarak geçirirlerse de, karınlarını doyurmak için günün sıcak saatlerinde mutlaka yere inerler. Tabiat bilginleri bir keresinde boş bir şişenin boynunun üzerinden üflemek suretiyle hokko çığlığını taklit etmişlerdi. Karınlarım doyurmakta olan hokko'lar bu sese kanarak tabiat bilginlerinin bulunduğu yöne doğru ilerlediler. Ağır ağır hareket etmekte, arada yerden bir şey alıp yemekte, sonra başlarını kaldırıp etraflarına bakınmakta, bir yandan da tabiat bilginlerinin çığlığına cevap vermekteydiler.
Bazı hokko'lar miğferlidir. Böylelerinin alnında yaprak veya buna benzer biçimlerde bir başlık bulunur. Bu hokkolardan biri olan «baladur kuşu» nun (Pauxi) iri bir baladur ağacı cevizine (bir nevi Amerikan fıstığı) benzer bir miğferi vardır. Bu hokko Venezuela ile Peru arasındaki Andlar'da yaşar.
Hokko'lar güvercin eti kadar yumuşak ve aşağı yukarı hindi lezzetindeki etleri için Güney Amerika' da çok avlanırlar. Kızılderililer bu kuşların uzun kuyruk tüylerinden yelpaze yaparlar.
Hemen bütün kızılderili köylerinde rastlanan evcil hokko'lar ormandan alınıp getirilmiş yumurtalardan çıkmadır. Bu hokko'lar yerli köylerinde kümes hayvanları gibi yaşamakta ve sokaklarda insanlardan korkmadan serbestçe

GUAN

Güney Doğu Kolombiya'da, tropikal ormanlarında dolaşan tabiat bilginleri, beyaz taçlı ötücü guan'la sık sık karşılaşmışlardı. Bu ağaç-tavuğu, yabancıları tetkik etmek üzere orman ağaçlarının tepesinden alt dallara sıçrayıp duruyordu. Bu arada kümeslerdeki civcivlerinkine çok benzeyen dokunaklı bir «cık-cık» sesi çıkarıyordu.


Güney Amerika'nın kuzeyinde yaşayan bu tür, Orta ile Güney Amerika guan'larının tipik bir üyesidir. Yaklaşık olarak 70-72 santim uzunluğundadır. Sırtı parlak bir yeşil, başının tepesi, ensesi ve tacı beyaz, çıplak gerdanı grimsi bir mavidir. Omuzlârıyla göğsü beyaz beneklidir. Büyük kanat tüylerini örten özel tüyler kar gibi beyaz enli bir şerit meydana getirirler.
Aynı tabiat bilginleri 1200 metre yükseklerde bu ormanların yabancısı olması gereken gerdanı sarkıntılı guan'a (Aburria aburri) rastlamışlardı.
Bu ilginç ağaç - tavukları ağaçların tepesinde çoğu zaman çift olarak sessizce ilerliyorlar ve böğürtlenimsi yemişlerle gizli gizli karınlarını doyuruyorlardı. Bu guan'm sırtı parlak yeşildir. Belirli bir tacı, ve uzun, enli bir kuyruğu vardır. Dış kanat tüyleri sert kavisli ve telimsidir. Bu guan, adını, gerdanından sarkan 5 santim uzunluğundaki ince sarı etten alır.

 dolaşmaktadır.

ÇAÇALAKA (Ortalis vetuia)


Balta girmemiş ormanların en yaygın, en gürültücü ve en ufak ağaç-tavukları olan çaçalaka'lar, isimlerini kulağa bu şekilde gelen seslerinden alırlar. Çok kere yüksek tüneklerden bu küçük yaratıklar koro halinde haykırırlar.
Birleşik Amerika'nın Texas eyaleti ile Orta Amerika'da Nikaragua ülkesi arasında yaşayan «âdi çaçalaka», yaklaşık olarak piliç iriliğindeki uzun kuyruklu çaçalaka'ların tipik bir örneğidir. Bu okusun sırtı turuncumsu bir zeytunî, karnı tunç sarışıdır. Kısa bir siyah gagası, uzun ve ince bacakları vardır. Gerdanı bir çift çıplak kızılımsı çizgiyle çerçevelenmiştir. Beyazımsı uçlu kuyruğu yuvarlağımsıdır.
Çaçalaka'lar orman kıyısında veya akarsuları çevreleyen çalıların arasında yaşarlar. Etrafa göz attıktan sonra alçak çalıların altına dalmak âdetlerinden dolayı görülmeleri kolay  değildir.
Meksika'da bazı kimselerin arkalan sıra dolaşan ve geceleyin bu insanların kulübelerinin kapısının yanına tüneyen evcil çaçalaka'ları vardır

SÜLÜN AİLESİ: TAVUS KUŞLARINDAN TAVUKLARA KADAR


SÜLÜN AİLESİ, türlerinin çeşitliliğiyle dikkate değer. Güzellik derseniz, göz kamaştırıcı güzellikteki tavus kuşu da, güzellikle ilgisi olmayan minik bıldırcınlar, da bu ailedendir. «Phasianidae» denilen sülün ailesi en uygun gelişme sahasını Doğuda ve özellikle Hindistan'da bulmuştur. Gerçek sülünlerin hiç biri Amerika'ların yerlisi değilse de, bıldırcınların Batı Yarımküresi'nde birçok temsilcileri vardır.
Sülün ailesi üyelerinin uzunca bir vücudu, orta uzunlukta ve yanlardan basılmış kubbeli bir gagası, tüylerin altında gizli burun delikleri, orta uzunlukta ve yuvarlak kanatları vardır. Parmakları çıplaktır. Türlerinin çoğunun boynunda ve başında çıplak bölgeler göze çarpar.
Sülünlerin erkekleri daha ihtişamlı ve süslü oluşlarıyla dişilerden ayrılırlar. Üstelik çok eşlidirler de. Dişiler yere kâh tek renkli, kâh karışık renkli çok sayıda yumurta yumurtlarlar. Sülüngillerin 250 çeşidinin 80 kadarı Yeni Dünya'da yaşar. Fakat sülünlerin asıl çıktıkları ülke Orta Asya'dı



Avcıların Sevgilileri: Bıldırcınlar ve Keklikler


AMERİKA BILDIRCINI
(Colinus virginianus)


«Amerika bıldırcını», sırtı kızıl kahverengi üzerinde siyah benekli, çizgili ve sarı kenarlıdır, karnı beyazımsı bir sarı üzerinde uzunlamasına kızıl kahverengi çizgili ve enine siyah ondülelidir. Dişisi daha soluk renklerinden ve alnı ile gerdanındaki sarılıklardan ayırt edilir. Bu türün uzunluğu 25 santim kadardır.
Bu kus, ekinlere verdiği zarara karşılık, böcekleri ve yabani ot tohumlarını yemesiyle çiftçinin imdadına yetişir. Sözün kısası, Amerika bıldırcını çiftçinin dostudur. Fakat eti pek lezzetli olduğundan avcılar tarafından çok avlanır. Amerika bıldırcınlarının tek düşmanı insanoğlu değüdir.  Çok kere tilkilerin, kokarcalarm, gelinciklerin, atmacaların ve kulaklı baykuşların da kurbanı olur. Yılanlar Amerika bıldırcınlarını öldürdükten sonra bütün olarak yutarlar. Amerika bıldırcınlarının, düşmanlarından emniyette olamamasının bir sebebi, çoğu zaman yerde yaşaması ve ender olarak havalanmasıdır. Fakat çok sayıda yumurta yumurtlaması uğradığı kayıpları bir dereceye kadar karşılar.
Bu kus göçücü değildir. Kışm bulunduğu kuşaklarda soğuktan ve yiyecek kıtlığından çok sıkıntı çeker.  Amerika bıldırcını genellikle tek eşlidir. Dişisi kazaya uğrayan erkek, Amerika bıldırcınının yavrulara büyüyünceye kadar baktığı çok görülmüştür. Dişi, yuvasını, bir ot kümesinin içine gizlemekte ve on beş, on altı kadar beyaz yumurta yumurtlamaktadır. (Bir bıldırcın çifti bir yılda iki, üç kuluçka yetiştirebilmektedir.) Civcivler yumurtadan pek ufak çıkmakta iseler de, bu ailenin bütün yavruları gibi havla örtülüdürler ve kabuktan kurtulur kurtulmaz annelerinin arkası sıra dolaşmaya başlamaktadırlar,
Amerika bıldırcınları üreme mevsiminin dışında arkadaş canlısı kuşlardır. Birleşerek sürüler ve konvoylar meydana getirirler. Grubun üyeleri geceleyin yerde daire şeklinde tünemekte. bu arada gagaları dışarı, kuyrukları ise içeriye dönük olmaktadır. Böylece bir düşmanın yaklaştığın; duyar duymaz mermi gibi havaya atılmaya  hazırdırlar.
«Adi Avrupa bıldırcını veya göçücü bıldırcın (Cotumis coturnbc), bu ailenin tek tuk birkaç göçücü kuşundan bir tanesidir Avrupa bıldırcınına Avrupa'da 60 derece kuzey enleminin güneyinde çok rastlanır. Göç eylülde başiar. Eylül ayında Akdeniz kıyısındaki kırlar, özellikle Türkiye, Güney İspanya ve ispanya kırları, Karadeniz ve Hazar Denizi çevresi, ayrıca Japon ve Cin denizleri kıyıları bu bıldırcınla kay. naşir. Adi Avrupa bıldırcını Amerikalı akrabasından ufak olup ortalama 18-20 santim uzunluğundadır. Rengi daha çok kahverengiyle siyah olmak.a beraber, yer yer beyaz veya sarı çizgileri vardır. Bu donuk renkli kuşlar göçlerinde İtalya'dan ve başka Akdeniz memleketlerinden geçerken etleri için ağlarla kitle halinde tuzağa düşürülürler.
«Avrupa kekliği» (Perdix perdix), çok hızlı uçar ve gürültülü şekilde kanat çırparak havalanır. Bu kekliğin kahverengimsi başında uzunlamasına sarı, gri renkli sırtında ise enine pas kızılı çizgiler dikkati çeker. Kuyruğu kestane rengidir. Uzunluğu 25-26 santim kadardır. Avrupa pekliği Orta ile Kuzey Avrupa'da, Kuzey İtalya ile Kuzey İspanya'da, Türkiye'de, Ön Asya'da bulunur. Asya'da çok benzer bir türe yerini bırakır. Genel olarak yerli kuştur.



Renkli  Asya   Kuşları: Kısa  Kuyruklu  Sülünler


MONAL veya öbür adıyla PARLAK TAVUK
(Lophophorus impeyanus)


«Monâl», bazı tabiat bilginlerine bakılırsa dünyanın en parlak renkli kuşudur. Tunç renginde olan sırtı çeşitli yönlerden bakılınca, gökkuşağının hemen her rengini aksettirir. Göz kamaştırıcı monal batıda Afganistan ile doğuda Tibet arasındaki bölgelerde bulunur.
Monal, bıldırcınlar ve kekliklerle gerçek sülünler arasındaki kısa kuyruklu sülünlerden biridir. Bir başka kısa kuyruklu sülün de «kan sülünü» dür (İthaginis cruentus). Batı Çin'in vahşî dağlık bölgelerinin bu yerlisinin tüyleri çimen yeşili ve parlak kırmızının bir karışımıyla yol yol olmuştur.
Gene aynı bölgeyle ayrıca Himalayalarda rastlanan tragopan'lar daha da göz alıcı renklidir. Bunlardan bir tanesi (Tragopan satyra), koyu bir kiraz kırmızısı rengindedir, ayrıca beyaz ve kahveVengi bölgeleri bulunur. Bu türün erkeğinin, yanaklarında çıplak mavi derili genişçe kısımlar, ayrıca gözlerinin arkasında aynı renkte parmağımsı iki sarkık eti vardır. Üreme devresinde bunlar kanla   dolarak   büsbütün   göze   çarparlar.

Adana Irkı Güvercinler

Dünyada “Adana Dewlap” adı ile tanılan bu güvercinler, yurdumuzda Adana adı ile bilinmektedirler. Almanya’da “Adana wammen” ya da “kupeli dewlap” adı ile tanınırlar. Ülkemizde ağırlıklı olarak Çukurova bölgesinde yetiştirilmektedirler. Adana, Ceyhan, Mersin, Tarsus gibi yerleşim birimlerimizde yoğun olarak bulunurlar. Ancak bu güvercinler Güneydoğu bölgemizdeki yerleşimlerin yanı sıra diğer bölgelerimizde de beğenilmekte ve beslenmektedirler. Yabancı kaynaklarda köken olarak Lübnan dewlaplarından (Lübnan gerdanlı ırkları) geldiklerine ilişkin bilgiler bulunmakla birlikte, bu bilgilerin doğruluğu tartışılabilir çünkü Adana ırkı güvercinler ile Lübnan dewlapları ile arasında gerek fiziksel gerekse uçuş özellikleri bakımından belirgin farklar bulunmaktadır. Osmanlı döneminden beri ülkemizdeki yetiştiriciler tarafından uzun yıllar içinde ırka farklı özelliklerin de katılmasıyla kendine özgü bir renk, form ve uçuş özelliği kazanan bu güvercinler, bugün Suriye’de de yetiştirilmekte ve burada bile Adana adı ile tanınmaktadırlar. Dünyada İngilizce olarak dewlap adı ile bilinen gerdanlı güvercinler ile akraba olan Adana güvercinleri, dewlaplardan ayrı bir ırksal yapıda olmamakla birlikte, farklı bölgesel özelliklere sahip oldukları için ayrı bir bölgesel grup olarak değerlendirilmelidirler. Adana güvercinleri gerdanlı güvercinler içinde ayrı bir ırk olarak yer almaktadırlar. Yurdumuzda bu güvercinlere yerel olarak, “cins”, “yerli”, “küpeli” gibi adlar verilmektedir. Küpeli (Earring Dewlap) denmesinin nedeni, Adana güvercinlerinin bazılarında görülen bir renk yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Küpeli olarak adlandırılan güvercinlerde, kuşun kulağının altından başlayan beyaz renkli tüyler boyuna doğru bir küpe gibi uzanırlar. Adana ırkı güvercinlerimizde, gaga yapısı diğer dewlap ırklarına göre biraz daha uzun olan güvercinler de bulunmaktadır. Uzun gaga olanlarına “Tartaç” adı verilir ve Adana ile Ceyhan’da daha çok yetiştirilirler. Gaga yapısı kısa olan ve bu bakımdan dewlap standartlarına daha uygun olduğunu söyleyebileceğimiz diğer tipler ise “Töme” adı ile bilinirler ve Tarsus civarında daha yaygın olarak bulunurlar. Mersin civarında ise her iki tip de bulunmaktadır.

FİZİKİ YAPILARI

Adana güvercinleri diğer Dewlaplardan vücut yapısı olarak biraz daha küçüktürler ve dolayısıyla daha hafif olurlar. Bunun dışında uzun gagalıları saymazsak, tüm fiziki yapıları dewlap ırkı ile aynıdır. Çok karakteristik bir kafa biçimleri vardır. Alın kemikleri gagadan itibaren düz devam ediyormuşçasına uzanır. Alın çukurluğu yoktur. Kafanın üzerinde biraz düzlük bulunur ve bu tip de olanlar “çekiç kafa” olarak adlandırılırlar. Boyunları biraz kalın ve uzundur. Boynun altında bu güvercinlere klasik biçimini veren gerdan yer alır. Gerdan boyun derisinin belirgin ve sarkık biçimde olmasına verilen isimdir. Bu güvercinlerde gerdan hemen gaganın altından başlar ve gaga ile gerdan arasında çukurluk bulunmaz. Bacaklar yay gibi durur. Göz renkleri genellikle kırmızı, koyu portakal ve tonlarıdır. Bazen çakır gözlü olanlarına da rastlanır. Bu güvercinlerin ayakları biraz uzun ve paçasızdır. Kanatlarda baştan itibaren 8 ya da 9 telek beyaz olmak durumundadır. Kuyruk beyaz olmaz kuşun kendi renginde olur.

RENK ÇEŞİTLERİ VE RENK YAPILANMASI

Adana güvercinlerinin çeşitli renkleri bulunmaktadır. Mavi, siyah, beyaz, kırmızı, sarı, bunların başında sayılabilir. Bu renklerin çeşitli kombinasyonları ve tonları görülebilir. Her rengin özel bir adı vardır. Bu renklerden, örneğin mavi olanına Adana’da “Şami” adı verilmektedir. Bu adlandırmanın yanı sıra, her kuşun renk yapılanmasına ve kuşların üzerlerinde bulunan bazı işaretlere göre farklı adlandırmalar da söz konusudur. Bu renk yapılanma sıfatların başlıcaları, Başıbeyaz, Bozuk, Aynalı, Katrani, Muskalı, Gerdanlı, Küpeli ve Safi gibi adlarla bilinmektedir. Örneğin Şami denilen kuş, üzerinde beyaz renk yamaları bulunduruyorsa “Aynalı Şami” olarak adlandırılır.

Sakar: Bu renk güvercinler bütünü ile siyah renklidirler, ancak kanat telekleri beyazdır.

Şami: Bu Renk güvercinler, taklacı güvercinlerdeki gök rengine benzerler. Açık mavi tonda olup kanat üzerleri siyah şeritlidir.

Zırhlı: Şami olarak adlandırılan güvercinlerde, işaret geni “pul” ise bu kuşlara zırhlı denmektedir. Bu güvercinlerin kanatları üzerinde işaret olarak şerit bulunmaz. Bunun yerine pul pul ufak lekeler halinde siyahlıklar bütün kanat üzerine dağılmış olarak gözlenir. Bu açıdan Taklacı güvercinlerdeki çakmaklılara benzerler.

Meverdi: Beyaz ve kırmızı tondaki kuşlara bu ad verilir. Kırmızının değişik tonları görülebilir. Şeritli ve şeritsiz olmalarına göre farklı şekilde adlandırılırlar. Şeritli olanlarına “çubuklu” şeritsiz olanlarına “Şarabi meverdi” denilir.

RENK YAPILANMA SIFATLARI

Katrani: Şami olarak adlandırılan güvercinlerde işaret geni “yoğun pul” ise bu güvercinler katrani olarak adlandırılmaktadırlar. İşaret geni yoğun pul olduğunda kanatlar üzerindeki siyah lekeler bütün kanat üzerini kapatacak şekilde yayılırlar ve kuşun kanadının üzeri siyah kaplama gibi görünür. Bu açıdan taklacı güvercinlerdeki miskilere benzerler.

Küpeli: Küpeli olarak adlandırılan güvercinlerde, kuşun kulağının altından başlayan beyaz renkli tüyler bir yama şeklinde boyuna doğru uzanırlar ve burada kesilirler. Bu renk yapılanmasına küpe adı verilmektedir. Adana güvercinlerinde küpe yaygın görülen bir desendir.

Sakar: Kuşun gagasının üzerinde, alnının orta yerinde bazen beyaz bir leke bulunur. Yama şeklindeki bu lekeye sakar adı verilmektedir. Adana güvercinlerinde sakar yaygındır. Muskalı adı da verilir.

Aynalı: Adana güvercinlerinde kuşun vücudu üzerinde değişik yerlerinde, özellikle kanatlar üzerinde görülen beyaz büyük yamalara ayna adı verilmektedir. Bu tür güvercinler alacalı bir yapıya sahiptirler. Beyaz yamaların dağılımında belli bir düzen bulunmaz.

Safi: Bu tür güvercinler beyaz ağırlıklıdır. Ancak boyun kısımları renkli olur.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Her şeyden önce Adana güvercinleri renk için yetiştirilmezler. Bu güvercinlerde renk önemli değildir. Bu güvercinler tam bir performans kuşudurlar. Adana güvercinleri uçuş özellikleri bakımından diğer dewlaplardan farklı özelliklere sahiptir. Özellikle dalış şekilleri farklıdır. Adana güvercinleri fazla uzun süreli ve büyük gruplar halinde uçurulmazlar. Daha çok 3–4 kuşluk gruplar halinde uçurulurlar. Her bir gruba “Posta” adı verilir. Her posta, postadaki en iyi kuşa göre isimlendirilir. Örneğin Zırhlı postası, Küpeli Şami postası gibi. Her posta içinde bir kuş “Öncü” olarak adlandırılır. Diğerleri ise “Takipçi” olarak adlandırılırlar. Öncünün özelliği aşağıdan parıltıyı gördüğünde dalışı başlatmasıdır. Takipçiler ise öncüyü izlerler. Sadece takipçilerden oluşan bir postayı aşağıya indirmek çok zordur. Her posta uçuş stillerine göre özel olarak seçilerek birleştirilmiş kuşlardan oluşur. Bu seçimi yetiştirici yapar. Bir postayı oluşturmak gerçekten tecrübe gerektirir. Yanlış oluşturulmuş postalar, posta içindeki iyi kuşların performansını olumsuz etkiler. Uçurulduklarında havada daireler çizerek yavaş yavaş yükselirler. Nokta yüksekliğe kadar çıkabilmektedirler. Ancak yerden yönetebilmeleri için çok yükseğe çıkmaları tercih edilmez. Uçurulan bir postanın 15–30 dakika içersinde istenen yüksekliğe ulaşması beklenir. En önemli uçuş özellikleri dalıcı olmalarıdır. Yerden verilecek bir pırıltı veya işaret sonrası hızla dalışa geçerler. Dalış sırasında kuştan beklenen kanatlarını kapatmasıdır. Kanatlar açık olmamalıdır. Ancak bazı güvercinler dalma sırasında kanat çırparlar. Bu tür kuşlar daha çok tercih edilmektedirler. Ayrıca dalış sırasında kuş sarmal dönme yapmamalıdır. Yere gelmeden az önce kanat açarak fren yapar ve konarlar. Adana güvercinleri iki kuşun ancak sığabileceği kapısı kapanabilen küçük bölmelerden oluşan dolaplarda barındırılırlar. Dolapların kapakları geceleri kapalı tutulur. Dolap içinde her çiftin kendine ait bir bölmesi bulunur. Uysal ve sakin yaradılışlı olun Adana güvercinleri dolap içindeki kendi bölmelerine kolaylıkla alınabilirler. Hatta bölmenin kapağını açtığınızda kendiliklerinden dolaba girerler. Bu özellikleri önemlidir çünkü ikinci postanın uçurulması için ilk postanın dolaba alınması gerekmektedir. Bir posta havada iken genellikle ikinci posta uçuşa bırakılmaz. Bir Adana kuşundan beklenen yüksek uçuş ve hızlı iniştir. Adana kuşları iki tip iniş sergilerler. Düz iniş adı verilen şekilde, kuş yuvaya doğru pike yapar ve dönük bir biçimde yuvaya iner. Düz iniş daha çok Adana çevresinde gözlenir. Makaslı iniş adı verilen diğer tipte önden gelen kuş dönük olarak iner, onu takip eden kuşlar mutlaka yere doğru kanat çırparak inerler. Bazı durumlarda öndeki kuşun da kanat çırptığı (makas yaptığı) görülür. Makaslı inişte, iniş hızı daha fazladır. Makaslı iniş Mersin çevresinde gözlenir. İyi bir Adana kuşunun 200 m. kadar yükselmesi, 15 dakika kadar havada kaldıktan sonra 1-2 saniye içinde dalışını bitirmesi gerekmektedir. Bu kuşların dalış sırasındaki hızları 100–130 km/sn kadar olabilmektedir. Kuşlar uçurulduktan sonra aşağıdan verilecek pırıltının zamanı çok iyi tayin edilmelidir. Pırıltı, kuşların yüzü salmaya dönük olduğunda verilmelidir. Böyle olduğunda kuşların pırıltıya verecekleri yanıt çok hızlı ve seri olmaktadır. Eğer aşağıdan pırıltı verilmezse uçuşlarını 1-2 saat kadar sürdürürler.

UÇUŞ EĞİTİMİ

Adana güvercinlerine bu uçuş özelliklerinin kazandırılabilmesi için, 2–3 aylık yavru iken eğitime başlamak gerekmektedir. Uçuş için genel olarak erkek güvercinler seçilirler. Ancak dişilerin de benzer bir performans göstermesi mümkündür. Eğitime tabi tutulacak yavrular, yavrulara kazandırılmak istenen özelliklere sahip diğer güvercinler ile birlikte uçurularak belli özellikleri görmeleri sağlanır. Eğitim önce kanat hamlıklarının alınması ile başlar. Daha sonra bunu nefeslendirme takip eder. Adana güvercinleri ikili ya da üçlü gruplar halinde uçurularak alıştırılırlar. Uçuş sırasında istenen yüksekliğe çıkmaya alıştırıldıktan sonra verilen işareti takiben hızlı dalış geliştirilir. Bir yavru bu eğitimi aldıktan sonra uçuş özelliğine bakılarak öncü veya artçı olarak belirlenip düzenli uçurulmaya başlanır. Eğitimli bir Adana kuşunun bu performanslarını ortalama 8 yıl kadar sürdürebildikleri gözlenmiştir. Ömürleri ortalama 12 yıl olan bu güvercinler, 7 aylık olduklarında çiftleştirilirler. Bahar ve yaz dönemleri yavru alma dönemleridir. Bu kuşların yumurta ve tagrit dönemi adı verilen iki ayrı uçuş dönemi vardır. Tagrit adı verilen dönemde erkek kuş dişiye karşı çok kızgın (istekli) bir durumdadır. Bu dönem kuşların uçuş sırasında performanslarının dorukta olduğu bir dönemdir. Bu kuşlardan daha iyi performans elde edebilmek için, bu kuşların yavru bakmalarına izin verilmez. Bütün ömrü içinde 1 ya da 2 kez yavru bakmaları uygun görülür. Daha fazlası uçuş performansını olumsuz etkilemektedir. Yetiştiricilerinin vereceği işaretleri anlayıp öğrenebilmesi için defalarca uçurularak antrenman yaptırılırlar. Bu güvercinler gerçekten de zeki kuşlardır. Bu çalışma temposu içinde yetiştiricileri ile aralarında belli bir anlaşma gelişir. Bu bakımdan Adana güvercinleri yetiştiricilerinin ilgisine sürekli ihtiyaç duyarlar. Adana güvercini yetiştirmek uzun bir tecrübe gerektirir. Yetiştiricinin kuşlarının özelliklerini ve kendilerine özgü yeteneklerini çok iyi algılayabilmesi şarttır. İyi bir yetiştirici elinde olmayan iyi kuşlardan iyi bir performans beklemek boşa olur. Son yıllarda yurt dışına götürülen Adana kuşlarından beklenen verimin alınamaması, yabancıların Adana kuşlarını diğer dewlap ırkları ile aynı gibi görmelerine neden olmaktadır. Bu durum kanımca yurt dışında gerçekten tecrübeli yetiştiricilerin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra Adana güvercinlerinde son yıllarda farklı gerdanlı ırklarla yapılan eşleştirmeler sonucu “Çandır” adı verilen melez ırklar ortaya çıkmıştır. Bu tür bilinçsizce yapılan eşleştirmeler sonucu Adana ırkına özgü dalma özellikleri yok olma eğilimine girmiştir. Bu durum Adana ırkı için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Adana güvercinleri son yıllarda Almanya’da çalışan Türk işçileri tarafından Almanya’ya götürüldüler. Bu nedenle bugün Almanya’da da tanılan ve bilinen bir ırkımızdır.

Fotoğraflar: Ankara’dan Zeki Güleröz ve Durmuş Tandoğan’ın güvercinlerine ait olup tarafımdan çekilmiştir. Bu yetiştiricilerimize verdikleri bilgiler ve kuşlarını fotoğraflamamda gösterdikleri kolaylıklar açısından teşekkür ederim.

Yazan: Yavuz İşçen
E-posta: boletus@mynet.com

Ankut Irkı Güvercinler

Ülkemizde gut, gud, kut gibi adlarla da anılmaktadırlar. Dünyada “Ankut Trumpeter” ya da “Ankhut Trumpeter” adı ile bilinen bu güvercinler yurdumuzda genel olarak Ankut adı ile bilinirler. Köken olarak Orta Asya Türkmenistan kaynaklı olan bu güvercinler, bizim yerli ırklarımızdan olmakla birlikte, Türklerin göçleri ile birlikte dünyaya yayılmışlardır. Bu göçler tek bir tarihte ve tek bir yöne olmayıp farklı zaman dilimlerinde farklı bölgelere yönelmiştir. Bu bakımdan Ankut ırkı güvercinler de Ortadoğu’dan, Rusya’ya ve Anadolu’nun içlerinden Avrupa’ya kadar dağılmışlardır.

Ülkemizin dışında Rusya’da da yetiştirilmektedirler. Bugün bizim değerini bilemediğimiz Ankutlara Ruslar, sahip çıkmaktadırlar. Ancak çeşitli Rus kaynaklarında, Russian Trumpeter (Russian Barabanshik) ve Bokhara Trumpeter (Bokharski Barabanshik) adları ile bilinen Rus trumpeter ırklarının kökeninin Ankut ırkı olduğu belirtilmektedir. Dünyada genel olarak Trumpeter olarak adlandırılan ötücü güvercin ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Bu güvercinlerden ülkemizde Ankut, Demkeş, Kumru ve Bayburt olmak üzere 4 ayrı ırk yetiştirilmektedir. Bu ırklardan Demkeş ve Ankut’un ortak özellikleri “Dem Çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüşü dem çekmeye benzetilmektedir.

ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDA ANKUTLAR

Ankut ırkı güvercinler, İslamiyet öncesi Türk topluluklarında ve Şaman geleneklerinde değer verilen ve uğurlu kabul edilen bir güvercindirler. Bu topluluklarda bir çadırda çocuk doğduğunda, bir erkek Ankut güvercini o sabah çadırın üzerine gelip konar ve ötmeye başlarsa, bu durum o çocuğun ilerde Şamanlık yetenekleri olacağı anlamında yorumlanmaktadır. Türk toplumunda Ankut güvercinlerinin özel bir yeri ve önemi vardır. Bunun en önemli nedeni İslam dininin kurucucu Hz Muhammet’in halifelerinden Hz. Ali’nin bu güvercinlerden beslemiş olmasıdır. Evliya Çelebi, Hz. Ali’nin de “kırmızı çatal ibikli çakşırlı güvercin” beslediğini ve bu bakımdan bunları beslemenin sünnet olduğunu yazmaktadır. Burada bahsedilen güvercinler bizim bugün “Ankut” adı ile adlandırdığımız kuşlardır. Çatal ibikten kastedilen şey çift tepedir. (takka, perçem) Çakşır işe paça (tozluk) anlamındadır. Evliya Çelebinin Seyahatnamesinde, Peygamberimizin torunu ve Hz. Ali’nin oğlu olan ve 680 yılında Kerbela’da öldürülen İmam Hüseyin’in atmaca ve doğan avladığı, ayrıca çakşırlı (paçalı) kut güvercin beslediği yazılıdır. Evliya çelebi bu bakımdan 1638 yılında, İstanbul’da kuşu kuş ile avlayan avcıların, pirimiz İmam Hüseyin’dir dediklerini belirtiyor. Gene Evliya Çelebinin belirttiğine göre Ankutların, Sadekut, Taçlıkut, Çakşırlıkut (paçalı) gibi çeşitleri bulunmaktadır. Şanlıurfa’da günümüzde Ankutların uğurlu olduğuna inanılıyor. Bu inanış kaynağını çok eskilerden almaktadır. Hz Eyyüp’ün mağarasında beslediği bilinen bu güvercinlerin, halk arasında çocuğu olmayan kadınlara uğur getirdiği ve hatta gece uykusunda korkan kadınların dertlerine deva olduğu söyleniyor. Hz Eyyüp, cüzzam hastalığına yakalandığı için bir mağaraya çekilmiş ve yaşamını burada devam ettirmiştir. Kendisine burada eşi bakmıştır. Hz Eyyüp’ün bu mağarada Ankut ırkı güvercinler yetiştirdiği bilinmektedir. Günümüzde bu mağara, Şanlıurfa ilimizin 2 Km kadar güneyinde, Eyyubi mahallesinde bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Halk arasında bir şifa yeri olarak kabul görmekte ve ziyaret edilmektedir. Ankut ırkımızın toplumumuzda böylesine derin ve köklü bir yeri olmasına ve bu kuşları beslemenin dinen sünnet sayılmasına karşın, son dönemde bu ırkı yetiştirenlerin sayıca azalması sonucu bu ırkımız artık ciddi şekilde yok olmuştur. Bu gün daha çok Doğu ve Güneydoğu illerimizde ve özellikle de Diyarbakır’da bulunurlar. Nevşehir’de de yetiştirildikleri bilinmektedir.

FORM ÖZELLİKLERİ

Dünyada “Ankut Trumpeter” ya da “Ankhut Trumpeter” adı ile bilinen bu güvercinler uçuş kuşu değildirler. Uçurulduklarında fazla uçmadan konarlar. Bu nedenle yuva içinde ve bahçelerde form güzellikleri için beslenirler. Bir tür süs kuşu olan bu güvercinlerin en önemli özellikleri, “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Yetiştiriciler arasında, dem çekme özellikleri ve sürelerine göre değer biçilirler. Dem çekişleri dikkat çekicidir. İyi dem çeken bir Ankut güvercininin en az 40–45 dakika kadar dem çekmesi aranan bir özelliktir. Ankutlar “Kamış paça” tabir edilen tarzda uzun ve geriye doğru kıvrık şekilde paçalı olurlar. Paçasız olanı yoktur. Çift tepelidirler. Kafanın önünde düzgün bir perçem, arkada ise düzgün bir takka bulunmalıdır. Tepesiz olanlarına nadiren rastlanmaktadır. Bunlar kırma kuşlar olup değersizdirler. Gözler parlak ve açıktır. Tüy rengi parlak ve canlı olmalıdır. Gagaları normalden biraz uzun olur. Vücutları normal güvercinlere göre biraz daha iri yapılıdır.

RENK ÇEŞİTLERİ

Ankut ırkı tek renk olarak karşımıza gelmektedir. Kızıla çalan kahverengi tonda bir renkleri vardır. Bu rengi pas rengi olarak da tanımlayabiliriz. Bu rengin biraz açık ya da biraz daha koyu tonları olabilmektedir. Ancak renk canlı olmalıdır. Bir de “Ala gut” adı verilen bir rengi daha bulunmaktadır. Bu renkte kanat telekleri beyaz diğer taraflar kızıl-kahverengidir. Ülkemizde dem çekme özelliği olan diğer güvercin ırklarından Kahverengi Demkeşle, Ankut birbirine benzerler. Demkeş biraz daha iri vücutludur. Ancak her iki ırkın ötüş şekilleri (kuğurmaları) birbirinden farklıdır. Konya yöresinde Ankut ve Demkeş güvercinlerinin, ahırlardaki örümcekleri yedikleri düşünülmektedir. Bu bakımdan bu güvercinlere bu bölgemizde “ahır kuşu” adı verilmektedir. Günümüzde kuş pazarlarında ara sıra rastlanan Ankutlar, form olarak genellikle bozuk bir yapıdadır. Büyük olasılıkla bunlar kırma kuşlardır. Demkeşlerle Ankutların kırıldığı bilinmektedir. Bu tür kırmalarda en dikkat çekici fiziksel özellikler, paçaların olması gereken uzunlukta ve şekilde olmaması, ön tepe ve takkanın düzgün bir yapıda olmaması, kuşun genel renginin parlak ve canlı olmaması, renklerinin solukluğu ve özellikle de karışık renkli olabilmeleridir. Ankut ırkımız bugün gerek kırılmalar gerekse ilgisizlik yüzünden süratle yok olmaktadır. Korunması için acilen önlemler almak gerekmektedir.

Bagdadi Irkı Güvercinler

Ülkemizde Bağdadi, Bağdat, Bağdadiye ve Bağdatlı adları ile bilinen bu güvercin ırkı, Irak kökenlidir. Dünya da “Bagdat”, “Baghdad”, “Bagdette” gibi adlarla bilinmektedir. Günümüzde doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yetiştirilmektedir. Dünyada ve özellikle de Avrupa’da köken olarak bu ırktan kaynaklanan çeşitli tipte Bağdat güvercinleri bulunmaktadır. Bu güvercinlerle bizim yetiştirdiğimiz Bağdat güvercinleri arasında köken olarak kan benzerliğinin dışında fazla bir benzerlik yoktur. Ülkemizde yetiştirilen Bağdat güvercinleri daha çok Suriye Bağdatlarına benzemektedir. Ayrıca Lübnan’da “Mijris” adı ile bilinen ve Carrirer ırkı ile akraba olduğu tahmin edilen güvercinler, bizim Bağdat olarak adlandırdığımız güvercinlere oldukça yakındır. Bağdat güvercinlerinin burun üzeri eti ve göz çevresi halkası daha belirgin olanları ülkemizde “Carrier Bağdadi” olarak bilinmektedir. Bunlar Carrier ırkı ile bağdadilerin kırılması sonucu elde edilmiş kuşlardır. Ülkemizin batı bölgelerinde, Irak yöresinden ve Doğu bölgelerimizden getirilen güvercinlere genel olarak Bağdat adı verme gibi yanlış bir eğilim olmakla birlikte, Bağdadi adı, gerek doğu ve güneydoğu, gerekse diğer bölgelerimizde ayrı ve kendine özgü özellikleri olan bu ırkı karakterize etmektedir. Bazen posta güvercinlerine Bağdat denildiği de olmaktadır. Bağdadi güvercinleri eski dönemlerde posta güvercini olarak kullanılmış olmakla birlikte, bugün bildiğimiz posta güvercinleri ile ayrı ırkları temsil etmektedirler. Yöresel olarak “Posta Burunlu” ve “Homoma” gibi adları vardır. Bağdadi güvercinlerini, bir yere yuva yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl geçse bile bıraktığınızda, ilk yuvasına geri döndüğü söylenmektedir. Bu özellikleri onları gerçekten de çok değer verilen bir güvercin haline getirmiştir.

TARİHİ GEÇMİŞ

Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından yetiştirilmeye başlaması Büyük Selçuklular döneminde başlamıştır. 1000 li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul beyin 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlardır. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra I. Haçlı seferi olarak bilinen ve 1098 yılında Kudüs’ün alınması ile son bulan savaşlar sırasında Türkler, Bağdat güvercinleri aracılığı ile haberleşmeyi sağlamışlardır. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı bilinmektedir. Haçlı orduları vurdukları bir güvercin sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. Bağdat ırkı güvercinlerin Avrupa’ya ilk gönderilmeleri bu şekilde gerçekleşmiştir. Bu güvercinler yüz yıllar sonra 1800 lü yılların başlarından itibaren Belçika’da geliştirilmeye başlanan modern posta güvercinlerinin elde edilmesinde kullanılmışlardır. 1200 lü yılların başlarında Bizans İmparatorluğu aracılığı ile Anadolu’ya da hakim olan Haçlı orduları İskenderun ile İstanbul arasında Bağdat güvercinlerini kullanarak bir haberleşme sistemi yaratmayı başarmışlardır. Bağdat güvercinlerinin Anadolu’da kullanımları 1200 lü yılların başında bu şekilde başlamıştır. Bir yüz yıl kadar sonra Osmanlıların Anadolu’da egemenlik kurmalarını takiben bu güvercinlerin kullanımının devam ettiği bilinmektedir. Osmanlı ordularının seferleri sırasında sepetler içinde bir çok güvercin taşındığı ve bunların haberleşme amacı ile kullanılan Bağdat güvercinleri olduğunu tarih kitapları yazmaktadır. Bağdat’ın Osmanlı devleti topraklarına katılması 1534 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde olmuştur. Daha sonra bir ara tekrar İranlıların eline geçen Bağdat, son olarak 1639 yılında 4. Murat devrinde yeniden alınmıştır. Hata 4. Murat Bağdat’ı almasının anısına İstanbul’da bugün Topkapı sarayı içinde bulunan ünlü Bağdat köşkünü yaptırmıştır. Bağdat güvercinlerinin Osmanlı dönemi öncesinden beri Irak’ta yetiştirildiği bilinmektedir. Osmanlı döneminde de bu güvercinler bölgede yetiştirilmeye devam edilmiş ve geliştirilmişlerdir. Bu güvercinler, eski dönemlerde, tüm çevre bölgelerde değer verilen ve bilinen bir güvercin ırkıdır. Bir çok kaynakta adından bahsedilen bu güvercin ırkı için, dönemin en değer verilen ve en pahalı kuşu olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.

SALMA YARIŞLARI

Daha çok haberleşme amaçlı kullanılan bir kuştur. Uzun uçması ve yuvasına bağlılığı onu, iyi bir posta güvercini haline getirmiştir. Oyunlu bir kuş değildir, takla atma gibi özellikleri bulunmaz. Anadolu’da eski devirlerde salma kuşu olarak kullanılmıştır. Salma kuşları, genel olarak belli bir uzaklığa götürülüp bırakılan ve yuvasına ne kadar kısa sürede dönerse o kadar değerli kabul edilen güvercinlerdir. Anadolu’da Osmanlı döneminden beri devam eden eski bir gelenek olan salma yarışlarında kullanılan güvercinler, genellikle bu ırkımızdır. Salma yarışları, farklı kuşçuların, kuşlarını belirlenen uzak bir noktadan aynı anda bırakmaları ile başlar. Kimin kuşu yuvasına daha önce dönerse o kuşçu yarışı kazanmış sayılır. Kuşların bırakıldıkları uzaklıklar, 50–100 km arasında değişmektedir.

EVLİYA ÇELEBİ VE BAĞDAT GÜVERCİNLERİ

Evliya Çelebi Bursa’dan bırakılan Bağdat güvercinlerinin, İstanbul’a hemen ulaşabildiklerini söylemektedir. Bu güvercinler hakkındaki en eski bilgileri 1650’li yıllarda Bağdat’ı ziyaret eden Evliya Çelebi’den almaktayız. Evliya Çelebi, bu güvercinlerden övgü ile uzun uzun bahsettikten sonra, Bağdat’ta bu güvercinlerin kökenini araştırarak bizlere çok değerli bilgiler aktarmaktadır. Bu bilgilere göre, Bağdat güvercinlerinin geçmişi oldukça eskilere kadar gitmektedir. Bağdat’ta bulunan “kuşlar kalesi” denilen kalenin içinde yer alan eski kilisedeki papazların, bu kuşları haberleşme amacı ile kullandıklarını, bu geleneğin onlardan sonra Bağdatlı tüccarlar tarafından devam ettirildiğini ve geliştirildiğini belirtmektedir. Bu kuşların o dönemde Mısır, Dimyat, İskenderiye, Cezayir, Tunus, Fas, Merakeş, Yembu, Cidde, Mekke ve Yemen’de beslendiğini gene Evliya Çelebi’den öğrenmekteyiz. Bu güvercinler o dönemde, Şam’a, Mısır’a, Halep’e, Hind ve Sind’e götürülüp sırtlarına kağıtlar bağlanıp bırakılıyorlar ve buralardan Bağdat’a geri geliyorlardı.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Bağdat güvercinleri, normal güvercinlere göre daha iri bir ırktır. Vücut ağırlıkları 500-600 gramdan aşağı olmaz. Bir kilo gelenleri de bulunmaktadır. Gaga uzun ve kalındır. Burun delikleri belirgindir. Burunun üzeri etli olur. Burun üzeri eti büyük olanlar daha tercih edilirler. Ayaklar paçasız olup büyük ve kırmızı renklidir. Ayak parmakları dikkati çekecek kadar uzundur. Göz rengi, turuncu veya kırmızı olup gözler büyüktür. Kırmızı göz rengi bu güvercinlerde makbuldür. Göz çevresi tüysüz, kırmızı kabarık etli ve belirgindir. Boynu uzun ve aşağı doğru yay çizer vaziyette kartal görünüşlü bir güvercin ırkıdır. Bacaklar uzundur. Kanat ve kuyruk telekleri genellikle kuşun kendi renginde olmaktadır. Ancak bazen beyaz kanat telekli olanlarına da rastlanmaktadır. Günümüzde Anadolu’da eskisi kadar çok değildir. Yetiştiricileri ve sayıları bir hayli azalmıştır. Özellikle doğu ilerimizde ve güneydoğu Anadolu’da daha sık rastlanan bir ırkımızdır.

RENK ÇEŞİTLERİ

Siyah, beyaz, kırmızı, sarı ve mavi başta olmak üzere, bu renklerin beyazla karışımı şeklinde alacalı tipte bir çok renk çeşidi bulunmaktadır. Mavi renk olanlarında kanat üzerinde iki sıra şerit bulunur. Diğer renklerinde şerit bulunmaz. Ayrıca mavinin daha koyu tonlu olanları vardır. İspir ırkı ile yapılan kırmalar sonucu elde edilen güvercinler ise daha açık renkli olmakta ve “İspir Bağdadi” adıyla anılmaktadırlar. Bu güvercinlerde vücut üzeri ispirlerde olduğu gibi hafif kanat işlemeli bir görüntüye sahiptir.

Yazan: Yavuz İşçen
boletus@mynet.com

Baştankara Irkı Güvercinler

Bugün ülkemizde “Baştankara” ya da “Rahibe” ve “Merve” adı ile bilinen güvercinler, dünyada “Nun” adı ile tanınmaktadırlar. “Nun” kelimesi İngilizce rahibe anlamına gelmektedir. Yurt dışında bu güvercinlerin bu şekilde adlandırılmalarının temelinde, bu güvercinlerdeki renk yapılanmasının rahibelerin giysisini andırması yatmaktadır. Dünyada “German Nun”, “English Nun”, “Spanish Nun” gibi adlarla bilinen bazı çeşitleri bulunmaktadır. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yetiştirilen bir ırktır. Amerika’dan Avusturalya’ya kadar geniş bir dağılım göstermektedirler. Polonya’da oldukça yaygındırlar. Baştakara güvercinleri Güneydoğu Anadolu bölgemizde de yaygın olarak yetiştirilen bir ırktır. Özellikle Şanlıurfa ve Diyarbakır illerimizde bulunmaktadır. Ancak hangi ilimizden köken aldığı konusunda elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bu bölgemizin dışında ülke genelinde de çok yaygın olmamakla birlikte yetiştirilen bir ırktır.

FİZİKİ YAPISI

Orta büyüklükte ve hatta biraz irice bir güvercin olan baştankaralarda kafa düzgün yuvarlak ve takkalıdır. Takka kulaktan kulağa geniş ve heybetli bir görünümdedir. Gaga orta büyüklükten biraz kısa gibi ve normal kalınlıktadır. Kuşun rengine bağlı olarak gaga rengi siyah ya da açık (kemik) rengi olabilmektedir. Gözler tam yuvarlaktır. Göz çevresi halkası belirgin değildir. Göz rengi inci göz tabir edilen şekilde açık ve parlaktır. Ayaklar normal uzunlukta, koyu kırmızı renkte ve paçasızdır. Göğsü geniş ve dik duruşlu bir güvercindir. Fazla uçucu bir yapısı yoktur, daha çok form için yetiştirilmektedir. Kısa süreli uçuşlar yapmaktadır. Uçarken havadaki görünüşü oldukça güzeldir. Kuyruğunu kanatları üzerinde taşıyan bu ırkta kuyruk telek sayısı 12 tanedir. Baştankaralarda kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Kanatlardaki renkli telek sayısının 7 ye 7 olması ya da eşit olacak şekilde daha fazla olması aranılan bir özelliktir.

RENK YAPILANMASI VE RENK ÇEŞİTLERİ

Baştankaralarda renk yapılanması dikkat çekicidir. Vücut genel olarak beyazdır. Ancak kanat ve kuyruk telekleri renkli olur. Bu renk kuşun kafasında da ilginç bir biçimde dağılım gösterir. Bu renk kafayı tamamen içine alacak şekilde, takkaya kadar devam eder. Takkanın üst noktasında kesilir. Aynı renk boyuna doğru da sarkma yapar ve göğüsün ortasında düzgün bir yuvarlak biçimde son bulur. Kuş adeta renkli bir çocuk önlüğü takmış gibi görünür. Renk çeşidi olarak siyah, kahverengi, sarı, kırmızı, mavi, gümüş gibi renklerinin yanı sıra, bu renklerden bazılarının açık ya da koyu tonları da bulunmaktadır.

 

 
Bayburt Irkı Güvercinler

Adını Doğu Karadeniz bölgemizdeki Bayburt ilimizden alan, Bayburt ırkı güvercinlerimiz dünyada İngilizce olarak “Turkish whisperer” adı ile tanınmaktadır. Türk fısıldayıcısı ya da ötücüsü adı ile çevirebileceğimiz bu tanımlamadan anladığımız kadarı ile dünyada bu güvercinlerin ötücü yanı ön planda ele alınmaktadır. Ülkemizde de ötücü ırklarımız içersinde değerlendirilmektedirler. Bayburt ırkımız, Bayburt ili ve çevresinde yerel olarak “Çift Gugul” adı ile de bilinmektedir. Dünyada Belçika’da yetiştirilen “Belgian Ringbeater” adlı ile bilinen ırk, Bayburtların büyük olasılıkla çemberci ırklarla (Trabzon) kırılması sonucu geliştirilmiştir. Bu nedenle iki ırk birbirine çok benzemektedir. Belki de bu nedenle ve Trabzon ile yakın bölge kuşları olması sebebi ile, Bayburt ırkımız çemberci bir ırk gibi değerlendirilme eğiliminde olmuştur. Oysa Bayburt ırkımızda çember hareketi yoktur. Çember hareketi ülkemizde ve hatta dünya üzerinde sadece Trabzon ırkımıza özgü bir davranış biçimidir. Bayburt ırkımız tamamen yerel bir ırktır ve ülke genelinde fazla bilinen ve yetiştirilen bir ırkımız değildir. Bu nedenle hakkında az bilgiye sahip olduğumuz bu ırkı kısaca ve bildiğim oranda anlatmaya çalışacağım. Yetiştiricilerinden daha sağlıklı bilgiler geldiğinde bu ırkımızı daha iyi tanıyacağımız inancındayım.

ÖTÜŞ ŞEKİLLERİ

Bayburt ırkının karakteristik özelliklerinden biri ötücü olmasıdır. Özellikle erkek kuşlar dişilerine kur yaparken ötüşlerini sergilerler. Bayburt yetiştirilen kümeslerde genellikle yerde uzunca bir sırık bulunur. Kuş ciğerlerine derin bir hava çekip olduğundan daha büyük görünerek bu sırığın boyunca baştan sona öterek yürür. Bu ötüş şekli yörede “sırık çekme” olarak adlandırılır. Sırık çekme şeklinde ötüş sergileyen kuşlar sağlıklı ve değer verilen güvercinlerdir. Bayburt güvercinin iyisi ötüşten sonra Denizli horozlarında olduğu gibi baygınlık geçirir.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Çift gugul denmesinin nedeni bu güvercinlerin takka ve perçemli olmalarından kaynaklanmaktadır. Nadiren sadece arka tepeli (takkalı) olanlarına rastlanmaktadır. Ancak fazla tercih edilmezler. Bu güvercinlerde takka büyük ve kepçe gibi kulaktan kulağa uzanmalıdır. Belçika’da görülen akrabalarında sadece takka vardır. Vücutları orta büyüklükte ve hatta biraz iricedir. Yuvarlak bir baş üzerinde normal büyüklükte gözler ve gaga yer alır. Gaga normal boydadır, ancak normalden biraz ince görünümde olup zarif bir yapısı vardır. Kuşun rengine göre koyu ya da açık renk olabilmektedir. Gözler normal boydadır ve göz çevresi halkası belirgin değildir. Göz renkleri kuşun rengine göre değişmektedir. Genellikle koyu renk gözlere, (kırmızı ve portakal rengi) rastlanmaktadır. Nadiren açık renk gözlü olanları bulunur. Ayaklar paçasız olup açık kırmızı renktedirler. Kanatlarını kuyruk üzerinde taşıyan bir ırkımızdır.

UÇUŞ ŞEKİLLERİ

Bayburt ırkımız ötücü olmasının yanı sıra uçucu özellikleri de bulunan bir güvercindir. Uzun uçtuğu söylenmektedir. Uçarken takla da atar, ancak taklası havada yuvarlanma gibidir. Genellikle tek takla atar. Bazen iki takla üst üste attığı gözlenirse de bu taklalar hiçbir zaman taklacı güvercinlerdeki gibi değildir. Bayburt güvercinleri bir de “Bel kırma” adı verilen kuyruğa basıp aşağı doğru düşme hareketi yaparlar. Kanat sesleri oldukça fazladır. Ürkek yaradılışlı bir güvercindir. Ele gelme tarzı yoktur. Yuvaya girdiğinizde kaçacağım diye tozu dumana katar. Kendini yerden yere vurur.

RENK YAPILANMASI

Bayburt güvercinleri genellikle alacalı renklerde olurlar. Görülen başlıca renkleri, Beyaz, Siyah, Kırmızı, Sarı ve Mavidir. Alacalı olanlarda bu renkler çeşitli şekillerde karışık olarak karşımıza çıkar. Kanat ve kuyruk telekleri beyaz olanları bulunduğu gibi sadece kanat telekleri beyaz olanları, kuyruk telekleri ise kuşun kendi renginde olanları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kanat ve kuyruk telekleri beyaz olmayıp kuşun kendi renginde olanları da vardır. Yaşmaklı denilebilecek tarzda gaga altından boyuna doğru beyaz yamaları bulunanları gözlenmektedir. Alacalıların yanı sıra düz renk olanlarına da rastlanmaktadır. Bayburtların bazılarında dikkat çekici bir renk yapılanması gözlenmektedir. Bu tür olanlarının en belirgin özellikleri kuşun boyun kısmında önden arkaya doğru gittikçe daralan ay şeklinde beyaz bir renk yaması bulunmasıdır. Bu yamaya yörede “yıldız” adı verilmektedir. Bu renk yaması kuşun boynunda asılı bir kolye gibi durmaktadır. Bu yama takkaya kadar düzgün bir şekilde çıkar ve incelerek son bulur. Bu yamanın kafa üzerine uzama yapmaması gerekmektedir. Bu beyaz bölümün haricinde kuşun iki yerinde daha beyazlık bulunur. Bunlardan ilki kuşun kanat telekleridir. Bu güvercinlerin kanat telekleri beyaz olur. İkincisi ise kuşun karın bölgesi ve ayaklarıdır. Gövdenin hemen altından başlamak üzere bu bölümlerde beyazdır. Bunun haricinde Kanat kapakları, kuyruk telekleri ve boyundaki beyaz yama ile karın arasında kalan kısım ise renklidir. Renkli bölümler kuşun rengine göre değişik renklerde olabilirler.

RENK ÇEŞİTLERİ

Süt Beyaz : Düz renk beyaz olanlarına yörede bu isim verilir. Düz beyaz olanları az bulunmakta ve değerli kabul edilmektedirler.
Kara : Siyah olanlarına “Kara” adı verilir.
Mor : Kırmızı olanlarına “Mor” denilmektedir.
Açık Mor : Sarı renk olanlar “Açık mor” olarak bilinirler.
Kumru Tüylü : Mavi renk olanlarına “Kumru tüylü” denilmektedir. Mavi harici bütün renkler şeritsizdir. Mavi renk olanlarda kanat üzerinde iki sıra şerit bulunmaktadır. Mavi renk olanlarda göz portakal rengi ve gaga siyah olmaktadır. Diğer renklerde göz koyu tonlu gaga ise açık renktir.
Alacalı : Bayburt kuşlarının alacalı renkli olanları oldukça yaygındır. Alaca olanlar kendi içlerinde farklı adlandırmalara sahiptirler. Örneğin, Kırmızı renk olup üzeri beyaz pullu olanlarına “Butlu”, Beyaz renk olup üzeri kırmızı pullu olanlarına ise “Kınalı” denilmektedir.

NOT: Bayburt ırkı ile ilgili olarak görüşlerinden yararlandığım ve bu ırka ait çektiği fotoğrafları benimle paylaşan Trabzon’dan değerli yetiştiricimiz Hacı Abi ye teşekkür ederim.

 

Bursa Irkı Güvercinler

Adını Marmara bölgemizde bulunan Bursa ilimizden alan bu güvercinler, yaygın olarak Bursa ili ve ona bağlı ilçelerde yetiştirilmektedir. Bu güvercinler, ülkemizde “Bursa” adı ile tanınmaktadırlar. Bursa adlandırması daha çok Bursa ili dışında kullanılan bir tanımlamadır. Bursa’nın içinde yerli halk tarafından “Oynar” ya da “Akkanat” adı ile, Trakya bölgesi ve Edirne civarında ise “Kesme” adı ile bilinirler. Dünyada ise “Bursa Roller”, “Bursa Tümmler”, “Rouleur de Bursa” gibi adlar ile tanınmaktadır. Bursa makaracıları, ağırlıklı olarak Bursa merkezde yetiştirilirler. Bursa’ya bağlı İnegöl ilçesinde de yaygındırlar. Hatta İnegöllü kuşçular bu kuşların kendi yerel kuşları olduğunu belirtmekte iseler de bu doğru değildir. Bursa kuşunun İnegöl’e ilk gidişi, şu anda yaşamayan eski kuşçularımızdan “İnegöllü Selo” ve “Camcı” lakabı ile tanılan eski iki kuşçumuzun Bursa’dan götürmesi ile olmuştur. Bursa güvercinleri, Bursa ve İnegöl dışında, Bursa’ya bağlı Mustafakemalpaşa ilçesinde, Eskişehir’de, Afyon’da, İstanbul’da da bulunurlar. Ülke genelinde fazla yaygın oldukları söylenemez. Daha çok Marmara ve Ege bölgesinde, kısmen de Trakya tarafında yetiştirilirler.

BURSA IRKININ TARİHÇESİ

Bursa ırkının tarihinin oldukça eskilere ve Osmanlı toplumu dönemine dayandığı bir çok yetiştirici tarafından genel olarak kabul edilen bir görüştür. Bu konuda elimizde net bir belge olmamakla birlikte, bu güvercinlerin geçmişi Osmanlı devletinin kuruluş dönemleri ve Bursa’nın alınarak sürekli başkent haline geldiği 1335 yıllarına kadar gitmektedir. Bu dönemde yaptığı savaşlar ve kazandığı başarıları takiben Bursa’da vezirlik makamına kadar yükselen Kara Timurtaş Paşa tarafından, bu kuşların Bursa’ya getirildiği belirtilmektedir. Bu konudaki bilgiler eski kuşçuların sözlü anlatımlarına dayanmaktadır. 1387 yılında vezir olduğu bilinen Kara Timurtaş Paşa, Osmanlı Padişahı I. Murad döneminde (1362–1389) Rumeli ve Balkanlarda bir çok savaşa katılmıştır. Bosna ve Arnavutluk üzerine seferler yapmıştır. 1389 yılında I. Kosova savaşına katılmıştır. Tahminen bu seferler sırasında Bursa güvercinlerini gittiği yerlerden getirmiş olmalıdır. Eğer bu bilgiler doğru ise Bursa güvercinlerinin ülkemizde 600 yıldır yetiştirildiklerini söyleyebiliriz.

GÜNÜMÜZ BURSA YETİŞTİRİCİLERİ

Bursa’da eski ailelerin bu kuşları babadan oğla devrederek ırkı uzun bir süredir korudukları bir gerçektir. Bugün 50–60 yıl öncesinden gelen damarı hala devam ettiren kuşçularımız çok azalmış durumdadır. Söylenene göre Bursa’da eski Bursa kuşunun örneklerini görebileceğimiz çok az kişi kalmıştır. Bunlardan biri İsmail Akdemir’dir. Bursa gezim sırasında kendisini bulup görüşme imkanım oldu. Bu aileler kuşlarını gerçekten de çok iyi korumaktadırlar. Öyle ki kimseye kuş satmadan, araya yabancı kan katmadan ve hatta kimseye kuşlarını göstermeden bu uğraşı sürdürmektedirler. Bunun yanı sıra üzülerek belirmeliyim ki kuşlarını hiç uçurmaksızın yetiştirmektedirler. Çünkü uçması durumunda damarı yitirme riski bulunmaktadır. Bu kuşçular için alım satım ve para önemli değildir. İstediğiniz kadar çok para teklif edin kuşlarından bir çift alamazsınız. İsmail beyi ziyaretim sırasında kendisinden Bursa ırkı ile ilgili çeşitli bilgiler aldım. Doğrusunu söylemek gerekirse kendisi bana bir çift hediye edebileceğini söylediğinde epeyce duygulandım. Bursa güvercini yetiştiren eski yetiştiricilerin çoğu bu kuşlar hakkında bilgi vermekten bile kaçınıyorlar. Kendileri bir çok kuşu beğenmeyip bunlar kırma, bozuk derken, peki orijinali nasıl olmalı? diye sorduğunuzda ise, doğru dürüst bir açıklama alamıyorsunuz. Eski kuşçular, bugün örneklerini gördüğümüz Bursa güvercinlerinin son 40 yılın üretimi olduğu ve artık ırkın özgün yapısını tamamen yitirildiği belirtmektedirler. Bursa oynarının bütün güzellikleri kaybolduğu için kuşçuluğu bıraktığını söyleyen eski yetiştiricimizden Hasan Güler, eski Bursa oynarlarının belirgin özelliklerini kendi ifadeleri ile şöyle anlatıyor. “Bizim gözümüze hoş gelen kuşlar, koca zikirli tabiri ile adlandırdığımız Bursa oynarı dışında, cicili yani İsmail bey de gördüğünüz ve İnegöllü kuşçu arkadaşların sahiplendiği kuşlar. Zikirliler diye adlandırdığımız kuşlar, akkanat akkuyruk olur. Gaga ve kafanın birleşim yeri içeriye doğru çukur olup burun delikleri şişkindir. Gaga ucunda tatlı zikir yani saka zikiri olur. Allah sizi inandırsın, göz çeperlerine baktığınız zaman göz bebeklerinin etrafı buğulu ve gül kurusunu andırır ve insana bakarken gözlerini kısar. Göz kapakları firil firil beyazımsı olur. Önden beyinli olması hiç önemli değil. Kafalar yuvarlak ve albenilidir. Geniş göğüslüdür ve vücudu arkaya doğru tuttuğunuzda balerin gibi ince olmalıdır. Tüyler bir ince kadife kumaş gibi ellerinde kaymalıdır.” Bu anlatımdan etkilenmemek mümkün değil sanırım. Eski Bursa güvercinlerini böyle tanımlayan eski kuşçular, bugünkü yeni Bursa güvercinlerini doğal olarak beğenmemekte ve kırma olarak nitelendirmektedirler. Kanımca Bursa güvercinlerinin standartlarının nasıl olması gerektiği konusundaki tartışmaların kaynak noktası burasıdır. Örneğin, eski yetiştiriciler kanat ve kuyruk telekleri arasında görülen sazlara (beyaz ya da siyah teleklere) ya da önden beyinli denilen kafa şekline hiç önem vermezken, yeni yetiştiriciler ırka ilişkin eski özellikleri pek bilmediklerinden olsa gerek daha farklı özellikleri ön plana çıkartmaktadırlar. Yazımın ilerleyen bölümlerinde aktaracağım özellikler daha çok Bursa ırkının günümüzde aranan özelliklerini anlatmaktadır. Bursa ırkı güvercinler, Bursa ve çevresinden başka İstanbul’da da yetiştirilmektedir. İstanbul’da Şehremini ve Kocamustafapaşa semtleri ile Zeytinburnu’nda yaygındırlar. Bu semtlerdeki yetiştirilme geçmişlerinin 100 yıldan fazla oldukları tahmin edilmektedir. Eski adı Samatya olan Kocamustafapaşa semti, İstanbul’da eskiden azınlıkların ve özellikle de Rumların yaygın olarak oturdukları bir semtti. Samatya adı Rumca olduğu için değiştirilerek sonradan Kocamustafapaşa adı koyulmuştur. Bu semtin eski oynarcılarından şu anda aramızda bulunmayan “Kahveci Cemal” kuşlarının çokluğu ile hatırlanmaktadır.

BURSA IRKINDA UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Bursa güvercinleri, makaracı ırkların uçuş özelliklerini göstermektedir. Ancak makaracı özellikleri diğer makaracı ırklarımızla kıyaslandığında daha zayıf olarak değerlendirilebilir. Bu zayıflık Bursa güvercinlerinin makaracı olmadıkları yolunda yaklaşımlara neden olabilmektedir. Bu konu Bursa yetiştiricileri arasında bir tartışma konusudur. Şahsi görüşüm, Bursa güvercinlerinin makaracı güvercinler olduğu doğrultusundadır. Dünya ırklar sınıflandırmasında da bursa güvercinleri makaracı ırklar kategorisi içinde değerlendirilmektedirler. Bursalar, çok hızlı ve seri uçuşlu kuşlardır. Havada manevra kabiliyetleri çok fazladır. Uçuşa geçeceği anda telaşlı bir tarz gösterirler. Havada kanat atışlarını makaslayarak yaparlar. Yani kanatlar yarım açılarak kırpık kırpık bir uçuş sergiler. Kanatlar uçarken geniş açı oluşturmaz, sadece arada bir kayık çeker gibi bir pozisyona geldiklerinde (iki kanadı açarak birbirine vurup birleştirdiklerinde) açı genişler ve hatta kanat sesi bile duyulabilir. Ancak kanat vuruşları serttir. Uçuş özelliklerini daha iyi sergileyebilmeleri açısından grup halinde uçurulan kuşlardır. En az 8 kuştan oluşan bir grup tercih edilmelidir. Bu sayı 20’ye ve daha fazlaya da çıkabilir. Kuşlar havada birbirlerini takip ederek uçmakla birlikte ayrı bir uçuş tarzları vardır. Dağınık uçmaları istenilen bir özelliktir. Grup uçanları tercih edilmezler. Oldukça yükselirler ve sineğe çıkarak uçarlar. Uçururken yanlarına refakatçi başka bir kuş vermek gerekmez. Bursa güvercinleri uzun uçan kuşlardır. Ortalama 3–4 saat arası uçarlar. Bazıları ise 7–8 saat kadar uçmaktadır. Tabi ki uçuş süresi kuşa verilen eğitimle ve kuşun damarı ile yakından ilgilidir. İyi bir performans yakalayabilmeleri için yavru döneminden itibaren uçurularak alıştırılmaları ve belli bir uçuş eğitimi almaları gerekmektedir. Klasik uçuş tarzlarını yakalamaları bir yılı bulur. Bursa güvercinlerinde uzun uçma aranılan bir özellik olup kuşun değerini artırmaktadır. Özetle kuş ne kadar çok uçuyorsa o kadar değerli kabul edilmektedir. Yavru güvercinler uçuşa alıştırılırken uzunca bir çubuğun üzerine bayrak gibi bir bez bağlanıp sallanarak kuşların hemen konma eğilimi engellenmeli ve yükselmeleri sağlanmalıdır. Uçarken yerden verilecek pırıltılara, sesli komutlara ya da bayrak sallama gibi işaretlere karşı bir tepki vermezler. Bu bakımdan uçurulduktan sonra yerden yönetilebilmeleri mümkün değildir. Bu açıdan Bursa güvercinleri başka salmalara indirilemez. Uçtuktan sonra kendi kümesinden başka yere konma özelliği bulunmaz. Uçarken havada karşılaştıkları başka güvercin gruplarına hiç aldırış etmeksizin uçarlar bu bakımdan farklı kuşçular tarafından çekilebilmeleri mümkün değildir. Yere inişleri çok kolaydır. Kuş salması üzerinden birkaç kez geçtikten sonra ani bir dalışla kolayca konar. Bu bakımdan balkonlarda bile yetiştirilebilirler. Bursa güvercinlerinin en karakteristik uçuş özellikleri makara yapmalarıdır. Makara yapan kuş, gruptan koparak aşağı doğru düşer. Bu düşüş sırasında yaklaşık 10 kez havada takla atarak döner ve gene yaklaşık 30 metre kadar yükseklik kaybeder. Daha sonra makarayı bırakıp tekrar yükselir. Bu kuşu gruptan diğer kuşlar izler ve seyredene çok güzel görüntüler sunarlar. Belki de bu nedenle Bursalı eski yetiştiriciler, “Oynarın hası kalplerden siler pası” demişlerdir. Gerçekten de Bursa güvercinlerini havada makara yaparken seyretmek çok zevklidir. Bursa ırkı havada makara hareketinin yanı sıra bazen de 45 derecelik bir açı ile ani dalışlar yapar. Bu dalış sırasında kanat çırparak hızla alçalır, sonra tekrar yükselir ve normal uçmaya devam eder. Makaslı bir biçimde hızlı alçalıp hızlı yükselme bu kuşlara özgüdür. Bu uçuş özellikleri Bursa kuşlarında aranılan özelliklerdir. Bu dalış hareketi ile sert ve hızlı uçmaları Bursa kuşlarının atmaca ve şahin saldırısı karşısında kendilerini koruyabilmelerini ve saldırıdan kaçabilmelerini sağlar. Ancak yüksek ve uzun uçmaları ise bu tür kuşların saldırıları için uygun ortam yaratır. Bazı Bursa güvercini yetiştiricileri makara yapma özelliğini dikkate almama eğilimindedirler. Makara ve dalma özelliğinden çok kuşun uçma süresi ile ilgilenirler. Hatta makara yapan kuşlara iyi gözle bakmazlar. Onlara göre iyi bir Bursa kuşu makara yapmamalıdır. Bu görüşleri paylaştığımı söyleyemeyeceğim.

BURSA IRKINI BEKLEYEN TEHLİKELER

Ülkemizde performans güvercini yetiştiriciliğinde kanımca iki önemli hata yapılmaktadır. Ya performans tamamen abartılarak ön plana çıkartılmakta ve renk ile diğer fiziksel özelliklere hiç bakılmamaktadır. Ya da renk ve fiziksel özellikler abartılmakta, performansa hiç bakılmamaktadır. Her iki eğilimde yanlıştır. Performans kuşlarında doğal alarak performans ön planda olmalıdır. Ancak renk ve fiziki özellikler de hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bursa güvercinlerinin bir performans kuşu olduğu açıktır. Ancak son yıllarda bu kuşlar tamamen kostümlerine bakılarak değerlendirilmeye başlamışlardır. Bu durum uçuş özelliklerinin giderek körelmesine yol açmaktadır. Bursa kuşları artık eskisi gibi uzun uçan özelliklerini yitirmeye başlamışlardır. Aynı olay makara yapma konusunda da kendini göstermektedir. Makara yapma özelliği Bursa güvercinlerinin genlerinde bulunan, bu kuşa karakterini veren bir özelliktir. Bizlerin yetiştirici olarak bunu bozmaya ya da yok saymaya hakkımız olmadığı görüşündeyim. Bence iyi bir Bursa kuşu, iyi makara yapmak durumundadır. Bu özelliği köreltmeye çalışmanın hiçbir mantığı yoktur. Bugün Bursa güvercini yetiştiren eski kuşçuların bir kısmı kuşlarını tamamen kapalı ortamda ve uçurmadan yetiştirmektedirler. Çalınır ya da başkasının eline geçer gibi nedenler, kuşları uçurmamanın gerekçesi olmamalıdırlar. Kuşlarımızı uçurmayı bırakınca ister istemez kostüm ön plana çıkmaya başlamaktadır. Bir performans kuşu için kostümün ön plana çıkması o ırkın yok olmaya başlaması anlamına gelmektedir. Bursa güvercinlerinin bugün karşılaştığı en önemli tehlike bence budur. Bunun yanı sıra Bursa güvercinleri, son yıllarda özellikle Balkan kökenli bazı makaracı ırklarla kırılmaya başlamıştır. Bulgaristan kökenli çift tepeli Filibe ırkı ve gene tepeli Trakya makaracıları (Rumeli taklacısı ya da yerlisi) ile sözüm ona ırkın ıslahı için yapılan eşleştirmeler, zaman içinde Bursa ve Trakya ırkımızın da bozulmasını getirecektir. Bursa ırkına tepelilik özelliği kazandırmayı hedeflediğini düşündüğüm bu tür eşleştirmeler, hep kostümün ön plana çıkartılmasının doğal sonuçlarıdırlar.

BURSA GÜVERCİNLERİNDE ARANAN ÖZELLİKLER

Bursa güvercini alırken uçuş özelliklerinin yanı sıra bakmamız gereken bazı renksel ve fiziksel özellikler de bulunmaktadır. Bu özelliklerin neler olduğu ya da olması gerektiği konusunda eski ve yeni yetiştiricilerimizin farklı görüşleri bulunmaktadır. Bölgesel olarak da farklı yaklaşımlar söz konusu olabilir. Bursalı eski kuşçular Bursa ırkının eski özelliklerini yitirdiğini belirtmektedirler. Bugün bulunan kuşları ise kırma olarak görmektedirler. Ben bugün bulunan kuşların kendimce tespit edebildiğim bazı özelliklerini aktarmaya çalışacağım.

Vücut yapısı: Bursa güvercinlerinde vücut yapısı orta irilikte, dik duruşlu olmalı ve vücut üçken bir görünüm sunmalıdır. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınmalıdır. Kuşa önden baktığımızda geniş ve dışa çıkık bir göğüs ve geriye doğru daralan şekilde üçgeni andıran bir vücut yapısı olmalıdır. Buna bağlı olarak kuşun bel kısmı ince olmalı, boyun ise kısa olmalıdır. Aynı şekilde ayaklarda fazla uzun olmamalıdır. Bursa güvercinlerinde kanatlar vücuda orantılı olarak normal uzunluktadır.

Kafa şekli: En dikkat çekici yanları alın yapılarıdır. Burunun hemen üzerinden başlayan alın öne doğru hafif çıkık bir görünüm sunar. Bu şekil “önden beyinli” olarak adlandırılmaktadır. Alın burundan itibaren dışa doğru bir kavis yaparak yükselir. Kafa düzgün yuvarlak biçimli olup önden bakıldığında kestane gibi bir görüntü verir. Kuşa önden bakıldığında iki gözün tam orta yerinde dikine hafif bir çukurluk iki bombe oluşmasına neden olur.

Gözler: Göz rengi “beyaz çakır” ya da “inci göz” olarak adlandırılan şekilde çok açık olmalıdır, “yoğurt göz”de denilen tam beyaz göz, bu kuşlarda aranılan özelliktir. Bazı kuşlarda gözün içindeki beyazlık üzerinde kızıl bir ton bulunur. Bunlara “kızıl çakır” denilir, bu renk Bursa kuşlarında tercih edilmez. Gözler biraz iri ve ağza yakın olmalıdır. Göz çevresindeki etli yapı biraz belirgin ve kesinlikle beyaz olmalıdır. Sarı veya kırmızı göz çevresi kesinlikle kabul edilemez. Göz kapakları da beyaz olmalıdır.

Gaga: Bursa güvercinlerinde gaga çok önemlidir. Gaga, kafa ve vücut büyüklüğüne göre biraz uzun ve kalındır. Bursalarda gaga ince olmamalıdır. Renk olarak “sedef gaga” denilen şekilde süt beyaz renkli olmak zorundadır. Bazı Bursa güvercinlerinde beyaz gaganın ucunda “zikir” olarak adlandırılan hafif siyah küçük bir bölüm bulunur. Siyah kanat akkuyruklarda zikir tercih nedenidir. Ancak yaşmaklılarda ve akkanat akkuyruklarda zikirli gaga yapısı kesinlikle istenmeyen bir durumdur.

Renk: Bursa güvercinlerinde iki renk tüy vardır siyah ve beyaz, bu renkler tam olmalıdır. Yani siyahlar tam siyah, beyazlar ise tam beyazdır. Ara tonlar ve alacalık bulunmaz. Bursa kuşunun siyahı, çok koyu ve çok parlaktır. Bu ton Bursa kuşuna özgü olmamakla birlikte, çok az güvercin ırkında bulunur. Bursaların göğsü “yeşil şallı” olarak adlandırılan şekilde yeşilimsi yanar dönerdir.

Kuyruk kapakları: Bursa güvercinlerinde kuyruğu üsten ve alttan örten kuyruk kapak tüylerinin çok düzgün olması gerekmektedir. Kuyruk kapakları yay gibi düzgün bir şekilde gelmelidir. Ayrıca kuyruk alt ve üst kapaklarının renk olarak siyah olması gerekmektedir. Kuyruk altındaki ince kapak ise beyaz olmalıdır.

Ayaklar: Ayaklarda bilekten aşağısı tüysüz olmalıdır. Bu güvercinler paçasızdır. Bilekten aşağıda bulunan her tüy paça olarak değerlendirilir ve kuşun değerini yitirmesine neden olur. Ayak renkleri dikkat çekici kırmızı tondadır. Ayak tırnakları bu güvercinlerde kesinlikle beyaz olmak zorundadır.

Kuyruk telek sayısı: Bursa güvercinlerinde kuyruk telek sayısı 12 adettir. Daha fazlası standart dışıdır ve kabul edilemez. Bursa güvercinlerinde kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Bursa ırkını yakın akrabası olan Mülakat ve Çakal ırkından ayıran en önemli özellik budur. Mülakat ve Çakal’da kuyruk telek sayısı 14 bazen de 16 olabilmektedir. Mülakat ve Çakal’da kuyruk üstü yağ bezesi bu nedenle bulunmamaktadır.

Kırkanatlık: Bursa güvercinlerinde kırkanatlık durumu eski bazı yetiştiriciler tarafından önemli görülmemektedir. Gerek akkanatlarda görülen siyah kanat telekleri ile karakanatlarda görülen beyaz kanat teleklerinin ırkı bozmadığı düşünülmektedir. Gene aynı şekilde kuyruk teleklerindeki siyah tüyler ile kuşun vücudunun çeşitli yerlerinde ve özellikle de karın altı, kafa gibi yerlerinde görülen beyaz tüylerin ırkın yapısına uygun olduğu görüşü vardır. Bugün ise bir çok Bursa güvercini yetiştiricisi ise bu görüşü paylaşmamaktadır. Bu yetiştiriciler tam tersi görüştedirler.

Karakter ve Irksal Özellikler: Bursa güvercinleri yetiştiricileri tarafından titizlikle korunduklarından farklı ırklarla kan karışımı yaşamamış bu açısından en temiz güvercinlerdir. Bursa ırkında aranılan özelliklerin başında kuşun damarının temiz olması gelmektedir. Bunun yanı sıra ele gelmemeleri, ürkek ve korkak davranışlara sahip olmaları istenen bir özelliktir. İyi bir Bursa güvercininden beklenen diğer bir davranış şekli ise, yeni alınıp kümese koyulan bir kuşun, burayı benimser davranışlara girmesidir. Bursa güvercinleri alıştığı kümesten başka yere ilgi göstermezler. Bu açıdan yuvalarına çok bağlı kuşlardır. Ancak satıldığı yere çok çabuk alışma eğilimindedirler. Bu özellik makbul kabul edilmektedir. Hata bazı yetiştiriciler yeni geldiği kümesi hemen benimser davranışlara girmeyen, “ayarlık çekmeyen” kuşları elden çıkarırlar.

BURSA GÜVERCİNLERİNDE RENK ÇEŞİTLERİ

Bursa güvercinlerinde başlıca renkler, Arap, Beyaz, Karakanat Akkuyruk, Akkanat Akkuyrukdur.

ARAP: Adından da anlaşıldığı gibi bütün vücudu siyah olan kuşlardır. Günümüzde sayıları hızla azalmıştır. Hatta kalmadığı bile söylenebilir. Kuyruk ve kanat teleklerindeki beyaz tüyler uygun karşılanmamalıdır.

BEYAZ: Bütün vücudu beyaz olan kuşlardır. Sayıları hızla azaldığı için fazla rastlanmamaktadırlar. Kuyruk ve kanat teleklerindeki siyah tüyler uygun karşılanmamalıdır.

KARAKANAT AKKUYRUK: Sadece “Karakanat” adı ile de bilinir. Bütün vücut siyah olup yalnız kuyruk telekleri beyazdır. Kanat teleklerinde kırkanatlık durumu tercih edilmemelidir. Kuyruk teleklerinde ise siyah telek bulunmamalıdır. Kuyruk teleklerinin hepsi beyaz olmak durumundadır. Bunun dışında bütün vücuda siyah rengin hakim olması tercih nedenidir.

AKKANAT AKKUYRUK: Bu güvercinlerde, kanat telekleri ve kuyruk telekleri beyaz diğer yerler siyahtır. Güvercinlerde her iki kanatta 10 ar adet bulunan kanat teleklerinin, baştan 7 tanesinin beyaz olması aranılan bir özelliktir. 7 ye 7 biçimi en ideal olarak kabul edilmektedir. Beyaz olan kanat telekleri arasında siyah saz tercih edilmez. Akkanat Akkuyruklarda kuyruk teleklerinin de tamamı beyaz olmalıdır arada siyah saz uygun karşılanmaz.

Akkanat Akkuyruklarda, kafa üzerinde, göz altlarında ve gaga altında beyaz tüyler bulunabilir. Bu tüylerin olup olmamasına ve beyaz tüylerin bulundukları yere ve şekillerine bağlı olarak bu güvercinlere farklı adlar verilmektedir. Bu adlandırmalar şu şekildedir.

Karabaş: Bu güvercinlerde özellikle kafa tam siyah olmalıdır. Kafanın hiç bir yerinde beyaz tüy bulunmaz. Bunun yanı sıra vücudun diğer bölgelerinde özellikle de karın altında beyazlıklar olmaması tercih nedenidir.

Yaşmaklı: Karabaşın özelliklerine sahiptir. Ancak gaganın altında boyuna doğru uzanan sakal gibi bir beyazlık bulunur. Bu beyazlığın uzunluğuna ve şekline göre kuşlara değişik isimler verilir. En uzun beyazlığa sahip olanlar yaşmaklı olarak adlandırılır.

Muskalı : Muskalılarda gaga altındaki beyazlık fazla uzun değildir. Üçgen biçiminde küçük bir beyaz alan bulunur.

Noktalı: Noktalılarda gaga altındaki beyazlık çok azdır. Küçük lekeler halindedir.

Sürmeli: Güvercinin kafasında bulunan beyaz tüyler, gözlerinden başlayıp kulaklarına doğru uzanıyorsa buna sürmeli adı verilir. Bazı yetiştiriciler buna “çekmeli” demektedirler.

Kilitli: Sürmeli güvercinlerde gözlerden kulağa doğru uzayan beyaz alan eğer kesilmeden devam ediyor ve ensede birleşiyorsa buna kilitli denir. Bu kuşlarda gözden göze beyaz bir şerit vardır.

Abraş: Kafada bulunan beyazlık kuşun alnında ufak bir leke şeklindeyse buna abraş denilmektedir.

Akman: Bu güvercinlerde kafa kesme beyazdır. Aynı döneklerdeki gibi kafanın tümü kesme beyaz olursa buna akman adı verilmektedir.

ALIŞTIRILMASI VE BAKIMI

Bursa güvercinleri yuvasına çok bağlı kuşlardır. Bu bakımdan posta güvercinlerine benzerler. Bir kez alıştırıldıktan sonra mutlaka yuvasına geri gelirler. Bu açıdan çok sağlam ve güvenilir kuşlardır. 50 km. uzaklıktan bırakılan Bursa güvercinleri rahat bir şekilde yuvalarını bulabilmektedirler. Yuvasını kaybeden bir güvercinin 4–5 gün sürekli yuvasını arayarak dolaştığı gözlenmiştir. Bütün bunlara karşın yeni geldiği yuvaya alışması zor değildir. Ancak gene de belli olmaz ilk yavrusunu verdikten sonra bile eski yuvasına geri giden kuşlar olmaktadır. Bu bakımdan Bursa kuşu aldıysanız bir süre uçurmayıp yuvaya alışmasını sağlamakta yarar vardır. Ancak bir kez alıştıktan sonra hiçbir sorun olmaz. Yeni yavrular uçuş eğitimi alırken çok çabuk alışırlar, bir kez uçurmak bile alışmaları için yeterli olabilmektedir. Bursa güvercinlerinin bakımı kolaydır. Ülkemizde her bölgede rahatlıkla yetiştirilebilirler. Dayanıklı ve sağlam yapılı güvercinlerdir. Yavru bakımları mükemmeldir. Bu nedenle hiçbir üretim sorunu ile karşılaşmaksızın rahatça yetiştirilebilmeleri bir avantajdır.

 

Çakal Irkı Güvercinler

Makaracı ırklarımızdan biri de Çakaldır. Ülkemizde “Çakal” adı ile bilinen bu güvercinler, dünya üzerinde “Çakal Roller”, “Cakal Roler”, “Rouleur de Cakal” gibi adlarla tanınmaktadır. Eski kuşçuların “Nalbant” da dedikleri bu kuşları, eski dönemlerde Bursa’da çoğunlukla atlara nal çakılması işinde çalışan esnaflar yetiştirirmiş. Nalbant adı buradan geliyor. Ancak günümüzde kullanılan ve bilinen bir isim değildir. Çakal adı, bu kuşların renk olarak çakal (Canis aureus) benzemeleri nedeni ile bu kuşlara verilmiştir. Bu güvercinler gerçekten de kızılkahve (pas rengi) olurlar. Çakal adlandırması ülkemizde bu renge sahip diğer kuşlarda da örneğin kelebek ırkında da kullanılmaktadır. Bu durum kısmen bir karışıklığa neden olmaktadır. Bunun yanı sıra genel olarak kuşçularımız arasında Çakal ırkını, Bursa ırkının bir renk tipi gibi algılama eğilimi yaygındır. Gerçekten de bu iki ırk birbirinin renk tipi olabilecek kadar benzemekle birlikte temel bazı farklılıklara sahiptirler.

TARİHİ GELİŞİMİ

Türk güvercin ırklarını tanıtan Almanca bir kaynakta da bu güvercinlerin 100 yıldır ülkemizde tanındığı belirtilmektedir. Çakal ırkının tarihi geçmişi ve özellikle de ne zamandır yetiştirildiği hakkında bir belgeye sahip değiliz. Bu konudaki bilgilerimiz eski kuşçuların söylediklerine dayanmaktadır. Söylenenlere göre bu güvercinler, Şehremini ve Kocamustafapaşa kuşları olarak da bilinmektedirler. Bu iki semt İstanbul Fatih’te birbirine komşudur. Bu kuşlar eskiden bu semtlerde yoğun olarak beslenirmiş. Eski adı Samatya olan Kocamustafapaşa semti İstanbul’da eskiden azınlıkların ve özellikle de Rumların yaygın olarak oturdukları bir semtti. Samatya adı Rumca olduğu için değiştirilerek sonradan Kocamustafapaşa adı koyulmuştur. Irkın kökeni ve ülkemize nereden geldiği konusunda kesin bir bilgi sahibi olmamakla birlikte, büyük bir olasılıkla Rumlar kanalı ile Balkan ülkelerinden ya da diğer Avrupa ülkelerinden yurdumuza gelmiş olabilirler. Bu bilgiler ışığında Çakal ırkının yurdumuzda İstanbul kökenli olarak geliştiğini ve yayıldığını söyleyebiliriz.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Çakal ırkımız ülkemizde yetiştirildiği bölgeler olan Marmara ve Trakya’da eskisi gibi fazla ilgi görmemesi sonucu giderek kaybolmaya yüz tutmuştur. Yurdumuzda bu bölgeler dışında zaten rastlanmadıklarını söyleyebiliriz. Bugün ne yazık ki korunması gereken ırklarımız arasına girmişlerdir. Performans ırlarımızdan biri olmasına karşın son dönemlerde daha çok renk ve şekline bakılarak alınıp satılmaya başlaması sonucu uçuş özellikleri gerilemiştir. Çakal ırkı uçuş özellikleri bakımından makaracı ırların bütün özelliklerine sahiptir. Son yıllardaki uçuş performansındaki gerilemeye karşın, aynı Bursa ırkı gibi uçar. Makara yapma ve uzun uçma özellikleri vardır. İyi bir Çakal 3-4 saatten aşağı uçmaz. Bu kuşların Ankara’daki tek yetiştiricisi olan Zeki Güleröz 1974 yılından beri aynı damarı koruyarak gelmektedir. Kendisinin kuşlarını uçarken seyrettim. Oldukça uzun uçtuklarına şahit oldum. Hatta geçenlerde ilginç bir olay yaşadık. Bursa ırkı ile birlikte akşamüzeri 17.00 de uçurduğumuz Çakallar, bir süre uçtuktan sonra nokta yüksekliğine çıktılar ve saat 20.00 gibi gözden kayboldular. Ancak dürbün ile izleyebiliyorduk. Saat 21.00 de hava karardı ve yaklaşık 20 kuşluk filo geri gelmedi. Kuşlar ertesi gün sabah havanın aydınlanması ile birlikte teker teker geri dönmüşler. Geceyi nerede nasıl geçirdiklerini bilmiyoruz.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Çakal güvercinleri dış görünüş olarak Bursa ırkına çok benzerler. Gagaları Bursa güvercinlerine göre biraz daha kısa ve incedir. Ayaklarda paça bulunmaz. Ayakların dirsekten aşağısı tüysüz olur. Tepelilik özellikleri yoktur. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Gözler açık çakırdır. Göz çevresi halkası biraz belirgin ve açık renklidir. Vücut olarak büyüklükleri Bursa kuşları ile hemen hemen aynıdır. Çakal ve Bursa arasındaki en belirgin fark, kuyruk telek sayısı ve kuyruk üstü yağ bezesi konusundadır. Çakallarda kuyruk telek sayısı 14 ve bazen de 16 olabilmektedir. Kuyruk üstü yağ bezeleri bulunmaz. Bursalar da ise telek sayısı 12 dir ve kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Kanatlarda ki beyaz teleklerde 7 ye 7 formu aranılan bir özelliktir. Kuyruk teleklerinde renkli tüy bulunmamalıdır. Kuyruğun alt ve üst kapakları düzgün biçimli ve renkli tüylerden oluşmalıdır. Kuşun renkli olan bölümlerinde ve özellikle karın altında ve kafa üzerinde beyaz tüyler olmamalıdır.

RENK ÇEŞİTLERİ

Bu güvercinlerin renk olarak sarı ve kırmızı olmak üzere iki tipi bulunmaktadır. Her tipin ise, akkuyruk ve akkanat akkuyruk olarak iki ayrı çeşidi vardır.

Sarı: Pas rengi olarak tanımlayabileceğimiz renkteki kuşlardır. Akkuyruk olanlarda kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olur. Arada farklı renk tüy olmamalıdır. Akkuyruk akkanat olanlarında ise kuyrukla birlikte kanat telekleri de beyazdır. 7 ye 7 formu ideal kabul edilir. arada renkli telek bulunmamalıdır.

Kırmızı: Sarılara göre daha koyu tonlu olurlar. Kızıla yakın bir kırmızı renge sahiptirler. Akkuyruk olanlarda kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olur. Arada farklı renk tüy olmamalıdır. Akkuyruk akkanat olanlarında ise kuyrukla birlikte kanat telekleri de beyazdır. 7 ye 7 formu ideal kabul edilir. arada renkli telek bulunmamalıdır.

 

Çorum Irkı Güvercinler

Çorum güvercinleri Anadolu’nun yerli ırklarından biridir. “Çorumlu” ya da daha yaygın adı ile “Çorum çıplağı” olarak bilinirler. Bu güvercinlerin “çıplak” olarak adlandırılmalarının nedeni ayaklarının paçasız olmasından kaynaklanmaktadır. Ülke genelinde fazla yaygın olmadıklarından iyi tanınan ve bilinen bir ırkımız değildir. Daha çok Çorum ilimiz ve bu ile bağlı ilçelerde ve özellikle de Alaca ilçesinde yetiştirildiği bilinmektedir. Çorum dışında Yozgat ilimizde yetiştiricileri bulunmaktadır. Bu bölgelerde değer verilen bir güvercin çeşididir. Bu güvercinler taklacı güvercinlerimizin bir kırması olarak ortaya çıkmışlardır. Ülkemizde çok yaygın olan Mardin tipi taklacılarla, muhtemelen makaracı ırkların kırılması sonucu üretilmiş olan bu ırk, melez bir ırk olduğu için ülke genelinde fazla kabul görmemiştir. Oysa eski ve kendine özgü özellikleri bulunan bu ırkımızın doğru bir tanıtımla hak ettiği değeri bulacağı kesindir. Çorum çıplakları ilgi azlığından gün geçtikçe azalan ve bazı renk tipleri neredeyse tükenme noktasına gelmiş bir ırkımızdır. Bu durum yetiştiriciliğimiz açısından ve yerli ırklarımızı korunabilmesi açısından kaygı verici bir durumdur. Çorum ırkı güvercinlerin köken olarak ne kadar eskiye gittiği konusunda elimizde net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu ırkımızın Hititler döneminden bu yana Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olan Çorum ilimizden kaynaklandığı konusunda bir kuşku yoktur. Çorum ırkının eski yetiştiricilerinden alınan bilgilere göre bu ırkın Osmanlı devleti döneminde de Çorum’da yetiştirildiği bilinmektedir. Yetiştirildikleri yuvalarına çabuk adapte olmasıyla tanınan bu güvercinler, yetiştirildiği evi kolay unutmama eğilimindedirler. Bu nedenle 4-5 yıl aradan sonra bile ilk evine dönen kuşlar olduğu bilinmektedir. Özellikle sağlam damarlı kuşlarda bu özellik daha da belirgindir. Çorum ili içinde eke kuşları alıştırmak bu nedenle biraz sorun olmaktadır. Hastalıklara karşı dayanıklı bir ırkımızdır. Yavru verimlilikleri oldukça iyidir. İyi bir yavru bakıcısıdırlar. Diğer ırklara göre daha az yem tüketiyor olmaları ise ekonomik bir özellikleridir.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Çorum çıplaklarının en belirgin fiziki özellikleri ayaklarında paça bulunmamasıdır. Bu güvercinlerin ayaklarında dirsekten aşağıda tüy bulunmamalıdır. Dirsekten aşağısı tüylü olan güvercinler değer kaybına uğrarlar. Bu tür kuşlar paçalı ırklarla ve özellikle de Mardin tipi taklacılarla yapılan kırılmalar sonucu ortaya çıkarlar.

Çorum çıplaklarında beyaz renk olanlar haricinde dikkati çeken ikinci özellik ise, kanat teleklerinin beyaz, kuyruk teleklerinin ise kuşun kendi renginde olmasıdır. Kanat teleklerindeki beyazlık baştan itibaren 7-10 telek arasında değişir. Her iki taraftan eşit sayıda teleğin beyaz olması bir tercih nedenidir. Karın altı bölgesi ise kesme şekilde beyazdır.

Çorum çıplaklarının ayakları biraz ince yapılı olur. Ayakların çıplak kısımları kırmızı renklidir. Orta boy kuşlardır. Taklacı güvercinlere göre biraz daha minyon bir yapıları vardır. Kafaları yuvarlak biçimli olur. Gaga orta uzunlukta ve biraz ince yapılıdır. Gaga rengi, koyu renk kuşlarda siyah olurken beyaz renk olanlarda kemik rengi olur. Göz çevresi halkası biraz belirgin ve beyaz renklidir.

Çorum çıplaklarında eski dönemlerde tepelilik özelliğinin bulunmadığı bilinmektedir. Son yıllarda bazı renklerin arka tepeli (takkalı) tipleri geliştirilmiştir. Arka tepeli tipleri çok yaygın değildir. Çift tepeli ya da sadece ön tepeli (perçemli) tipleri olmaz. Kanat sesleri yok denebilecek kadar azdır. Eğer bir Çorum çıplağında kanat sesi varsa bu Mardin tipi taklacılarla bir kırılma belirtisidir. Hareketli ve enerjik yapıda kuşlardır.

PERFORMANS ÖZELLİKLERİ

Bu güvercinler uçuş özellikleri için yetiştirilen performans kuşlarıdır. Uçarken takla atarlar ve oyun yaparlar. Çorum çıplakları arasında damcı ya da havacı şekilde olanları bulunur. İçlerinden çok iyi oyunlu ve uzun uçan kuşlar çıkabilmektedir. Oyunsuz olanları tercih edilmez ve değersiz olarak görülürler. Uçuş özellikleri bakımından Mardin tipi taklacılara benzerler. Konya civarında Çorum güvercinlerine bu nedenle, “Çorumlu Mardin” denilmektedir. Yüksek uçarlar, özellikle ilk uçurulduklarında iyice yükselirler bazıları havada oyun yapar. Oyun sırasında 5-8 adet takla atarlar. Bazıları ise ilk yükselişten sonra bir süre yüksekte uçar ve yorulunca alçalmaya başlarlar. Alçalmasıyla birlikte yuvasının üzerinde oyun gösterirler. Kanatlarına oldukça hakim bir ırk olduğundan Mardin tipi taklacılar gibi iniş sorunları yaşamazlar. Kuş uçurmak için uygun yeri olmayanlar, balkonda güvercin yetiştirmek durumunda olanlar için gayet uygun bir ırktırlar.

RENK ÇEŞİTLERİ

Çorum çıplakları bilinenin aksine fazla renk çeşitliliğine sahip değildirler. Çorum çıplaklarında görülen renk tipleri 4 tanedir. Bunlar sütbeyaz, gökala, siyahala ve çillidir. Bunların haricinde renk tipi bulunmaz. Çorum dışındaki illerimizde ve özellikle de Ankara’da her görülen paçasız güvercininin Çorum çıplağı olarak nitelenmesi gibi bir eğilim vardır. Bu doğru değildir.

1) Sütbeyaz : Kuşun bütün vücut tüyleri beyazdır. Göz renkleri alacalıdır. Bu renk güneşte daha belirgin olarak fark edilir. Diğer renk çeşitlerine göre daha çok rastlanan bu güvercinlerin değeri biraz daha düşüktür. Süt beyazlarda diğer renk çeşitleri gibi fazla bir özellik aranmamakla birlikte fazla iri yapılı olmamasına ve göz kenarlarının beyaz kısmının belirgin olmasına dikkat edilir. Sütbeyazların “düz kafa” (takka ve perçemi bulunmayan) ve “sütbeyaz arka tepe” (takkalı) olmak üzere iki çeşidi bulunmaktadır. Arka tepeli olan bu renk çeşidine bölgede “sütbeyaz kekili” adı verilmektedir. Bu iki çeşidin haricinde sütbeyaz bulunmaz. Yani takka perçem olanı ya da sadece perçem olanları yoktur.

2) Gökala: Yöresel olarak “govala” ya da “morgovala” adı ile bilinirler. Çorum çıplakları içinde yetiştiricilerin aradığı ayrıntılar açısından en fazla özelliğe sahip olan renk çeşitlerinden biridir. Bu nedenle yetiştirmesi zor ve zahmetlidir. Ancak bir o kadar da değerlidirler. Koyu mavi renkli bu güvercinlerin göz renkleri sarı ya da kırmızı olur. Bu güvercinlerde göz çevresi halkası beyaz ve biraz belirgin, gaga uzun ve çene küçük olmalıdır. Gökalaların ayaklarının dirsekten aşağı kısmı tüysüz olmak durumundadır. Ayaklar kırmızı ve ince yapılıdır. Dirsekten aşağısında tüy bulunan güvercinlere Çorum’da “inik” adı verilir. İnik tabir edilen kuşların paçalı olan Mardin tipi taklacılarla kırılmalar sonucu gelişmiş olduğu bilinmektedir. Mardin tipi taklacılarla yapılan eşlemeler ile bu ırka daha fazla takla atma özelliği kazandırılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu tür eşlemeler ırkın orijinal özelliklerinde bozulmalara neden olduğundan Çorumlu yetiştiriciler tarafından uygun karşılanmamaktadır. Kanat telekleri beyazdır. Kuyruk kuşun kendi rengindendir. Kanat teleklerinin her iki tarafta eşit sayıda beyaz olması önem verilen bir ayrıntıdır. Kanat teleklerindeki beyaz telekler 7’den az ise gökalalığı az olarak nitelendirilir, 11’den fazla ise kuşun beyazlık damarı fazladır ve kanat dirseklerinde de beyazlıklar verir. Beyazlığı fazla olan gökalalara bölgede “alaşar” denilmektedir. Bazı gökalalarda ise çene altında şerit biçiminde beyazlıklar bulunur. Bu tür kuşlar “gümüş gerdanlı” olarak adlandırılırlar. Gökalaların boyun bölümleri koyu mavi-mor bir tonda olur. Mor tonun bittiği yerde karına doğru normal gri ton başlar, gri tonun bitiminde ise karın altı beyaz olmak durumundadır. Buna “kesme” adı verilir. Karın altının kesme olması gökalaların önemli ve aranılan bir özelliğidir. Kanat üzerlerinde iki sıra şeridi olan bu kuşlarda şeritlerin renginin kestane renginde olması dikkat çekici bir özelliktir. Çorum’da güvercinin kanatları üzerinde bulunan şeritlere “elif” adı verilir. Kuşun eliflerinin kestane rengi olması bu güvercinin orijinal gökala olduğu anlamına gelir. Elifleri siyah olan gökalalara da rastlanmaktadır. Bu tür kuşlar gökalaların beyaz ile eşleştirilmeleri sonucu elde edilmektedirler. Gökalaların arka tepeli olan çeşitleri de bulunmaktadır. Bunlar Çorum’da “kekili govala” alarak adlandırılırlar.

3) Siyahala: Çorum’da “siyah govala” adı ile bilinen bu güvercinlerde hakim olan renk siyahtır. Siyahalaların kanatları üzerinde şerit (elif) bulunmaz. Kanat telekleri gene iki taraftan beyaz olur. Aynı gökaladaki gibi karın altıda kesme şekilde beyazdır. Bu beyazlıklar haricinde kuşun herhangi bir yerinde beyazlık bulunmaması gerekmektedir. Çorum çıplaklarının siyahala renk çeşidi neredeyse kaybolmak üzeredir. Çorumda bu renk kuşlara sahip olanların sayısı yok denecek kadar azalmıştır.

4) Çilli: Alacalı bir renge sahip olan bu güvercinler genel olarak siyahala ile sütbeyazın ya da gökala ile sütbeyazın eşleştirilmeleri sonucu ortaya çıkmaktadırlar. Kafa ve sırt bölgesi ile vücudunun değişik yerlerinde siyahlıklar ya da grilikler bulunan bu güvercinlerin kuyrukları siyah olmaktadır. Bu güvercinlerin nadir olarak sadece takma kuyruk olanları da oluyor. Vücutları beyaz kuyrukları siyah olan bu çeşitleri “karakuyruk” ya da “karakuyruk çilli” gibi adlarla tanımlanıyor. Çilli renk tipinin “düz kafa” (takka ve perçemsiz) olanları ile sadece “çilli arka tepe” denilen çeşitleri olabiliyor.

Not: Bu araştırma Çorum’dan değerli yetiştiricimiz Mustafa Taşkın’ın katkılarıyla hazırlanmıştır. Kendisine verdiği bilgiler ve gönderdiği fotoğraflar için teşekkür ederim.


Demkeş Irkı Güvercinler

Orijini Orta Asya Türklerine kadar giden çok eski ırklarımızdan biridir. Demkeş ırkı güvercinler, ötücü ırklarımızdan olup, Anadolu’daki geçmişleri günümüzden 1000 yıl kadar eskiye dayanmaktadır. Dünyada bu güvercinler genel olarak İngilizce’de borazancı anlamına gelen “Trumpeter” adı ile tanınmaktadırlar. Dünya üzerinde trumpeter ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Demkeşler, dünyada bugün en çok “Bokhara Trumpeter” adı ile bilinen ırka yakındırlar. Bokhara trumpeter ırkının köken ırklarından biri olan demkeşler, bu ırka çok benzemekle birlikte arada bazı ayrım noktaları bulunmaktadır. Ülkemizde ötücü güvercin ırklarından ankut, demkeş, kumru ve Bayburt olmak üzere dört ayrı ırk yetiştirilmektedir. Ankut ve demkeş Türkmenistan kökenli, birbirine çok yakın akraba olan ırklardır. Gerçektende ankut ve demkeşler birbirine oldukça benzemektedir. Aralarında üç konuda farklılık bulunmaktadır. Bunlardan ilki, ankutlarda kızıl kahve olarak adlandırabileceğimiz rengin dışında renk çeşidi bulunmaz. Demkeşlerde ise renk çeşitliliği çok fazladır. İkinci, demkeşler ankutlara oranla biraz daha iri vücutlu olurlar. Üçüncü farklılık ise ötüş şekillerindedir. Kumrular ise, Arabistan kökenli olup ülkemizde geliştirilmişlerdir. Bayburt ırkımız ise ülkemize özgü yerel ırklarımızdan biridir. Bu ırklardan ankut ve demkeşlerin ortak özellikleri “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüş şekli dem çekmeye benzetildiği için bu adla anılmaktadırlar. Demkeş, dem çeken anlamına gelmektedir. Demkeşlerin bugün ülkemizde çok yaygın oldukları söyleyemeyiz. Yetiştiricileri eskiden olduğu gibi fazla değildir ve sayıları hızla azalmaktadır.

TARİHİ GELİŞİM

Demkeş, eski kaynakların neredeyse tümünde adı geçen bir güvercin ırkıdır. Buradan, eski dönemlerde çok yaygın olarak yetiştirildikleri sonucunu çıkartabiliriz. Anlatım şeklinden o dönemlerde oldukça değer verilen bir ırk olduğu anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi, İstanbul ile ilgili anlatılarında 1638 yıllarında burada demkeş ırkının yetiştirildiğini belirtmektedir. Bu yazılana dayanarak en az 400 yıldır ülkemizde bilinen ve yetiştirilen bir ırk olduğunu söyleyebiliriz. Belgeli olmayan geçmişlerinin ise çok daha gerilere gittiği bilinmektedir. Demkeşler Orta Asya Türkmenistan kökenlidirler ve Türklerin Orta Asya’dan batıya göçleri ile birlikte 1000 li yılların başında Anadolu’ya gelmişlerdir. Aynı göçler sırasında Rusya tarafına yönelen bazı Türk gruplar aracılığı ile, demkeşler ve ankutlar Rusya’da da tanınmaya başlanmıştır. Günümüzde Özbekistan sınırları içersinde bulunan Buhara kentinde eski dönemlerde dini yapılar içinde, burada görevli din adamları tarafından Türkmenistan kökenli ötücü ırk güvercinler yetiştirildiği ve ırka farklı özelliklerin kazandırılmaya çalışıldığı bilinmektedir. Nitekim çeşitli Rus kaynaklarında da Buhara ırkının köken olarak Orta Asya’dan gelme olduğu görüşüne yer verilmektedir. Buhara ırkının geliştirilmesi sırasında, Orta Asya kökenli ötücü ırklardan demkeşlerin mi yoksa ankutların mı ya da her ikisinin de birlikte mi kullanıldığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak bu çabalar sonucu bugün dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile tanılan, ülkemizde ise kısaca “Buhara” ya da “Buhara Demkeş” adı ile bilinen ırkın ortaya çıktığını biliyoruz. Ülkemizdeki “Buhara demkeş” adlandırmasına hem pazardaki satıcılar arasında rastladım, hem de 1932 tarihli bir yayında gördüm. Bu adlandırılış şeklinden bile, Buhara ırkının, demkeşlerin geliştirilmiş bir biçimleri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Buhara trumpeter ırkı, 1800 lü yılların ortalarından itibaren muhtemelen Rusya üzerinden Avrupa ülkelerine de ulaşmış ve buralarda da tanınmıştır. Buhara ırkı Avrupa’da 1865’de İngiltere, 1872’de Almanya ve 1883’de Fransa’da geliştirilmeye başlanmıştır. O dönemde Avrupa’da “Russian trumpeter” adı ile bilinen bu ırk sonradan “Bokhara trumpeter” adı ile anılır olmuştur. Bugün Avrupa’da bulunan bir çok trumpeter ırkı, Bokhara trumpeter ırkının geliştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan bizim demkeşlerimizin Avrupa’daki trumpeter ırklarının, köken ırkı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Bu ırkların başında İngilizlerin “English trumpeter” ve Almanların “Double crested trumpeter” ırklarını sayabiliriz. Bugün Türkiye’de Demkeş adı ile bilinen ırk, dünyada “Bokhara trumpeter” adı ile bilinen ırka çok yakın akrabadır. Aradaki farklar bazı nüans farklarıdır. Bu farklılıkların en dikkat çekici olanı ön tepe ya da gül olarak adlandırılan kakülün demkeşlerde, tam yuvarlak biçimli olmadığı gibi gözleri ve gagayı örtecek kadar uzun olmamasıdır. Oysa Buharalarda kakül tam yuvarlak biçimli ve oldukça uzundur. Öyle ki kuşun gözleri ve gagasını göremezsiniz. Ayrıca takka adını verdiğimiz arka tepede gene Buharalarda daha gösterişlidir. Bunun yanı sıra demkeşlerin karakteristik bir vücut biçimleri ve duruş şekilleri vardır. Buharalarda vücut, demkeşlere göre daha yuvarlak bir biçim almış olup duruş şekilleri değişmiştir. Ayrıca Buharalar Demkeşlere göre biraz daha iri vücutlu olmaktadırlar.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Demkeş bir form güvercinidir. Uçuş ve oyun için değil, fiziksel güzellikleri ve ötüş şekilleri için yetiştirilirler. Bu güvercinlerin “dem çekme” adı verilen ötüş şekilleri önemlidir. İyi ve uzun dem çekenleri tercih edilirler. Dem çekme süresi 40–45 dakikadan az olmamalıdır. Demkeşler, uzun ve hararetli ötüşleri ile dikkat çekerler. Uçurulduklarında fazla uçmaz ve hemen konma eğiliminde olurlar. Bu güvercinlerin tümü paçalıdır ve paçalar, kamış paça tabir edilen tarzda uzun ve geriye kıvrık biçimde olur. Paçasızları olmaz. Gene Demkeşlerin tümü çift tepelidirler. Bu güvercinler takka ve perçemli olurlar. Tepesizleri bulunmaz. Ancak soyunun çeşitli güvercinlerle kırılması sonucu günümüzde tepesizlerine de rastlanmaktadır. Ancak bunlar yetiştiricilerimiz arasında fazla değerli olarak görülmezler. Bu güvercinlerde takka, enseyi tamamen kapatacak şekilde ancak Buharalarda olduğu gibi çok heybetli bir görünümde değildir. Perçem ise tam yuvarlak biçimli ya da yarım daire şeklinde olabilmektedir. Ancak uzunluğu gözleri ve gagayı kapatmayacak şekildedir. İnce ve orta boyda ve zarif bir gaga yapıları vardır. Kuşun rengine bağlı olarak gaga, tırnak ve göz renkleri değişebilmektedir. Bu güvercinler normalden daha iri vücutlu ve gramajlı olurlar. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Kalın ve kısa bir boyun yapıları vardır. Göğüs öne doğru hafif bombeli, yuvarlak ve geniştir. Ayaklar normalden biraz daha kısadır. Kendine özgü bir form ve duruş biçimi vardır. Yavru verimlilikleri çok iyi değildir. Özellikle çiftleşme dönemlerinde perçem eğer gözlere kadar geliyorsa, gözlerini kapatan kaküllerinin makasla kesilmesi gerekmektedir. Gene aynı şekilde çiftleşmeyi kolaylaştırmak amacı ile, uzun olan paçaların bir kısmının ve anüs etrafındaki tüylerin temizlenmesinde yarar vardır. Bakıcı kuş yardımı ile yavru verimliliği artırılabilir.

RENK ÇEŞİTLERİ

Demkeşlerde renk çeşitliliği oldukça fazladır. Beyaz, Siyah, kırmızı, mavi, sarı ve kızıl kahverengi, gibi düz renklerin yanı sıra bu renklerin beyaz ve siyah üzerinde dağılımı şeklinde karışık renklerde (alacalı) çeşitleri fazladır.

 

Göğsüak Irkı Güvercinler

Diyarbakır’ın dört yerel güvercin ırkından biri olan Göğsüak adı verilen güvercin ırkı, kendi içinde Atlas, Narinci, Ciğeri, Gökela, Kürenk ve Zeytuni olmak üzere 6 renk grubuna ayrılmıştır. Halk arasında Göğsüak adlandırması yerine ırkın içindeki renk tiplerine göre adlandırma şekli yaygın olarak kullanılmaktadır. Atlas ve zeytuni paçasızdır, diğerleri ise paçalıdır. Paçasız olanlarda göğüs gülü bulunur, paçalı olanlarda bulunmaz. Hepsi kolyeli ve benklidir (zülüflü). Kolye ile kastedilen kuşun göğüs kısmında düzgün bir “V” biçiminde yer alan beyazlıktır. Benk ya da zülüf ise genellikle “yanak yaması” olarak adlandırılan baş üzerindeki renkli bölümlerdir. Gökela ve kürenk de şerit (çubuk, kalem) vardır, diğerleri şeritsizdir. Hepsinde “kakül” adı verilen takka (üst tepe) bulunur. Takkanın baş tarafında kalan yarısı kafa ile birlikte vücudun kendi renginden, sırt tarafında kalan diğer yarısı ise beyaz olur. Bu ayrım takkanın tam tepe noktasından düzgün şekilde olmalıdır. Kanat telekleri vücudun kendi rengindedir, beyaz olmaz. Kuyruk telekleri ise, Atlas ve zeytunide vücudun kendi renginden, diğerlerinde ise beyaz olmalıdır. Kuyruk telek sayıları 12 adettir. Bu güvercinlerin hepsinde gaga ve tırnak beyaz renk olur. Göğsüak ırkı içindeki renk tiplerini aşağıda tek tek ele almak istiyoruz.

ATLAS Atlaslar siyah renklidir. Siyah renk bu kuşlarda zifiri olarak adlandırılan şekilde çok koyu ve parlak tonda olmalıdır. Atlaslarda paça bulunmaz. Ayakların dirsekten aşağısı tüysüzdür. Ancak Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalı, kuyruk ise siyah renk olmalıdır. Gaga ve tırnaklar ise beyaz olmalıdır. Siyah gaga kuşun % 10 değer yitirmesine neden olur. Atlaslarda, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu güvercinlerin başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir.

NARİNCİ

Narinciler sarı renklidir. Sarı renk bu güvercinlerde olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık sarı tona sahip olanlar, tercih edilmemelidirler. Narinciler paçalıdırlar. Paça düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalı, daha az ya da fazla olmamalıdır. Paça rengi vücut rengi ile aynı olmalı, farklı bir tonda ya da beyaz olmamalıdır. Bu güvercinlerin göğsünde gül bulunmaz. Ancak başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Narincilerde, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu şekilde olan zülüfler kuşun değerini düşürmektedir. Gaga ve tırnak beyaz renkte olmalıdır. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalı, kuyruk ise akkuyruk olmalıdır.

CİĞERİ

Ciğeriler kırmızı renklidir. Bu kuşlar koyu kiremit ya da kızıla yakın bir renktedirler. Kırmızı renk bu güvercinlerde olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık tona sahip olanlar, tercih edilmemelidirler. Ciğeriler paçalıdırlar. Paça düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalı, daha az ya da fazla olmamalıdır. Paça rengi vücut rengi ile aynı olmalı, farklı bir tonda ya da beyaz olmamalıdır. Bu güvercinlerin göğsünde gül bulunmaz. Ancak başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Ciğerilerde, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu şekilde olan zülüfler kuşun değerini düşürmektedir. Gaga ve tırnak beyaz renkte olmalıdır. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalı, kuyruk akkuyruk olmalıdır. Bu güvercinlerin başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir.

GÖKELA (GÖKALA)

Gökela gök rengi olarak da adlandırılan mavi renktedir. Gök rengi bu güvercinlerde olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık tona sahip olanlar, tercih edilmemelidirler. Gökelalar paçalıdırlar. Paça düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalı, daha az ya da fazla olmamalıdır. Paça rengi vücut rengi ile aynı olmalı, farklı bir tonda ya da beyaz olmamalıdır. Bu güvercinlerin göğsünde gül bulunmaz. Ancak başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Gökelalarda, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu şekilde olan zülüfler kuşun değerini düşürmektedir. Gaga ve tırnak beyaz renkte olmalıdır. Siyah gaga kuşun değerini %10 kadar düşürür. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalıdır. Kuyruk akkuyruk olmalıdır. Gökelaların en dikkat çekici özellikleri kanatlarının üzerinde kalem adını verdiğimiz şeritlerin bulunmasıdır. Bu şeritler Diyarbakır yöresinde “Şeftali” adı verilmektedir. Bu şeritler çok koyu tonda olmalıdırlar. Şeritleri açık olan ya da bulunmayan güvercinlere Diyarbakır yöresinde “habeş” denir ve soylu olarak görülmezler.

KÜRENK

Kürenk adı verilen güvercinler açık bir renge sahiptirler. Bu rengi kül rengi olarak ta tanımlayabiliriz. Diğer göğsüak renkleri arasında daha değerli olarak kabul edilirler. Taklacı güvercinlerdeki boz (sabuni) gibi bir renkleri vardır. Kül rengi bu güvercinlerde olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık tona sahip olanlar, tercih edilmemelidirler. Kürenkler paçalıdırlar. Paça düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalı, daha az ya da fazla olmamalıdır. Paça rengi vücut rengi ile aynı olmalı, farklı bir tonda ya da beyaz olmamalıdır. Bu güvercinlerin göğsünde gül bulunmaz. Ancak başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kürenklerde, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu şekilde olan zülüfler kuşun değerini düşürmektedir. Gaga ve tırnak beyaz renkte olmalıdır. Siyah gaga kuşun değerini %10 kadar düşürür. . Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalıdır. Kuyruk ise akkuyruk olmalıdır. Kürenklerin en dikkat çekici özellikleri kanatlarının üzerinde kalem adını verdiğimiz şeritlerin bulunmasıdır. Bu şeritler Diyarbakır yöresinde “Şeftali” adı verilmektedir. Bu şeritler çok koyu tonda olmalıdırlar. Şeritleri açık olan ya da bulunmayan güvercinlere Diyarbakır yöresinde “habeş” denir ve soylu olarak görünmezler.

ZEYTUNİ

Zeytuniler, zeytin rengi olarak tarif edebileceğimiz şekilde zeytuni renkte olurlar. Bu rengi tanımlamak için çikolata ya da yanardöner diyebiliriz. Zeytuni renk bu kuşlarda çok koyu ve parlak tonda olmalıdır. Zeytunilerde paça bulunmaz. Ayakların dirsekten aşağısı tüysüzdür. Ancak Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Kanatlarda elif ya da saz adı verilen kırkanatlık durumu bulunmamalı, kuyruk ise zeytuni renkte olmalıdır. Akkuruk olmamalıdır. Gaga ve tırnaklar ise beyaz olmalıdır. Siyah gaga kuşun % 10 değer yitirmesine neden olur. Zeytunilerde, kuşun boyun ve göğüs kısmı düzgün bir kolye gibi beyaz olmalıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Ancak bu zülüfler, beyazlık üzerinde kalmalı ve kuşun gövde rengine kadar ulaşıp birleşmemelidir. Bu güvercinlerin başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir.

Gümüşkuyruk Irkı Güvercinler

Ülkemizde “yelpaze kuyruk” dünyada ise “fantail” olarak adlandırılan güvercin ırkları içerisinde sınıflandırılan Gümüşkuyruklar, kuyruk telek sayılarının fazlalığı ve kuyruklarının duruşu ile dikkati çekerler. Ülkemizdeki yelpaze kuyruk ırlardan biri olan Gümüşkuyruklar, aslen Suriye kökenli güvercinlerdir. Suriye’de “Karakand” ya da “Hindi” adı ile bilinirler. Dünyada ise, “Karakand Fantail” ve “Syrian Fantail” adı ile tanınmaktadırlar. Ülkemizde ise bu güvercinlere Gümüşkuyruk ya da Karakan denilmektedir. Bu adlandırma Gümüşkuyrukların kuyruk teleklerinin tamamen beyaz olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de bu güvercinlerde kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır. Güvercinin rengi ne olursa olsun kuyruk daima beyaz olur. Vücudun diğer kısımları kuşun kendi rengindendir. Ülkemizde yerel olarak, gez ve kırkkuyruk gibi adlarla da bilinmektedirler. Bu güvercinler Suriye kökenli olmakla birlikte, ülkemizde de hayli yaygındırlar. Bunun bir nedeni Suriye’nin eskiden Osmanlı devleti toprakları içinde bulunması sebebi ile her iki ülke arasında gerek tarihi gerekse coğrafi olarak bir çok ortak noktanın var olmasıdır. Osmanlı döneminden beri Arap yarımadası ülkeleri ve Suriye ile Türkiye arasında yoğun bir güvercin alışverişi yaşanmaktadır. Bu nedenle bu bölge ülkelerinin güvercinlerinin neredeyse tamamı ülkemizde de uzun yıllardır bilinmekte ve yetiştirilmektedir. Ülkemizde güneydoğu illerimizde yaygın ve değerli kabul edilirler. Yurt genelinde fazla yetiştirildiklerini söyleyemeyiz.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Gümüşkuyrukların düzgün ve yuvarlak bir başları vardır. Vücutları orta büyüklükte ve uzunluktadır. Gagaları siyah renkli ve ince olup orta uzunluktadır. Tırnaklar siyah renklidir. Gözleri fazla büyük değildir. Gözler inci rengi ve portakal tonları olurlar. Yelpaze kuyruk ırların çoğunda gözlenen boyun titretme hareketi bu kuşlarda da vardır ancak fazla değildir. Ayakları paçasızdır. Ayaklar kırmızı renkte olur ve biraz kısa gibidirler. Bu güvercinler kanatlarını kuyruklarının üzerinde taşırlar. Bu taşıma şekli önemlidir. Aksi şekilde taşıma hareketi kuşun ciddi şekilde değer kaybetmesine neden olur. Bu güvercinlerde kuyruğun duruş şekli çok önemlidir. Kuyruk her şeyden önce zemine paralel olmak durumundadır. Yukarı kalkık ya da yeri süpüren bir kuyruk duruş şekli istenmez. Bazı gümüşkuyruklarda kuyruğun duruş şekli ters “V” biçimindedir. Bu şekilde kuyruğa sahip olanları “Kırktelli” ya da “Kırkkuyruk” adı ile adlandırılırlar. Kuyruktaki telek sayısı 16–22 arasında değişir. Bu sayılar arası normal olarak kabul edilir. Bu güvercinlerde kuyruk üstü yağ bezesi bulunmaz.

RENK ÇEŞİTLERİ

Alaca : Beyaz üzerine serpilmiş şekilde renklidir. Gaga ve tırnak siyahtır. Kuyruk beyaz olmakla birlikte bazen arada renkli telekler olabilir. Şeritsizdir.
Siyah (Arap) : Bütün vücudu siyah olup sadece kuyruk tamamen beyazdır. Gaga ve tırnak siyahtır. Şeritsizdir. Karagümüş adı ile de bilinir.
Gök (mavi) : Renk olarak taklacı güvercinlerdeki gök gibidir. Bu rengin kirlisi de bulunur. Gaga ve tırnak siyahtır. Bu güvercinlerin kanatları üzerinde iki sıra şerit bulunur. Kuyruklar tamamen beyazdır. Gökgümüş adı ile bilinir.
Kırmızı ve Sarı : Daha nadir bulunan renklerdir. Eğer gümüşkuyruklar bu iki renk iseler “Halebi” adı ile de adlandırılmaktadırlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, Halebi adıyla bilinen ve sarı ile kırmızı renklerde gelen başka bir ırkımızın var olduğudur. Halebi ırkının da kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmakla birlikte kuyruk telek sayıları 12 den fazla olmaz ve bu kuşlar üst tepelidirler. Halebi ırkında kuyruk üstü yağ bezesi bulunur. Her iki ırkın birbirine karıştırılması gerekir.

 

İçağlı Irkı Güvercinler

Dört ayrı ırk olarak sınıflandırılan Diyarbakır yerel güvercinleri içinde değerlendirilen İçağlı ırkı güvercinler, kendi içinde Zengi, Tahini, Gümüşkuyruk, Kara, Miski ve Yusufi adı verilen 6 ayrı renk grubuna ayrılmaktadır. Bu güvercinlerin gümüşkuyruk ve tahini renklerinde göğüs gülü yani fırfır bulunmaz. Diğer renklerinin hepsi göğüs güllüdür. Bu güvercinlerin hepsi kakül ya da kepez adı verilen şekilde takalıdırlar. Hepsinin kanatları üzerinde şerit (kalem) bulunur. Kalemler kuşun kendi renginin daha koyu tonunda olur. Bu güvercinlerin ayırt edici özellikleri kuyruk teleklerinin tamamının beyaz olmasıdır. Bu güvercinlerin hepsinde gaga ve gözler beyaz renk olmalıdır. Sadece zengi ve kara renklerinin gagalarının koyu ya da siyah olması normal karşılanabilir. Ancak beyaz olması tercih nedenidir. Kuyruk telek sayıları 12 adettir.

ZENGİ

Bu güvercinler siyah renklidirler. Siyah ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri siyahın daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olursa tercih nedenidir, ancak koyu ya da siyah olursa da kabul görürler.

TAHİNİ

Bu güvercinler sarı renklidirler. Sarı ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Tahini de göğüs gülü bulunmaz. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri sarının daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

GÜMÜŞKUYRUK

Bu güvercinler kırmızı renklidirler. Kırmızı ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Gümüşkuyruk da göğüs gülü bulunmaz. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kırmızının daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

KARA

Bu güvercinler mavi (gök) renklidirler. Mavi ton koyu ve parlak olmalıdır. Acık ve cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri mavinin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olursa tercih nedenidir, ancak koyu ya da siyah olursa da kabul görürler.

MİSKİ

Bu güvercinler kül rengi denilen (açık) renklidirler. Ancak ton koyu ve parlak olmalıdır. Cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kuşun renginin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

YUSUFİ

Bu güvercinler zeytuni denilen zeytin rengindedirler. Ancak ton koyu ve parlak olmalıdır. Cansız olan renkler fazla tercih edilmezler. Göğüslerinde gül adı verilen, bazı yörelerde ise kravat denilen bir fırfır (püskül) bulunmaktadır. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Başlarında “kakül” adı verilen bir takka bulunur. Takka, düzgün şekilde kulaktan kulağa uzanacak biçimde olursa tercih nedenidir. Kanat üzerlerinde şerit (kalem) adı verilen çubuk şeklinde iki sıra çizgi bulunur. Kalemleri kuşun renginin daha koyu bir tonudurlar. Kuyruk teleklerinin tamamı beyazdır ve 12 adettir. Göz rengi beyazdır. Gaga ve tırnaklar beyaz olmalıdır.

 

İstanbullu Kırkkuyruk
 

 

Selçuklu ve İstanbullu ırklarının kırılmasıyla elde edilmiştir. Yaklaşık 1960’lı yıllardan bu yana üretilmekte ve Osmaniye’de yetiştirilmektedir. İlk üretim yeri Osmaniye’dir. Filo içindeki belli başlı ırkların yoğun ilgi görmesi ve yer yapması nedeniyle bu yeni kuşlar her zaman geri planda kalmıştır. Ama yurdum insanı bu kuşların ekileyici özellikleri sayesinde bu kuşları da artık ön plana almıştır. İstanbullu kırkuyruk beslemek artık filocuların vazgeçilmezi olmuştur. İstanbullu kırkkuyruk, İstanbullu çakmaklı kırkkuyruk olarak iki çeşidi bulunmaktadır. Ayrıca, Şafraların da bu kuşlarla eşlesmesiyle Şafra kırkkuyruklar elde edilmektedir.

Genel özellikleri renklerinin beyaza yakın ve tek bu renktedir, İstanbullular gibi. Orta boy bir kuştur. Takla atmazlar, tırnakları siyahtır, ayaklarında patik (tozluk) bulunmaktadır. Kuyrukları Selçuklu ırkından dolayı çoktur ama Selçuklu ırkı kadar geniş bir kuyruğa sahip değildir. Kuyruk telek sayısı ortalama 15 ve civarıdır. Kanatları üzerinde iki kalem ve kuyruklarında göze hitap edici Selçuklu ırkında olduğu gibi bir şerit bulunmaktadır. Bunlar siyah ve koyu olmalıdır. Kafa yapısı yuvarlak bir şekildedir, kuşun kekmeği siyah ve orta boyludur, gözler kırmızı veya çakır olabilir. Kafada fulya (mencuri, öntepe) bulunmamaktadır. Bu kuşları İstanbullularla tekrar eşleştirmelerden kuyruğu az, patiksiz, değeri olmayan kuşlar alınmaktadır. Bu son derece yanlıştır. Irkın genel özelliğini bozmaktadır. Artık bunlar belli başlı bir ırk olmuştur.

Uçum olarak bir filo özelliği göstermekte ve İstanbullular kadar güzel bir uçuş stili bulunmaktadır. Biraz nazlıdırlar, yuvaya ve yavrusuna son derece düşkündürler. Yavuzluğu olan bir kuştur. Karışmalarda uçurulmaktadır.

 

İzmir Makaracısı

Oryantal makaracısı (Oriental roller) ve İzmir makaracısı (Smyrna roller) adı ile dünya üzerinde tanınan ve köken olarak ülkemizden kaynaklanan bu iki ırkın tarihi oldukça eskilere ve Osmanlı devletinin kuruluş yıllarına kadar gitmektedir. 16. yüz yılda yaşamış olan Osmanlı gezgini Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde bu ırklar hakkında bilgiler vermektedir. Osmanlı Devleti döneminde bu ırların nasıl adlandırıldıkları hakkında şu anda kesin bir bilgi sahibi değiliz. Bugün dünya üzerinde bilinen adlandırma, bu güvercinlere çok sonraları Avrupa’da verilmiş olan adlardır. Bu ırkların İngiltere’ye ilk gönderiliş tarihi 1870 li yıllarda, Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz döneminde olmuştur. Aynı yıllar bir çok güvercin ırkımızın da Avrupa ve Amerika’ya gönderildiği yıllardır. Gerek Oryantal makaracı gerekse İzmir makaracısı ırkları birbirine yakın ve akraba ırklardır. Hatta başlangıçta Avrupa’da bu ırklar tek bir ırk olarak değerlendiriliyorlar ve sadece “Oriental roller” adı ile biliniyorlardı. “Oriental roller” adını bu ırk için ilk kez 1876 yılında İngiltere’de Ludlow kullanmıştır. 1887 yılında gene İngiltere’de Lyell adlı yetiştirici ise bu güvercinlere “Turkish Roller” adını vermiştir. 1890 yılında Alman kuşbilimci H. Martens tarafından İzmir makaracıları ayrı bir ırk olarak tanımlanmıştır. 1914 yılında Almanya’da ilk Oriental roller kulübü kurulmuştur. Daha sonraki yıllarda ırk içindeki bir takım farklılıklar daha da dikkat çekmiş ve Dietz adlı yetiştirici 1929 yılında, bu farklılıkları göz önüne alarak bu ırkı, “Smyrna roller” ve “Kurdistan roller” olarak ikiye ayırarak değerlendirmiştir. Bu ayrımın temelinde Türkiye üzerinden İngiltere’ye ve Amerika’ya gönderilen güvercinlerin, bugünkü İran ve Irak gibi ülkelerden gönderilenleri ile İzmir bölgesinden gönderilenleri arasında bazı farklılıkların bulunmasıdır. En başta İzmir’den giden makaracılar siyah, kırmızı ve sarı düz renklere sahiptiler. İran ve Irak’dan gidenler ise mavi-bronz ve kumlu renklere sahip olup şeritli kuşlardı. Bu güvercinlerin şeritleri kahverengimsi sarı bir tonda idi. Renksel farklılıkların yanı sıra bazı yapısal farklılıklar da bulunmaktaydı. Dietz’in adlandırdığı “Kurdistan roller” tanımlaması, İran ve Irak’dan gönderilen güvercinleri, “Smyrna roller” adlandırması ise İzmir’den giden güvercinleri kapsamaktadır. Oryantal makaracılarımızın Amerika’ya gönderilişi ise 1920 li yıllardan itibaren başlamıştır. Ancak belgelerle saptanan ilk gönderme 1927 yılında Bronx hayvanat bahçesine yapılmıştır. 1930 lu yıllarda bu süreç hızlanmıştır. 1950 li yıllarda Doğu Almanya’da da bu güvercinlerimizle ilgili bir kulüp kurulmuştur. Bu güvercinlerin Avrupa ve Amerika’ya ilk gönderiliş tarihlerinden itibaren bu ülkeler tarafından çeşitli ıslah çalışmalarında bulunulmuştur. Yapılan bazı melezlemeler ile ırka yeni özellikler kazandırılmıştır. Zaman içinde yeni makaracı ırkların ortaya çıkması sağlanmıştır. Bugün dünya üzerinde bulunan makaracı ırkların bir çoğunun atası, dünyada “Oriental roller” ve “Smyrna roller” adı ile bilinen Anadolu kökenli ırklardır.

İZMİR MAKARACISI TARİHÇE

Bu güvercinlerin, 1870 yılında Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz döneminde ilk olarak Avrupa’ya gönderildiğini biliyoruz. 1890 yılında Alman kuşbilimci H. Martens tarafından İzmir makaracıları. Oryantal makaracılardan ayrılarak ayrı bir ırk olarak tanımlanmıştır. 1929 yılında ise İngiltere’de Dietz adlı yetiştirici yeni tanımlanan bu ırka, Avrupa’ya gönderildiği şehre bakarak “Smyrna roller” ismini vermiştir. İzmir makaracıları, Amerika’ya ilk gönderildikleri 1920 li yıllarda ise “Oriental roller” adı ile adlandırılıyor ve “tuz gölü şehri güvercinleri” olarak biliniyorlardı. Tuz gölü şehri ile kastedilen İzmir ilimizdir. Bilindiği gibi İzmir ilinin bitişiğinde eskiden daha büyük olan ve bugün “Çamaltı tuzlası” olarak adlandırdığımız büyük bir tuz gölü bulunmaktadır. Smyrna kelimesi antik dönemde İzmir kentini tanımlamak için kullanılan bir kelime idi. Eski İzmir kenti (Smyrna), İzmir’de bugünkü Bayraklı semtinin bulunduğu yerde kurulmuştu. Buranın adı Smyrna idi. Daha sonra şehir M.Ö 334 yılında bugünkü Kadifekale semtinin bulunduğu yere taşınmıştır. Günümüzde Türkiye’de Smyrna adlandırması, antik dönemdeki İzmir için kullanılmaktadır. İzmir makaracıları, İzmir ilimizin antik isminden kaynaklanarak batılı yetiştiriciler tarafından 20. Yüzyılın başlarında “Smyrna roller” olarak adlandırılmışlardır. Günümüz Türkiye’sinde bu güvercinler İzmir Makaracısı adı ile bilinmektedirler.

ÜLKEMİZDE İZMİR MAKARACILARI

Günümüz Türkiye’sinde İzmir makaracılarına pek rastlanmaktadır. Sanırım bu ırkımızı yitirdik. Rastladığımız güvercinler ad olarak İzmir makaracısı olarak adlandırılsalar da bu ırkın olması gereken biçimine sahip kuşlar değildir. Birbirine yakın akraba olan Oryantal makaracılar ile İzmir makaracıları ülkemizde genellikle karıştırılma eğilimindedir. Bunun temelinde İzmir makaracısı ile Oryantal makaracının aynı kuş oldukları doğrultusundaki yaklaşımlar bulunmaktadır. İzmir Makaracılarının dünya üzerinde de sayıları ve yetiştiricilerinin çok azaldığını söyleyebiliriz. Eskiden Yugoslavya’da bulunduğu bilinen bu güvercinler, bugün eski Yugoslavya’yı oluşturan ülkelerden Bosna’da hala yetiştirilmektedirler. Belki de dünya üzerinde bir tek burada kalmışlardır. Buradaki yetiştirici sayıları ise çok azdır. Bu durum ırk içinde kan tazelemesi yapılmasını engelleyecek hale gelmektedir. Böyle giderse ve gerekli önlemler alınmazsa kısa zaman içersinde bu ırkı dünya üzerinde tamamen kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. İzmir makaracısı ırkımızı yetiştiren ve bu ırka emek vermiş iki yetiştiricinin bu konudaki değerlendirmelerini aşağıda vermek konun daha iyi kavranabilmesi açısından yararlı olacaktır.

DR. MİLAN GILIÇ’A GÖRE İZMİR MAKARACILARI

Bosnalı yetiştiricilerden Dr. Milan Gılıç’in aktardığına göre, İzmir makaracıları hakkında anlatılan çok eski bir efsane, bu güvercinlerin kökeninin aslında çok eski dönemlere ve M.Ö 2000 li yıllara kadar gittiğini düşündürmektedir. Bu yıllarda Mezopotamya’da Sümer dilinde İnanna olarak geçen savaş ve cinsel aşk tanrıçası İştar’ın, bir güvercinin kanadına iğne takarak onun uçmasını engellediği söylenir. Buna karşın uçmaya çalışan güvercin ise havada makara yaparak (geriye doğru taklalar atarak) yere düşer. Bu hareket sonrası güvercinin kanatlarının kanadığı gözlenir. Böylece bu güvercinlerin makara yapmaya alıştıkları söylenir. İzmir makaracılarının kanatları oldukça uzundur. Uzun olan bu kanatlar bugün hayli hassaslaşmışlardır. Uzun uçuşlardan sonra kuşun kanatlarında kanama meydana gelebilir. Bu olay sanki efsanenin tekrarı gibidir. Kanatlar aynı efsanede olduğu gibi güvercin yere indiğinde kanlı olurlar. Dr. Milan Gılıç’ın belirttiğine göre, İzmir makaracılarında kuyruk telek sayıları tam olarak 16 dır. Bu sayı ne bir eksik ne de bir fazla olmalıdır. Telek değiştirme ya da tüy düşürme gibi olaylar haricinde bu sayı kesindir ve ırkın saf olduğu anlamına gelir. Bazı kaynaklarda belirtildiği gibi 16–22 arası kuyruk telek sayısı doğru değildir. 16 telekten fazla olan her sayı ırkın kırıldığı anlamına gelir. Kuyrukta bulunan çifte tüyler (renk olarak iki tüyün aynı olması) kuşun ırkının saf olduğunu gösterir. İzmir makaracıları daha ince ve uzun bir vücuda sahiptirler. Kuyrukları daha uzundur. Bu durum kuşun daha da ince görünmesine neden olur. Gagaları da gene dikkat çekici şekilde ince olur ve Oryantal makaracılarına göre belirgin olarak uzundur. Gaga rengi kemik rengi olur. Bazı kaynaklarda siyah renk kuşlarda gaganın siyah olabileceği belirtilme birlikte bu doğru değildir. İzmir Makaracılarında siyah kuşlarda da gaga, kemik rengi olmak durumundadır. Gözler inci rengidir. Farklı bir renk kabul edilemez. İnci rengi göz bütün renkler için geçerlidir. Kuşun renginin değişmesi göz renginin değişmesini gerektirmez.

KEMAL KUKAVİCA VE İZMİR MAKARACILARI

Saraybosna’da bu güvercinleri yetiştiren Kemal Kukavica’nın belirttiğine göre bu güvercinler 300 yılı aşkın bir süredir bu ülkede yetiştirilmektedirler. Hatta söylenenlere göre geçmişleri daha da eskilere gitmektedir. Ancak bu konuda bir belge bulunmamaktadır. 1936 İzmir/Foça doğumlu olan Kemal Kukavica 1942 yılından beri Saraybosna’da yaşamakta ve 1950 yılından bu yana İzmir makaracılarını yetiştirmektedir. Kendisi yurt dışında İzmir makaracıları ile bir çok yarışmalara katılıp çeşitli dereceler almıştır. Saraybosna (Sarajevo) kenti Bosna’nın başşehridir. Bu nedenle bazı Bosna’lı yetiştiriciler bu güvercinleri “Sarajevo roller” (Sarajevski prevrtaci) olarak adlandırırlar. Oysa bu güvercinler Bosna’ya da eski devirlerde İzmir’den gelmişlerdir. Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi Seyahatnamesinde 1660 lı yıllarda Mısır, Suriye ve Türkiye’den Smyrna’dan deve yüklü kervanların buraya yük taşıdığını ve bu yükler arasında oriental güvercinlerin ve başka çeşitli güvercinlerin bulunduğunu belirtmektedir. Bosna’da bu güvercinler 19. Yüzyılın sonunda “Bosnalı” (Bosnians) olarak adlandırılıyorlardı. Daha sonra 2. Dünya savaşı sonrasında (1945) “Izmirci” ve “Izmirnians” adları ile anılmaya başladılar. Kemal Kukavica’nın belirttiğine göre “İzmir Güvercini” adlandırması yaygın olarak kullanılıyor. Günümüzde Bosna’da daha çok “Sarajevo roller” (Sarajevski prevrtaci) adı tercih edilmektedir. Bu ırkın Bosnalı yetiştiricileri, İzmir makaracılarının dünyanın en eski ve en saf ırkları arasında olduğunu görüşündedirler. Irkın orijinal formunun kırılmaksızın yıllar boyunca korunduğunu ve ırkın soyunda başka ırlarla karışma olmadığını belirtmektedirler. Bu bakımdan diğer roller ırklarının dejenere ırklar olduğu ve bu nedenle gerçek anlamda sınıflandırılamayacağı görüşündedirler. İzmir Makaracıları ile Oryantal makaracı akraba ırklar olduklarından bir çok bakımdan benzerdirler. Ancak her iki ırk arasında bazı temel farklılıklar bulunmaktadır.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

İzmir makaracılarını görebilme imkanım olmadığı için yazılı kaynaklardan, bazı fotoğraf ve çizimlerden anlayabildiğim kadarıyla bu ırkın fiziki yapısını tarif etmeye, Oryantal makaracı ile ayrım noktalarını açıklamaya çalışacağım. İzmir makaracılarında kafa biçimi ve gaga oldukça önemlidir. Kafaları Oryantal makaracılara göre biraz daha ince ve minyon yapılıdır. Alın biraz daha dışarı çıkıktır. Böylece Oryantal makaracılardaki kubbe biçimli kafa yapısı bu kuşlarda görülmez. Gaga ise belirgin olarak daha uzun ve incedir. Gaganın ince ve uzun oluşu kuşa kibar bir görünüm kazandırmaktadır. Gaga rengi kesinlikle siyah renk olmamalıdır. Gözler mutlaka açık renk olmak durumundadır. Bu kuşların koyu renk gözlü olanlarına rastlanmaz. Göğüs fazla geniş ve yapılı değildir. Kuyruk uzun yapılıdır. Genellikle kanat uçlarından daha uzun olur. Kuyruk uzun olduğu için bu güvercinler daha alımlı bir görünüme sahip olurlar. Oryantal makaracılarda aranılan bir özellik olan kuşun sırt bölümündeki ahenkli çukurluk bu güvercinlerde kuyruğun uzun olması nedeni ile bulunmaz. Kanatlar kuyruk altında taşınmakla birlikte yere değmezler. Kuyruk geniş bir yapıya sahip değildir. Kuyruk telek sayısı Dr. Milan Gılıç’ın belirttiği gibi 16 telekle sınırlıdır. Daha az ya da daha fazla olması ırkın kırıldığı anlamına gelmektedir. Bacaklar koyu kırmızı ve biraz kısa gibidir. Ayaklarda kesinlikle paça olmamalıdır. Bu güvercinlerde tepe bulunmaz.

RENK ÇEŞİTLERİ

İzmir Makaracılarında renk çeşitliliği fazla değildir. Bu güvercinlerde renkler kesinlikle cinsiyete bağlıdırlar. Erkekler beyaz temel renk üzerinde siyah ince çizgilerle kaplı şekilde olurlar. Bu siyah çizgiler kırmızımsı ve mavi yansıma yaparlar. Erkeklerde rengin ters çevrilmesi nadir de olsa görülebilir. Dişiler ise, siyah, mavi veya gri renkli olurlar.

 

Ketme Irkı Güvercinler

Diyarbakır’da bulunan dört yerel güvercin ırkından biri olan Ketme ırkı güvercinler, kendi içinde, Ketmeatlas, Bozak, Ketmeciğeri, Ketmegökela, Ketmekürenk, Ketmeyusufi olmak üzere 6 renk grubuna ayrılmıştır. ketmegökela ile ketmekürenk’in ayakları paçalıdır. Diğerlerinin ise ayaklarında paça bulunmaz. Paçalı olan 2 renk tipinde göğüs gülü bulunmaz. Paçalı olmayan 4 renk grubunda ise göğüs gülü bulunur. Bu açıdan göğsüak ırkı ile karşılaştırıldığında tersi bir durumun var olduğunu söyleyebiliriz. Bu 6 renk tipinin hepsinde kakül olarak adlandırılan takka bulunmaktadır. Takka vücut rengi ile aynı renk olmak durumundadır. Bu güvercinlerin tamamının kanat ve kuyruk teleklerinin hepsi beyaz olmalıdır. Göğsüaklarla olan önemli ayrım noktalarından biri de budur. Göğsüaklarda kanat telekleri vücudun kendi rengindendir. Kuyruk telekleri ise Atlas ve Zeytunide kendi renginden diğerlerinde beyazdır. Ketmelerde gaga ile göz arasında bulunan ve “küpe” denilen kısmın beyaz olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca gaga ile göz arasında “sakar” adı verilen küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden olması gerekmektedir. Kuyruk telek sayıları 12 adettir. Ketmelerin tamamında kafanın üzerinde başı örtecek şekilde küçük bir beyazlık bulunur.

KETMEATLAS

Bu güvercinler siyah renklidir. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça bulunmaz. Ayaklar bilekten itibaren tüysüzdürler. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani siyah olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunur. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Ketmeatlasların kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca sakar adı verilen gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani siyah olması gerekmektedir, kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

BOZAK

Bu güvercinler sarı renklidir. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça bulunmaz. Ayaklar bilekten itibaren tüysüzdürler. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani sarı olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunur. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Bozakların kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca sakar adı verilen gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani sarı olması gerekmektedir. Bu kuşlarda kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

KETMECİĞERİ

Bu güvercinler kırmızı renklidir. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça bulunmaz. Ayaklar bilekten itibaren tüysüzdürler. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani sarı olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunur. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Ketmeciğerilerin kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca sakar adı verilen gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani kırmızı olması gerekmektedir. Bu kuşlarda kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

KETMEGÖKELA

Bu güvercinler gök (mavi) renklidir. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça vardır. Paçalar düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalıdırlar. Paçanın rengi kuşun vücut rengi ile aynı olmalı, kesinlikle daha açık bir tonda bulunmamalıdır. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani mavi olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunmaz. Ketmegökelaların kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca sakar adı verilen gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani mavi olması gerekmektedir. Bu kuşlarda kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

KETMEKÜRENK

Bu güvercinler kül rengidirler. Renk olarak taklacı güvercinlerdeki boz (sabuni ) gibidirler. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça vardır. Paçalar düzgün bir şekilde ayak parmaklarını örtecek uzunlukta olmalıdırlar. Paçanın rengi kuşun vücut rengi ile aynı olmalı, kesinlikle daha açık bir tonda bulunmamalıdır. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani kül rengi olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunmaz. Ketmekürenklerin kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani kül rengi olması gerekmektedir. Bu kuşlarda kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

KETMEYUSUFİ

Bu güvercinler zeytuni renklidirler. Bu renk ne kadar koyu, parlak ve canlı ise kuş o kadar değer kazanır. Ayaklarında paça bulunmaz. Ayaklar bilekten itibaren tüysüzdürler. Bu güvercinler “kakül” adı verilen takkaya sahiptirler. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani sarı olmak durumundadır. Bu güvercinde göğüs gülü (fırfır) bulunur. Göğüs gülü boğazın hemen altından başlayarak göğse doğru düzgün bir şekilde uzanmalıdır. Göğüs gülü olması gereken uzunlukta ve yoğunlukta bulunmalıdır. Aksi bir durum güvercinin değer yitirmesine neden olur. Ketmeyusufilerin kanat telekleri ile kuyruk teleklerinin tamamı beyaz olmak zorundadır. Gene aynı şekilde küpeler beyaz olmalıdır. “Halta” adı verilen çenenin altındaki tüylerde beyazlık bulunmamalıdır. Ayrıca gaga ile göz arasında küçük üçken bir alanın kuşun kendi renginden, yani zeytuni olması gerekmektedir. Bu kuşlarda kafanın üzerinde miğfer gibi küçük bir beyazlık bulunur.

 

Kızılbaş Irkı Güvercinler

Dört ayrı ırk olarak sınıflandırılan Diyarbakır yerel güvercinlerinden biri olan Kızılbaş ırkı güvercinler, kendi içinde Karabaş, Sarıbaş, Kızılbaş, Mavibaş ve Zeytunibaş adı verilen 5 ayrı renk grubuna ayrılmaktadır. Kızılbaş ırkında, altıncı renk grubu olan kül rengi elde edilememiştir. Kızılbaş ırkının genel özellikleri, bütün renk tiplerinde aynıdır. Sadece renkler farklı olur. Bu genel özellikleri şöyle sıralayabiliriz. Bu ırkın tamamı kakül adı verilen şekilde takkalı (kepezli) kuşlardır. Bu güvercinlerin baş kısımları takka ile birlikte boğaza kadar miğferlidir. Yani kafadaki renk, takkayı da içine alacak şekilde boğaza kadar iner. Bu güvercinlerin tamamı yanak yamalı yani zülüflüdür (benkli), zülüfler kuşun kendi renginden olmalıdır. Kızılbaş ırkında ayırt edici bir özellik bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden olmasıdır. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da kuşun kendi rengi ile aynı olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır. Kuyruk telek sayıları 12 adettir.

KARABAŞ

Bu güvercinler siyah renklidirler. Siyah renk olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık olanlar değer yitirirler. Bu güvercinlerde “kakül” adı verilen takka bulunur. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani siyah olmak durumundadır. Dikkat çekici özellikleri, kuşun başının miğfer takmış gibi kuşun boğazına kadar uzanacak şekilde siyah renkli olmasıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden yani siyahtır. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da siyah olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır.

SARIBAŞ

Bu güvercinler sarı renklidirler. Sarı renk olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık olanlar değer yitirirler. Bu güvercinlerde “kakül” adı verilen takka bulunur. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani sarı olmak durumundadır. Dikkat çekici özellikleri, kuşun başının miğfer takmış gibi kuşun boğazına kadar uzanacak şekilde sarı renkli olmasıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden yani sarıdır. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da sarı olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır.

KIZILBAŞ

Bu güvercinler kırmızı renklidirler. Kırmızı renk olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık olanlar değer yitirirler. Bu güvercinlerde “kakül” adı verilen takka bulunur. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani kırmızı olmak durumundadır. Dikkat çekici özellikleri, kuşun başının miğfer takmış gibi kuşun boğazına kadar uzanacak şekilde kırmızı renkli olmasıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden yani kırmızıdır. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da kırmızı olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır.

MAVİBAŞ

Bu güvercinler mavi (gök) renklidirler. Mavi renk olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık olanlar değer yitirirler. Bu güvercinlerde “kakül” adı verilen takka bulunur. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani mavi olmak durumundadır. Dikkat çekici özellikleri, kuşun başının miğfer takmış gibi kuşun boğazına kadar uzanacak şekilde mavi renkli olmasıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden yani mavidir. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da mavi olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır.

ZEYTUNİBAŞ

Bu güvercinler zeytuni (zeytin rengi) renklidirler. Zeytuni renk olabildiğince koyu tonda olmalıdır. Açık olanlar değer yitirirler. Bu güvercinlerde “kakül” adı verilen takka bulunur. Takka kulaktan kulağa doğru düzgün bir biçimde uzanmalıdır. Takkasız olanları ciddi şekilde değer yitirirler. Takka vücut rengi ile aynı renk yani zeytuni olmak durumundadır. Dikkat çekici özellikleri, kuşun başının miğfer takmış gibi kuşun boğazına kadar uzanacak şekilde zeytuni renkli olmasıdır. Bu güvercinlerde her iki yanakta kuşun kendi rengi ile aynı olmak üzere “benk” olarak adlandırılan zülüfler bulunur. Bu durum, kısaca kuşun başında ve vücudunda bulunan rengin, gerdana ve göğüsteki beyazlığın üzerine doğru uzaması halidir. Bu kuşların kanat teleklerinin 4–5 tanesinin uçlarının kuşun kendi renginden yani zeytunidir. Aynı şekilde, kuyruk teleklerinin tamamı da zeytuni olmalıdır. Bu güvercinlerde vücudun kalan kısımları tamamen beyaz olmak zorundadır.

 

Hünkari
 

 

Manisa güvercin yetiştiriciliğinde ülkemizin önde gelen kentleri arasındadır.

Güvercin sevgisinin Manisa’da yaygın olmasını en başta, şehrin bir “Osmanlı Şehzade Sancağı” olarak “İmparatorluk sarayının” imkanlarına sahip olmasına bağlayabiliriz.

Bilahare, “güvercinleri” Spil Dağı, Sultan Yaylası ve Yeşil Manisa Dağlarından, geniş ve verimli Manisa Ovasının, tekrar Yunt dağlarına uzanan zengin coğrafyasında ve bu coğrafya üzerindeki güneşi bol, ılıman iklimimde bulabiliriz.

Nihayet, halkın da güvercinlerin rengarenk ve çeşitli cinslerdeki güzelliklerini seyir eyleyip, onları besleyip, geliştirecek refah seviyesinde ve hayvan severlikte ileri derecede insanlar olduklarını ifade edebiliriz.

Nitekim, Manisa Şehzade Sarayına özgü, “Sultan Güvercini”, “Hünkari” ırkı bu refah ve incelik anlayışının birleşmesi ile, Osmanlı Sultanlarının kendilerine has bir mükemmel ırk geliştirme isteği sonucu, yüzyılların emek ve birikimi ile meydana gelmiştir.

Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarındaki farklı ırktaki güvercinler, Manisa Sarayında toplanmış ve burada zengin bir güvercin koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu çeşitlilik içinde melezleşme çalışmaları sonucu üretilen “Hünkari” ırkı, kanaryadan küçük gagaları ve her renkteki ebruli-dantelli ve bir tüy veya telekte, en az üç renkli desenleriyle eşsiz güzellikte bir güvercin cinsi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Saray tarafından yabancı misafirlere hediye edilen Hükariler Avrupa’ya yayılmış, oradan Amerika’ya da geçerek bütün dünyada tanınmış olup, bu gün de ismi, kökenini çağrıştıracak şekilde, göğüslerindeki gül diye adlandırılan kendi içinde dönen , dalgalı, kıvırcık tüyler sebebiyle, “doğu fırfırı” anlamına gelen “Oriental frill” olarak anılmakta, Amerika ve Avrupa’ da dernekleri bulunmaktadır.

1864 yılında ilk defa H. P. Caridia tarafından alınıp, İngiltere’ye götürüldüğü bilinen Hünkariler, 1879 yılında da Amerika’nın önde gelen kentlerinden New York’ta National Columbarian Society tarafından ilk defa sergilenmiştir.

Küçük gagaları sebebiyle kendi yavrularını beslemekte zorlanan Hünkariler süt annesi olan daha büyük gagalı güvercinler tarafından büyütüldüğünden, yetiştirilmeleri zor ve sınırlı olmakta, halis ölçülerde olanlarına daha ender rastlanmaktadır. Hatta damızlık olanlar Avrupa ülkelerinden, bilhassa da Almanya’dan geri getirilmektedirler.

Tamamının ayakları tüylü-paçalı, başlarının üstü sivri çıkıntı tüylü-tepeli ve göğsü kıvırcık tüylü-güllü olan Hünkariler, iki ana renk kompozisyonu içinde toplanırlar.

Birinci gurupta, baş, boyun, göğüs alt ve sırt beyaz, yalnızca kanat üstleri ve kuyruk ebruli-dantelli mavi, gri, kahve, kırmızı, siyah renk desenlidirler. Kuyruk uçlarında padişah mührü anlamına yorumlanan, bir beyaz metal para şeklinde desen mevcuttur. Kuyruk uçlarındaki bu beyaz ebruli işlemeye bu yüzden “mühür” veya “alem” denilir. Bu guruba yurtdışında “satinette” adı verilirken bizde ” kanat-kuyruk işlemeli ” çamkabuğu, mavi , gibi isimlerle anılırlar.

İkinci gurup ise, baş, boyun, göğüs alt ve sırt koyu renkli olup, kanat ve kuyrukları ebruli-dantel desenlidir. Bu guruba da dışarıda “blondinette” denirken bizde “tam çamkabuğu”, “arap ozan” kara çil, mavi ,sarı, kırmızı “sümbüllü” kırmızı çil denilmektedir. Yine kuyruklar ve kanat uçları mühürlü ve alemlidir.

Bu iki ana gurubun dışında , göz altı-alın renkli, kanat üzerleri mavi, beyaz veya kırmızı kuşaklı olanları da vardır.

Manisa ve çevresinde halen yaygın olarak bulunan Hünkarilerin orijinal renkleri çamkabuğu, sarı, kırmızı, mavi, siyah sümbüllü, kanat uçları ve kuyrukları açık renk oyalı-ebruli süslemeli olup, beyaz üzeri kanat ve kuyrukları aynı renklerle süslü olanları da görebilmek mümkündür. Bu renk ve desen zenginliğine rağmen, bu gün için yaygın bulunan Hünkarilerin gaga uzunluğu, dünya ölçeğinde orijinal olarak tabir edilen Avrupa ve Amerika’daki çok iyi korunmuş ve hatta gelişimi devam etmiş, emsallerinden yarım santimetre uzunluğunda büyüktür. Bu nedenle hünkarilerin yurtiçinde de en kısa gagalıları, en makbul olanlardır. Bu sebeple gerek müsabakalarda, gerekse ticari alım-satımlarda önce gaga uzunluğuna bakılır.

Ancak, yurtdışında burunun altında dışarıya bir uzantı vermeyen adeta ”sıfır” uzunlukta bir gaganın, beslenme ve yavru besleme imkanını zorlayan yapısının doğal hayata ve üreme fonksiyonuna aykırı bulunması , bir tartışma konusu olabilir.

Ama zaten, Manisa’da mevcut hünkarilerin gaga ölçüleri de, besleme, üreme fonksiyonlarını karşılamaya yeterli ölçüde ve kırık tabir edilen karışmış örneklerinin dışında, seçilerek beslenen ve el değiştiren Hünkariler gayet küçük gagalıdır.

Bu gaga kısalığındaki birkaç milimetrelik fark sebebi ile, Manisa’da halen mevcut hünkari güvercinlerine Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine nazaran ırkı bozulmuş gözüyle bakamayacağımız gibi, aksine beslenme ve üreme şartları ölçeğinde, daha doğal ve orijinal olarak kabul etmemiz gereği meydandadır.

Nitekim, 1907 ve 1914 yılları arasında İngiltere’de yayınlanmış, “Feathered Word Magazin” dergisinin kapağı olan “Oriental Pigeon” (doğu güvercini) adlı çizme resimde tüm Hünkari modelleri gösterilirken , gaga yapıları da; Manisa’daki mevcut örneklerine daha yakın, Avrupa’daki şimdiki örneklerinden biraz daha yapılıdır.

Keza, Amerika’nın en önde gelen Hünkari “Oriental Frill” derneğinin İnternette www.pigeonclubusa.com adı ile ulaşılabilen web sitesinde logo olarak kullanılan temsili resim de yukarıdaki örneğin sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Logo daki gaga daha belirgin iken, yarışmalarda dereceye girmiş hünkarilerin fotoğraflarında neredeyse gagalarının bulunmadığı görülmektedir. Bu durum, sergilenen kuşlarının bir miktar özel bir makasla gagalarının kısaltılmasından kaynaklansa da, melezleşme çalışmalarıyla, gaga kısalmasının devam ederek, doğal üreme ve beslenme şartlarını zorladığını göstermektedir.

Manisa ve çevresindeki Hünkarilerle, yurtdışındaki Hünkariler arasındaki diğer bir fark da, yerli hünkarilerin avuç içi kadar küçük yapıda olmasının karşısında , yurtdışındaki hünkarilerin oldukça iri görünmesidir. Bu durum bir miktar beslenmeyle ilgili olarak açıklanabilse de , bu husus da bir gelişme ve farklılık olarak tespit edilmelidir. Ancak bu durumun da, ırkta bir kırılma olarak kabul edilmesi doğru olmaz, bu farklılıkların beslenme, korunma ve gelişme şartlarına bağlı olarak 150 yıllık süreç içinde meydana çıkması olağan karşılanmalıdır.

Her halükarda bütün dünyada menşei Manisa Şehzade Sarayları olduğu kabul edilen , Sultan Güvercini Hünkari kuşlarını, her iki versiyonunu da, en halis ölçüleriyle yetiştirme gayretimizi sürdürmeliyiz. Bunun için Hünkarinin gerek yurtiçi , gerek yurtdışı örneklerini muhafaza etmeli, güzellikleri arttırmanın öncelikli yolu olarak, her güvercin meraklısının bu güzide ırka yer vermesinin yanı sıra, Manisa ve çevresindeki her park ve bahçesinde de bir” Hünkari Evi” bulabilmeliyiz.

Böylece, Manisa’nın dağ lalesi Anemon’u, Manisa ovasının çekirdeksiz üzümü Sultani’si gibi, dünyalar güzeli bir kuş çeşidi olan Manisa Sultan Güvercini Hünkarimizi, bir Manisa markası olarak bütün dünyada tescil ve ilan edebiliriz.

Öyleyse, asırlar boyu sevip, beslediğimiz memleketimizin ender ırklarından, başta Hünkari olmak üzere “Sultan Güvercinlerine” sahip çıkalım, onları koruyalım ki, Onlar da bizim gönlümüzü ve kendi gök kubbemizi süslemeye devam etsinler

Meverdi
Özellikle Hatay, Adana, K.Maraş ve G.doğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen, çok sevilen ve kıymet gören bir ırkımızdır. Yöresel olarak “meverdi”, “mevrendi”, “merdi” adlandırılmalarda kullanılmakla birlikte dünyada “Mawardi Dewlap” olarak tanınırlar.

Lübnan ırklarıyla yakın akrabalıkları olmasına rağmen en çok yetiştirildiği yer ülkemizdir. Filo uçucusudurlar, yüksek uçmaları ve yuvaya bağlılıklarıyla pek çok yetiştiricinin en çok kıymet verdiği ırk olmayı başarmıştır. Desen güzelliği sebebiyle form olarak besleyen yetiştiricilerimizde çoğunluktadır. Bu ırka sahip olmak ve uçurmak bir yetiştiricinin prestij kaynağıdır.

Diğer ırklardan farklarının başında; pek çok ırkın 4 ana renk desenine sahip olmasına rağmen , meverdi ırkı sadece kırmızı ve sarı renklerine sahiptir. Sarı olanlarının ise ilk olarak K. Maraş ilimizde üretildiği ve dünyaya takdim edildiği rivayetleri mevcut olmakla beraber ırkın Arap ülkelerinde sarı renginin mevcut olmaması bu rivayeti doğrulamaktadır. Pek çok yetiştiricimiz bu ırkı dünyanın en asil ırkı olarak nitelemesi ve diğer ırklardan ayrı tutması dikkate değerdir. Ama bu düşüncenin bir zararlı etkisi kıymetlerinden ötürü uçurulmayıp form olarak yetiştirilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Meverdi ırkında aranan özellikler; Kusursuz bir desene sahip olmaları istenir, baştan başlayan renk göğüs altında düzgün bir şekilde sona ermeli, boynun tamamı arkada sırt kısmına kadar devam edip “V” şeklinde tamamlanmalıdır. Ayrıca kanat üstündeki çubuklarda çift sıra halinde ve işaret parmağı kalınlığında olmalıdır. Kuşun diğer tüm kısımları beyaz olmalıdır. Ayrıca desen için vazgeçilmez parçalardan biride kafa da tam tepede hilal şeklinde beyazlık olmalı ( “taç” olarak adlandırılır), burun üstünden tepeye uzanan ince beyaz bir çizgi (“gak” olarak adlandırılır) tacına ulaşmadan sonlanmalıdır. Renk çok önemlidir, altın sarısı olmalı , kırmızıysa parlak, morumsu bir renk olmalıdır. Boyun ince ve uzun olmalı , gaga altında sakal olmamalıdır. Kafa yapısı hafif irice, gözler siyah, gaga orta uzunlukta , beyaz ve kalın olmalıdır. Bacakları uzun ve tozluksuz, paçasız olmalıdır. Ve belki de en değer verilen yönü duruşudur. Dik duruşuyla bir askere benzemelidir. Kanatları kuyruklarının üzerinde tutmalı ve kuyruğu yere değecek şekilde dik durmalıdır.

Sarı olanları , kırmızı olanlarından daha ince ve uzun yapılıdır. Ayrıca sayısal azlıklarından olsa gerek sarı olanları daha makbul görülür. Aranan özelliklerden bir veya birkaçının eksik olması kuşun değerini çok düşürür. Genel olarak her ırkın sarı ve kırmızılarının eşleşmesi sonucu ırkta bozulma olmaz, Fakat meverdi ırkında istenen renk tonlarının sarı- kırmızı eşleştirilmelerinde bozulmalarından dolayı bu tip eşleştirmelerden kaçınılır.

Uzun yıllardır beğenisini koruyan ve yetiştiricisi için prestij kaynağı olan bu ırkımızın bu vasıflarını uzun yıllar koruması dileklerimle. ( Değerli bilgilerinden dolayı arkadaşım Sn. Önder Ay’a teşekkürü bir borç bilirim)

 

Mulakat Irkı Güvercinler

Makaracı ırklarımızdan biridir. Ülkemizde “Mülakat” adı ile tanılan bu güvercinler dünya üzerinde, “Mülakat Roller” ve “Mulakat Roller” adı ile bilinmektedirler. Mülakatın çubuklu olan tipine Afyon ilimizde “Aprak” adı verilmektedir. Mülakat, Arapça’da birleşme, uzlaşma, görüşme anlamına gelen bir kelimedir. Bu ırka mülakat adı verilmesinin nedeni, Bursa (oynar) ırkımız ile, yabani güvercinlerin (Columba livia) ya da farklı makaracı güvercin ırklarının eşleştirilmeleri sonucu geliştirilmiş olduğu düşünüldüğü içindir. Bu konuda elimizde kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı yetiştiriciler ise bunun aksi görüştedirler. Eğer böyle bir melezleme yapılmışsa yeni ırkın isim olarak Arapça bir ad taşıması bu birleşmenin muhtemelen Osmanlı devleti dönemlerinde gerçekleşmiş olduğunu düşündürmektedir. Uçuş yeteneklerinin artırılabilmesi için yapılan bu tür melezlemeler belli bir süre sonra ortaya farklı bir ırkın çıkmasına neden olabilmektedir. Günümüzde Mülakat ırkı, Bursa güvercinlerine yakın akraba olan ancak bu ırktan tamamen farklı ayrı bir ırktır. Bazı yetiştiricilerimiz Mülakat ırkını, Bursa ırkının bir renk çeşidi gibi algılamaktadırlar. Bu kesinlikle doğru bir tanımlama değildir. İki farklı ırkı alıp birbiri ile kırdıktan sonra ortaya yeni bir güvercin tipi çıkarmayı becerebildiysek, bu yeni tip eşleştirdiğimiz ırklardan birinin renk tipi olarak algılanamaz. Bu iki ırk akraba olmakla birlikte ayrı genetik yapılara sahiptir.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Mülakatlarda kuyruk telek sayısı 12 tanedir ve kuyruk üzeri yağ bezesi bulunur. Bu açıdan Bursa ırkımıza benzer. Nadiren 14 kuyruk telek sayılı mülakatlara da rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra Bursa ırkının kendine özgü fiziksel özelliklerinin bir çoğu Mülakatlarda bulunmaz. Kafa biçimi, gaga biçimi ve rengi, vücut biçimi gibi bir çok temel özellik Mülakatlarda farklıdır. Ayrıca Mülakatlarda ayaklar biraz daha kısa olur. Kısa ayaklı olması mülakatlarda bir tercih nedenidir. Bursa ırkında ise ayaklar daha uzundur. Kanatlarını kuyruk üzerinde taşıyan bu ırkımızda, kanatlarda 7 ye 7 formu ve kuyruk teleklerinde ise tamamının beyaz olması tercih nedenidir. Kırkanatlık ve kuyruk teleklerindeki siyah tüyler istenmeyen özelliklerdir. Gagaları beyaz olanlar ve lekesiz olanları daha çok tutulurlar. Vücutlarının ufak olması istenilen bir durumdur. Mülakatlarda gözler birbirinden farklı olabilmektedir. Gözlerden biri açık diğeri koyu olabileceği gibi, her ikisi de koyu olabilir. Mülakatların kanatlarının üzerinde iki sıra kalem (şerit) bulunur. Kanat ve kuyruk teleklerinin beyaz olması gerekir.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Mülakat ırkı bugün sayıca çok azalmıştır. Daha önceleri yaygın olarak yetiştirildikleri Bursa ili ve çevresi ile İstanbul’da artık çok az rastlanmaktadırlar. Mülakat ırkımız da makaracı ırklarımızdan biridir. Uçarken makara yapma özelliklerinin iyi olduğu belirtilmektedir. Diğer makaracı ırklarımız gibi uzun ve yüksek uçma özelliklerine sahiptirler. Çabuk ve süratli yükselebilme özellikleri ile daha alçak mesafelerde makara yapabilmeleri dikkat çekicidir. Yuvasına bağlılıkları, pırıltıya duyarlı olmamaları ve uzak mesafelerden yuvalarını bulabilmeleri mülakatları değer verilen bir ırk haline getirmiştir. Bu özellikleri ile diğer makaracı ırklarımızdan ayrı bir yere sahip oldukları söylenebilir.

RENK ÇEŞİTLERİ

Mülakatlarda temel renk mavidir. Ancak mavinin farklı tonları bulunmaktadır. Mülakat renklerini 4 ana başlık altında toplayabiliriz.

1) Koyu mavi (Dumanlı)
2) Açık mavi (Nalbant)
3) çinili (Çakmaklı, Kirli)
4) Zeytuni

Nalbant olarak adlandırılan renk tipinde genellikle kafayı tam ortadan ikiye ayıran bir hat bulunur. Bu hattın bir yanı mavi diğer yanı beyazdır. Ayrıca bu güvercinlerde karın altı da büyük oranda beyaz olur. Kestane biçimli olarak nitelendirilen kafa şekline sahiptirler. Alın yapıları diğer mülakatlara göre biraz daha çıkıktır. Nalbantlarda gözler açık renklidir

Oryantal Makaracı (ORİENTAL ROLLER)

GENEL BİLGİLER VE ADLANDIRMA Oryantal makaracının kaynağı, batıda “Asiaminor” olarak bilinen Anadolu’dur. Bu güvercinler, Ortadoğu ve Asya ülkelerinden, bugünkü Hindistan, İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkeler tarafından eskiden beri yetiştirilmişlerdir. Bu ülkelerin bir çoğu eskiden Osmanlı Devleti toprakları içersinde bulunuyorlardı. Kökeni çok eskilere dayanan bu ırk, dünyada bugün bulunan bir çok roller ırkının atası olarak kabul edilmektedir. Bugün dünya üzerinde bulunan makaracı ırklar elde edilirken Oryantal makaracının kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bu güvercinler için yurt dışında kullanılan “Oriental roller” adlandırması ilk kez 1876 yılında İngiltere’de kullanılmış bir tanımlamadır. Avrupa ülkeleri, Avrupa kıtasının doğusunda kalan Asya ülkeleri için “Oriental” (Doğu) kelimesini kullanmaktadırlar. Bu nedenle bu ırkımızı da “Oriental roller” olarak adlandırmışlardır. “Oriental roller” kelime anlamı olarak “Doğulu makaracı” anlamına gelmektedir. Osmanlı devleti döneminde ülkemizde bu güvercinlerin nasıl adlandırıldıklarını şu an için bilemiyoruz. Türkiye’de bu ırk için bugün Oryantal makaracı adlandırmasını kullanıyoruz.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Genel görünüş olarak Oryantal makaracılar orta büyüklükte güvercinlerdir. Kuşun duruş şekli önemlidir. Vücut sert, dik ve orta yükseklikte durmalıdır. Kafaları kubbe biçimli düzgün yuvarlaktır. Alın orta yükseklikte biraz geniş biçimli ve hafif öne çıkıktır. Boyun orta uzunluktadır. Göğüs geniş biraz ileri doğru çıkık ve gergindir. Bacaklar orta uzunlukta, koyu kırmızı ve kesinlikle paçasızdır. Bu güvercinlerde ön tepe ya da arka tepe bulunmaz. Kanatlar kuyruk altında taşınır. Kuyruk geniş ve yay biçiminde açıktır. Kuyruk telek sayısı 14-18 arasında değişir. Kafa ve kuyruk arasında kuşun bel kısmında düzgün bir oyukluk bulunmalıdır.

Kanatlar:

Fiziksel anlamda en belirgin özellikleri, “düşük kanatlı” olarak tanımlanan şekilde, kanatların kuyruk altında taşınmasıdır. Ülkemizde bulunan makaracı ırklar içersinde bu özellik sadece Oryantal ve İzmir makaracılarında görülmektedir. Bazen Trakya makaracılarının da kanatlarını kuyruk altında taşıdıklarına rastlanmakla birlikte bu genel bir özellik değildir ve bu kuşun kırma olduğu anlamına gelir. Kanatlar kuyruk altında taşınmakla birlikte yere değmemeli ve yerde sürünmemelidir. Kanatlarını yerde sürükleyen bir kuş ciddi şekilde değer kaybeder. Aynı şekilde kanatlarını kuyruk üzerinde taşıyan kuşlar ise tamamen değersiz olarak görülürler. Kuyruk yukarı doğru hafif dik bir biçimde durmalıdır. Burada dikkat edilecek nokta kuyruk ile boyun arasındaki çukurluk kısmın tatlı bir yay biçiminde olmasıdır.

Kuyruk:

Kuyruk telek sayısı genellikle 14–18 arasında değişmektedir. 20 ye kadar olan telek sayısı normaldir ve standartlar içindedir. Bu güvercinlerin en önemli karakteristik özellikleri 14 den fazla kuyruk teleğine sahip olmalarına karşın kuyruk üstü yağ bezesi bulundurmamalarıdır. Kuyrukları normalden biraz daha uzun olur. Ancak kuyruğun uzunluğu, kanat uçları ile aynı hizada olmalıdır. Uzun kuyruklularda, kuyruk ve boyun arasındaki yay şeklinde olması gereken çukurluk düzgün oluşmayacağı için kuşun formu bozulmaktadır. Bu güvercinlerin kuyruğunun orta kısmında “çatal” tabir edilen kuyruk tüyleri bu cinsin bir özelliği olarak yorumlanmaktadır. Aynı şekilde kuyruk tüylerinin iç kısma kapanması dikkat çekici bir özelliktir. Kuş normal dururken kuyruğun genişliği aşağı yukarı omuz genişliğine eşit olmalıdır. Daha geniş kuyruklar da ilgi çekmekle birlikte çok geniş kuyruk fazla tercih edilmez.

Gaga ve göz rengi:

Oryantal makaracılarda göz ve gaga rengi konusunda fazla saplantılı olunmamasında yarar vardır. Ancak koyu ve alacalı gözler tercih edilmezler. Bu güvercinlerde gaga ve göz rengi açık renk olmaktadır. Bunun yanı sıra gaga ucundaki zikir denilen siyahlık, siyah renk kuşlarda uygun karşılanmaktadır. Tırnak ve gaganın aynı renk olması gerekir.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Oryantal makaracılar, makaracı ırklar içersinde farklı performansları ve fiziksel yapıları ile dikkati çekmektedirler. Uçuş özellikleri diğer makaracı ırklara benzemektedir. Yüksek ve uzun uçuş özellikleri bulunur. Bu güvercinler iyi bir eğitimle çok iyi uçma ve iyi makara yapma özelliklerine sahip olabilirler. Bu güvercinler uçurulduklarında daireler çizerek yükselirler. Belli bir yüksekliğe geldiklerinde çoğu kez kanatlarını birbirine vurarak ses çıkartırlar ve arkasından makara yaparak aşağıya düşerler. Aşağıya düşüşleri sırasında kendilerini sıkmazlar. Makara hareketleri taklalar atarak ve yine daireler çizerek gerçekleşir. Makara hareketini geliştirme süreleri kuşun durumuna göre kısa yada uzun bir zaman alır. Bazen hiç makara yapmayan kuşlara da rastlanır. Ancak bu kuşların yavrularında makara yapan kuşlar bulunabilir.

ORYANTAL MAKARACILARDA GÖRÜLEN RENK TİPLERİ

Oryantal makaracılarda değişik renk tipleri bulunmaktadır. Siyah, beyaz, kırmızı, sarı, mavi, kahverengi gibi temel renklerin yanı sıra bu renklerin beyazla karışımı şeklinde alacalı, çilli renk tiplerine de rastlanmaktadır. Bademli (Almonds), kurşuni-gri (Grizzles) gibi farklı renk tiplerini bu güvercinlerde görebilmek mümkündür. Görülen bütün renk tiplerini şu şekilde sıralayabiliriz. Aşağıdaki renk tiplerinin yanı sıra kırmızı beyaz kanatlı, siyah beyaz kanatlı ve çakmaklı beyaz kanatlı renklere de rastlamak mümkündür. Ayrıca kuşun cinsiyetine ve yaşına bağlı olarak renk yapısı kendi içinde bazı değişiklik gösterebilmektedir.

1) Siyah: Kuşun bütün vücudu düz renk siyahtır. Kanatlar üzerinde şeritler bulunmaz.

2) Beyaz: Kuşun bütün vücudu düz renk beyazdır. Kanatlar üzerinde şeritler bulunmaz.

3) Kırmızı: Kuşun bütün vücudu düz renk kırmızıdır. Kanatlar üzerinde şeritler bulunmaz.

4) Sarı: Kuşun bütün vücudu düz renk sarıdır. Kanatlar üzerinde şeritler bulunmaz.

5) Mavi (Küllü): Kuşun bütün vücudu koyu ton bir mavidir. Kanat üzerleri şeritlidir.

6) Siyah Çilli (Siyah benekli, siyah kaplan): Hakim renk beyaz olup siyah benekler bütün vücuda yayılmıştır. Makbul kabul edilen bir renk tipidir.

7) Gümüşi Çilli (Gümüşi benekli, Gri kaplan): Hakim renk gümüşi gri olup gri benekler bütün vücuda yayılmıştır. Makbul kabul edilen bir renk tipidir.

8) Kırmızı Çilli (Kırmızı benekli, Kırmızı kaplan): Hakim renk beyaz olup kırmızı benekler bütün vücuda yayılmıştır.

9) Çakal (Çok renkli): Bütün açık ve koyu badem renkleri vücudun her tarafına dağılmıştır. Bu güvercinlerde kanat ve kuyruk tüyleri sarı, siyah ve beyaz olarak görülebilir. Bu renkte kalıtım çekinik bir karakter izler. Yani yavrular ana ya da babanın özelliklerine benzemeyebilir.

10) Şekeri (Koyu zeytinli veya açık kırmızı)

11) Zeytini (Kara pal)

12) Limoni (Zavrak)

13) Sabuni (Gök veya açık mavi)

Not: Bu yazının hazırlanması sırasında verdiği bilgilerden dolayı Çorlu/Tekirdağ’dan değerli yetiştiricimiz Tayyar Başaran’a teşekkür ederim.

 

Selçuklu Irkı Güvercinler

“Selçuklu”, “Selçuk” ya da Konya’da halk arasında söylendiği şekliyle “Enseli” veya “Saraylı” olarak adlandırılan bu güvercinler, bir zamanlar Anadolu Selçuklu devletine başkentlik yapmış bulunan Konya yöresine özgü yerel kuşlardır. Buradaki “ense” sözcüğü kuşun kuyruk bölümü için kullanılmaktadır. Bu ırkımız dünyada, “Seljuk Fantail”, “Seldjucken tümmler” gibi adlarla bilinmektedir. 1200’lü yıllarda yaşadığı bilinen Hz. Mevlana Celaleddin Rumi’nin de bu kuşlardan beslediği menkıbelerde kayıtlıdır. Sonradan onu izleyen çelebiler de bu kuşlardan yetiştirmişler ve ırkın korunup ıslah edilmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Anadolu Selçukluları döneminde bu güvercinlerin Konya’da Selçuklu saraylarında yetiştirildiği ve koruma altında tutuldukları bilinmektedir. Saraylı adlandırması buradan gelmektedir. Selçuklu devleti sonrası birkaç zengin aile tarafından soyu titizlikle devam ettirilen ve satış ya da hediye de dahil olmak üzere hiçbir şekilde dışarıya verilmeyen bu kuşların, Osmanlı sarayına gelmesi oldukça sonra gerçekleşmiştir. 1635 yıllında Evliya Çelebi İstanbul’a ilişkin anlatılarında, İstanbul’da bulunan güvercin çeşitlerini sayarken Selçuklu güvercinlerinden hiç bahsetmemektedir. Gerçekten de bu güvercinlerin Osmanlı sarayına gelişi, 1875 yılından sonra II. Abdülhamid’in Padişahlığı döneminde olmuştur. Bu güvercinlere, Konya dışında fazla rastlanmaması bu ırkın Anadolu’ya, Anadolu Selçukluları ile girmiş bir ırk olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Gerçekten de Selçuklu minyatür resimlerinde bu güvercin türüne çok rastlanması bu konuda söylenenleri desteklemektedir. Ayrıca Konya’nın Osmanlı dönemine ait bilgiler veren en eski kuşçularının sözlü anlatımları da bu konuyu doğrular niteliktedir.

SELÇUKLU GÜVERCİNLERİ SÜRATLE YOK OLUYOR

Selçuk güvercinleri tüm ülke genelinde yaygın olarak yetiştirilmedikleri için fazla tanınmamakta ve özellikleri iyi bilinmemektedir. Hatta, Konya Belediyesi’nin hazırladığı web sayfasında Konya’da güvercin yetiştiriciliği ile ilgili uzun bir yazı yer almakla birlikte, Selçuk ırkından hiç bahsedilmiyor olması çok düşündürücü ve kaygı vericidir. Konya’da bu ırkı yetiştiren eski güvercin meraklılarının giderek azalmakta olması, konuyu daha da vahim hale getirmiştir. Günümüzde bu ırkın geleceği ciddi bir tehdit altındadır. Bu nedenle kesin olarak korunması gerekmektedir. Son yıllarda bu ırka ait bazı kuşlar yurt dışına çıkartılmış ve üretilmişlerdir. Ancak yurtdışında da yaygın değildir ve ırkın orijinal formu korunamamıştır. Bu konuda bir Alman kaynakta verilen bilgiye göre, bir çift 1982’de Nurnberg’de bir gösteride, diğer bir çift ise, 1991 yılında Stuttgart’ta bir gösteride görülmüştür. Bu ırkın Konya dışında fazla bilinmiyor ve yetiştirilmiyor olmasının, Selçuklu döneminde bu ırkın korunabilmesi için yoğun bir çaba harcanmış olmasından kaynaklandığını ve hatta Konya dışına çıkarılmasına yasaklar getirilmiş olabileceğinden ileri geldiğini düşünüyorum. Osmanlı döneminde de Konya’da bu ırkın korunabilmesi için gerçekten de çok yoğun bir çaba harcanmıştır. Osmanlı devletinin son dönemlerinde bu güvercinlerin ıslahının, Konya’da ünlü kuşçuların kolektif çabası ile gerçekleştirilmeye başlanmış olması dikkate değer bir durumdur. Konya geleneğinde eskiden “fenfene” adı verilen ve davetlilerin her birinin bir malzeme getirerek katıldığı büyük ziyafetler düzenleniyordu. Bu ziyafet sonrası kuşlar odanın ortasına yayılan ve “sofraaltı” denilen bez yaygının üzerine çıkartılıyorlardı. Hangi kuşun hangisi ile eşleştirilmesi gerektiğine bütün kuşçuların ortak görüşü ile karar veriliyordu. Bu olayın ırkın ıslahı açısından çok önemli bir işlevi olduğu kesindir. Bir başka bilgi ise, Konya’nın eski zenginlerinden Deli Hacı Ali’nin oğlu olarak bilinen bir kişinin Elinden kaçırdığı bir akkuyrukkara için, bunu yakalayan kişiye bir manda vererek geri almasıdır. Böylece kuşunun damarını koruyabilmiştir. Bütün bunlar, Selçuklu güvercinlerine zamanında nasıl değer verildiğinin bir göstergesidir. Bugün ilgisizlik ve kayıtsızlık yüzünden bu kuşların soyunun tükenme noktasına gelmiş olması gerçekten acı vericidir. Konya’da bu güvercinleri yetiştirdiği bilinen en ünlü kuşçular Çelebilerden yetişmişlerdir. bu insanlar, konaklarda, yaz mevsimlerinde de Meram’daki sayfiye evlerinde Selçuk kuşları yetiştirmişlerdir. Bu kişilerden başlıcaları, Rafet zade Hüseyin efendi, Hacı Kamil Çelebi, Büyük Selahattin, Küçük Selahattin Çelebiler, Hüsamettin Çelebi, Mehmet Bahattin Çelebi, Tarikatçi Cemal Çelebi ve oğlu Eyyüp Çelebi ve Arif Çelebilerdir. Bunların dışında, İbrahim Babadağ, Hacı İsmail Dayı, ünlü saz sanatçısı Latif Çavuş sayılabilir. Ayrıca aile olarak Nakıp zadeler, Mecidiye zadeler gibi Konya’nın tüm aristokrat ailelerinin hep kuşları ve kuş bakıcıları olduğu bilinmektedir. Bunlardan başka Rum ve Ermeni kökenli vatandaşlarımızdan da kuş meraklıları çoktu. Yusuf Şar’ın çocukları, Soğuklu adı ile bilinen Rumlardan Sarafyan, Solakyan, Kazaros, Sofoklis. Katip adıyla tanılan başka bir Rum’un çok güzel kuşlara sahip olduğu anlatılmaktadır. Ancak bu kuşlardan bahsedildiğinde, Konya’da Avukat Mehmet Ali Apalı’nın adını ve yerini bilmeyen yoktur. Bugün torunlarının kuşçuluğa devam ettiği bilinmektedir.

FORM ÖZELLİKLERİ

Selçuk güvercinleri bir form ırkıdır. Görünüş ve renk özellikleri her zaman ön plandadır. Bu nedenle uçuş için salıverilmezler, yuva içinde ve bahçede beslenirler. Uçurulduğunda fazla uzaklaşmaz yuva etrafında bir kaç tur atarlar. Bu kuşlarda düz oyun tabir edilen tarzda uçarken tek takla atma şeklide oyun görülebilir. Oynayanları daha makbul kabul edilmekle birlikte oynamayanları da değer yitirmezler. Selçuk kuşlarının kendilerine özgü tipik bir formları vardır. Her şeyden önce ufak yapılı kuşlardır. Kuşçular özellikle ufak yapılı olanlarını tercih ederler. Kuşçular arasında “bir esnek” tabir edilen ve baş parmak ile onun yanındaki parmağın “u” biçiminde yaklaşık 8 cm açılarak oluşturulan bir ölçme şekline göre, Selçuk kuşlarının göğüs ve anüs arası uzunluklarının bir esnek olması uygundur. Bir esnek ölçüsüne bağlantılı olarak Selçuklu kuşlarının beli kısa olanları tercih edilir. Bu kuşların gövdeleri topak bir görünümdedir. Göğüsleri hafif bombeli ve yuvarlaktır. Kafa biraz geriye doğru durur. Bu duruş şekline Arap atlarının duruş şekline benzetilerek, “kısrak kafa” denilmektedir. Boyun fazla uzun değildir. Orta uzunlukta ve kalınlıkta bir gaga yapıları vardır. Ağız yapıları çekkindir (geniş). Gözler, geniş göz tabir edilen tarzda, büyük ve yuvarlak olup, göz çevresi halkası geniştir. Göz çevresi halkası beyaz ya da ayva sarısı tondadır. Göz rengi beyaz, siyah, mavi veya hafif kızılımsı olabilir. Bazen gözün içinde “nergiz” olarak tabir edilen kırmızı çizgiler görülebilir bu özelliği olanlar fazla tercih edilmezler. Ayaklar kısa paçalıdır. Paçasız olanları yoktur. Bu kuşlar takkalı ya da takkasız olabilirler. Takkalı olanlarda arka takka, kulaktan kulağa uzanır. En dikkat çekici özellikleri ise kuyruk yapılarıdır. “Ense” adı verilen kuşun kuyruk bölümü geniş olmalıdır. Bütün Selçuklu kuşları enseli olurlar. Kuyruk, “deste” ya da “top” kuyruk tabir edilen tarzda yukarı kalkık ve üçken biçimdedir. Bazen “köprülü ense” tabir edilen tarzda kuyruğun yarım daire biçiminde olma haline de rastlanır. Kuyruk şekli, aynı Tavus ırkı güvercinlerde olduğu gibi hafif yukarı doğru ve yelpazemsi bir görüntüdedir. Kuyruğun yukarı kalkık halde duruyor olması tercih nedenidir. Kuyruk telek sayıları normal güvercinlere göre çok daha fazladır. Bu sayı en az 24–26, en çok ise 36 olabilmektedir. Kuyruk biçimine göre, değişik adlarla adlandırılırlar. Kuyruğun görünüm olarak biçimi, içi dolu veya içi açık tarzda olabilir. Bu özelliğe göre Selçuklu kuşları iki gruba ayrılarak değerlendirilirler. İçi dolu olanlarda telekler alt alta dizili biçimdedirler. Buna “kılıncına dolma” adı verilir ve tercih nedenidir. Kuyruk teleklerinin içi açık tarzda ise yani telekler alt alta değil de birbirine açılı olarak dizilmişlerse buna “açık ense” adı verilir. Açık enselerde, kuyruğun içi boştur. Bunun yanı sıra, kuyruğu tanımlamak için kullanılan, “Sokma kuyruk”, “Dalma” gibi tabirler de bulunmaktadır.

TERCİH EDİLEN ÖZELLİKLERİ

Uçarken tek takla şeklinde oynayanları, kulaktan kulağa takkeli olanları, iri ve yuvarlak başlı olanları, kısa kalın ve beyaz ağızlı olanları, uzun ve geriye doğru boyunlu olanları, beli kısa olanları, “kısrak kafa” tabir edilen baş ve gaganın vücuda doğru kavisli olanları, bir esnek boylusu, göz çerçevesi geniş olanı, göz akı beyaz ve içi kılcal damarsız olanı, karın altında pamuk yani beyaz tüy olmayanı, kılıncına dolma ense olanı, kuyruk telek sayısı çok olanı, kuyruğunun duruş şekli kafaya değecek şekilde duranı kuşçular arasında tercih edilmektedir.

SELÇUKLU GÜVERCİNLERİNDE RENK ÇEŞİTLERİ

Genel olarak kabul edilen yaklaşıma göre, Selçukluların Anadolu’ya gelirken Orta Asya’dan sadece düz beyaz, düz siyah ve gök renklerine sahip güvercinler getirdikleri düşünülmektedir. Bugün görülen farklı renklerin Anadolu’da yapılan ıslah çalışmaları sonrası geliştirildiği bilinmektedir. Günümüzde bu güvercinlerde rastlanan ana renkler, şu şekilde adlandırılmaktadır ; Ak, Kara, Gök, Çopur, Akkuyrukkara. Bunlara ek olarak Pal ve Ala olarak adlandırılan renklerde vardır.

AK

Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir renktir. Bu renk kuşların özelliği bütün vücutlarının beyaz renk olmasıdır. “Enseli ak” olarak da adlandırılmaktadırlar.

KARA

Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir renktir. Bu renk kuşların özelliği bütün vücutlarının siyah renk olmasıdır. “Enseli kara” veya “Enseli zidgara” olarak da adlandırılırlar. Geniş ve beyaz gözlü olanları makbuldür.

GÖK

Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir renktir. Bu kuşların genel rengi açık göktür. Yani vücut açık mavi ve gri karışımı bir tondadır. “Enseli gök” olarak da adlandırılmaktadır. Renkleri külümsüye (daha koyu gök rengi) yakın olanlar ve üzerlerinde beyazlık bulunanlar beğenilmezler. Selçuklu güvercinlerinde, gök renginde kanatlar üzerinde kalem (şerit) bulunmaz. Bu renk silik tabir edilen bir yapıdadır. Kuyruk teleklerinde yatay olarak uca doğru bir sıra şerit olabilir. Kanat telek uçları ile kuyruk uçları koyu tonlu olanlar daha makbuldürler. Gözleri boncuk mavi olanlar değerlidir. Gözleri kızıl olanlar makbul değildir. Gök rengini geliştiren ve ıslah eden kişi, “Akkipriğin dayı” adı ile bilinen ünlü kuşçu Hacı İsmail Ağadır. Elimizde bulunan bugün bile “Dayı cinsi” diye anılmaktadırlar.

PAL

“Enseli pal” adı ile de anılır. Ak ile gökün eşleşmesi ile ortaya çıkabildiği gibi, çopurla çopurun eşleşmesi sonucu % 80 oranında ortaya çıkmaktadır. Bu kuşlarda renk beyaz ile gök karışımıdır. Vücuda hakim olan genel renk külümsüdür. Kuyruk genellikle süt beyaz olur. Renk karışımı vücudun herhangi bir yerinde olabilir. Selçuklu güvercinleri bir form kuşu olduklarından bu kuşlarda renk çok önemlidir. Bu nedenle pal rengi kuşlara hiç değer verilmez. Hatta bir çok eski kuşçu bu rengi Selçuklu güvercin renkleri içinde saymamaktadırlar.

ALA

“Enseli ala” adı ile de anılır. Ak ile karanın çiftleştirilmesinden elde edilen bir renk kombinasyonudur. Ala kavramı güvercinlerde genellikle karışık renkli olma durumunda kullanılmaktadır. Güvercinlerde baş, vücut, kanatlar ve kuyruk gibi vücudun temel bölümlerinin birbirinden farklı renkte olması ve bunun düzenli dağılması ise ayrı bir renk gibi algılanabilir. Selçuklu güvercinlerinde, kafanın siyah ve siyah rengin boyuna kadar indirmeli olması, sırtın siyah ve beyaz olması, kuyruğun ise süt beyaz olması durumunda bu kuşlara ala denilmektedir. Alalar genellikle çakır gözlü olurlar. Kuyruk biçimleri ise açık ensedir.

ÇOPUR

Selçuklu ırkı güvercinlerde yapılan ıslah çalışmaları sonucu Osmanlı döneminde geliştirilmiş bir renktir. Bu kuşlarda baş rengi açık göktür. Yani kuşun baş kısmı hafif kül rengi ve grimsi bir tondadır. Bu renk boyunda kesme yapar, yani burada biter. Bitiş noktasından itibaren beyaz renk başlar. Eğer gök ton boyuna doğru indirme yapıyorsa tercih edilmez. Kafaya hakim olan gök ton üzerinde bazen, “çakal” olarak adlandırılan ve kuşun gagasının üzerinden başlayıp kafasının ortasına kadar devam eden düz ve beyaz bir hat bulunabilir. Bu çopur renginde makbul olarak kabul edilmektedir. Özellikle kuşun bel kısmında gök ton renk bulunmaması gerekir. Kuşun bel kısmı da beyaz olmalıdır. Vücuda hakim olan genel renk beyazdır. Ancak kanatlar, füme olarak adlandırabileceğimiz bir tonda koyu gri ve siyaha yakın bir renkte olurlar. Kanat üzerinde iki sıra kalem bulunur. Kanat uçları koyu zeytuni tonda olan çopurlar daha değerli olarak kabul edilirler. Çopurlarda bazen kanatta “çallı” adı verilen beyaz teleklere rastlanabilir. “Çallı çopur” olarak adlandırılan bu tür çopurlar değersiz kabul edilirler. Çopurlarda kuyruk tamamen beyazdır. Ancak “karakuyruk çopur” olarak adlandırılan siyah kuyruklu çopurlar da bulunmaktadır. Kuyruk biçimi, kılıncına dolma ya da açık ense kuyruk olabilir. Çopurlar da göz rengi çakırdır. Çakır göz, mavi hareli ya da bej hareli olabilir. Çopur bir güvercinin bir gözü, siyah diğer gözü çakırdır. Çakır olan gözün ise yarısı çakır, yarısı siyahtır. Çakır kısım gözün altında, üstünde veya yan tarafında bulunabilir. Çopur, ak ile gökün eşleştirilmeleri sonucu geliştirilmiş bir renk türüdür. Ak ile gök eşleşmesinden, çopur, karakuyruk çopur ve gök renkleri elde edilmektedir. Çopur ile çopurun eşleştirilmesinden ise, %80 pal, %15 çopur, %5 ak elde edilmektedir. Çopur rengini ıslah ederek geliştiren ve bu renge hayran olduğu bilinen kişi, Elifin İbrahim Babadağ’dır. Çopur renginin devamını ömrünün büyük bir bölümünde Konya’da Hacı Nafizlerin konağında kuşçubaşılık yapmış olan bu kişiye borçlu olduğumuz söylenebilir.

II. ABDÜLHAMİD’İN ÇOPURLARA OLAN İLGİSİ

Çopura ait ilginç bir bilgi daha bulunmaktadır; Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in şehzadeliğinden beri kuşlara merakı olduğu bilinmektedir. Padişah olduktan sonra 1876–1909 yılları arasında 33 yıl ülkeyi yönetmiştir. Padişahın kuşçu başılığını yapan Osman Efendi, milli futbolcularımızdan Şükrü ve Rüştü beylerin dedeleridir. Bu dönemde Osmanlı Sarayında Osman Efendiye bağlı olarak çalışan 32 kuşçu daha bulunmaktadır. Bu kuşçulardan biri de Konya’lı Nakip zadelerden Rıza Efendidir. II. Abdülhamid, Selçuklu kuşlarının güzelliğini duymuş ve Rıza Efendiyi Konya’ya göndererek, bu kuşların tüm çeşitlerini toplayarak İstanbul’a saraya getirmesini emretmiştir. Bunun üzerine Rıza Efendi Konya’ya gelerek Padişahın emrini yerine getirmiş ve kuşları toplayarak İstanbula gitmiştir. Padişah gelen kuşlar içersinde en çok "takkeli çopur" tabir edilen rengi beğenmiş ve bu renkten daha fazla getirmesi için Rıza Efendiyi tekrar görevlendirmiştir. Ancak Rıza Efendi bu renkten sadece üç tane daha bularak İstanbul’a geri gelmiştir. Hatta söylenenlere göre Padişah Selçuklu kuşlarının güzelliklerini gördükten sonra elinde bulunan yabancı kuşları elden çıkartmış ve Konyalılardan yetiştirmek isteyenlere ücretsiz olarak verilmek üzere, bu kuşları Konya’ya göndermiştir. Bu kuşlar, o dönemde kendisi de ünlü bir kuşçu olan, Konya Polis Karakolunda görevli Baş Komiser Bendelli İbrahim Efendi aracılığı ile Konyalılara bedelsiz olarak dağıtılmıştır. Gerçektende o döneme ait Osmanlı arşivi kataloglarında bu bilgileri doğrular belgeler bulunmaktadır. Bu arşivde yapmış olduğum araştırmada Konya ile İstanbul sarayı arasında güvercin alış verişinin oldukça canlı olduğunu gösteren çeşitli belgelere rastladım. 1883 tarihli bir belgede Konya’dan İstanbul’a gönderilecek güvercinlerin, Yüzbaşı İbrahim Ağa’ya teslim edilişine ilişkin bir belge bulunmaktadır. 1893 tarihli bir belgede, Konya’dan melez olmayan güvercinler istenmektedir. 1899 tarihli başka bir belgede ise, Konya ahalisinden arzu edenlere dağıtılmak üzere 195 çift güvercinin İstanbul’dan gönderildiği belirtilmektedir. Konya halkına bedelsiz olarak dağıtılan kuşlar bu güvercinler olmalıdır.

AKKUYRUKKARA

Selçuklu ırkı güvercinlerde yapılan ıslah çalışmaları sonucu Osmanlı döneminde geliştirilmiş bir renktir. Bu kuşlarda gövde ve kanatlar siyah renkli kuyruk ise tamamen beyazdır. Ak ile Karanın eşleştirilmesi sonucu uzun zaman içinde geliştirilmişlerdir. Bu eşleşmeden, ala, mavrullukara, akkuyrukkara, olarak adlandırılan renklerde kuşlar elde edilmektedir. Mavrullukara, kuyruğu siyah ve beyaz karışık renkli olan akkuyruk karalara verilen bir isimdir. Bunun yanı sıra, yanı telli, böğrü telli ve üstü telli kara gibi adlarla belirtilen tüy ve telek renk özellikleri ile de karşılaşılabilmektedir. Osmanlı döneminde bu ırkın ıslahı üzerine çalışan kişi, Rafet Çelebi’nin oğullarından Hüseyin Çelebi’dir. Dolayısıyla Akkuyrukkara rengini bu kişiye borçlu olduğumuz söylenebilir. Akkuyrukkaralar takkalı ve takkasız olabilir. Kulaktan kulağa takkalıları daha değerli kabul edilirler. Kuyruk biçimi açık ense ya da kılıncına dolma olabilir. Kılıncına dolma kuyruklar daha makbuldürler. Göz büyük ve çerçeveli olmalıdır. Göz renkleri beyaz, yeşil ve kızıl olabilir. Göz rengi beyaz olanlar tercih edilirler. Göz rengi kızıl olanlar, diğer enseli güvercinlerle bir karışımdan geldikleri için değersiz olarak görülürler.

SELÇUKLU GÜVERCİNLERİNİN BUGÜNKÜ DURUMU

Selçuklu güvercinlerinin bugünkü durumunu araştırmak üzere Konya’da yaptığım incelemede, bu güvercinleri günümüzde yetiştirenlerin hayli azaldığını, daha çok Konya’nın eski ve yaşlı kuşçuları arasında tercih edildiklerini gözlemledim. Bu güvercinleri bugün Konya’da yetiştirenlerin sayısı 10–15 kişi kadardır. Bu ırkın birey sayısının ise yaklaşık 200–250 kuştan oluştuğunu tahmin ediyorum. Sayılarının azalmasında yetiştirilme zorlukları ve yavru almaktaki güçlüklerin de payı büyüktür. Ancak asıl faktör, yeni nesil kuşçuların bu kuşların değerini anlayamamasından kaynaklanmaktadır. Konya dışında bu güvercinlerden ülkemizin herhangi bir yerinde bulunmamaktadır. Bir ara bazı kuşçuların Konya’dan alıp Eskişehir’e götürdüklerini Konyalı yetiştiriciler belirtiyorlar. Ancak bu ırkın Eskişehir’de bugün var olup olmadığı konusunda bir bilgiye sahip değilim. Konya’da her Pazar günü “muhacir pazarında” kurulan kuş pazarında genel olarak taklacı güvercinler satılıyor ve bol miktarda var. Selçuklu güvercinleri ise sadece 3 çift vardı. Bunlar ise form olarak oldukça bozuktular. Selçuklu güvercinlerinde dikkatimi en çok çeken şey, bu ırkın renk çeşitliliğinin azalmış olması oldu. Konya’da şu anda sadece gök ve akkuyrukkara renkleri var. Diğer renkler kalmamış. Başka bir anlatımla soyu tükenmiş. Soyu tükenen bu renkler, ak , kara, çopur, pal ve aladır.

NOT: Bu araştırmam TGYB web sayfasında Türkçe olarak ve “Turkhish Tumblers” web sayfasında ise İngilizce olarak yayımlandı. Daha sonra Almanya’dan Geflugel–Borse adlı güvercin ve kanatlı hayvanlar dergisinin editörü Remco de Koster, kendisinin de Selçuklu güvercinleri yetiştirdiğini bana bildirerek kuşlarının fotoğraflarını gönderdi ve bu araştırmamı dergilerinde Almanca olarak yayımlamak istediklerini bildirdi. Almanya’da da bu güvercinlerin yetiştirildiğini öğrenmek benim için sevindirici bir sürpriz oldu. Remco de Koster ile birlikte yaptığımız bir çalışma sonucu Selçuklu güvercinleri ile ilgili tanıtıcı bir makale Almanca olarak Geflugel–Borse dergisinin 24/2003 sayısında yayımlandı. Böylece bu ırkımızı elimizden geldiğince dünyaya tanıtabilmiş olduk.

TEŞEKKÜR: Konya’da yaptığım araştırmalar sırasında bana her türlü desteği veren, Selçuklu güvercinleri yetiştiricileri ile tanışmamı sağlayan, Konyalı değerli yetiştiricilerimizden Faruk Yılmaz’a ve bu kuşları Konya’da yetiştiren Salim Bekler’e verdiği bilgiler ve kuşlarının fotoğraflarını çekmem için sağladığı kolaylıklardan dolayı teşekkür ederim.

Şıhşelli Irkı Güvercinler

Ortadoğu ve tahminen İran kökenli olan bu güvercinler, ülkemizde “şıhşelli”, “çakşırlı” “çarçurlu”, “panda” ve “şirazi” gibi adlarla bilinirler. Çakşır, genellikle güneydoğu bölgemizde ince kumaştan yapılan ve daha çok erkeklerin giydiği şalvara verilen isimdir. Ancak aynı zamanda ayakları paçalı güvercinler için kullanılan bir tanımlamadır. Şirazi adlandırmasının İran’ın güneybatısında bulunan Şhiraz kentinden kaynaklandığı düşünülmekte ve bu güvercinlerin buradan köken almış olabilecekleri kabul edilmektedir. Şirazi adlandırması aynı zamanda Pakistan kökenli “Lahore” (Şinasi) ırkı için de Pakistan’da kullanılan bir addır. Bu güvercinlerimiz dünyada ise, “Shaksharli”, “Shaksharli Tumbler” “Sherazie” ve Almanya’da da “Schirastümmler” adı ile tanınırlar. Ortadoğu ülkelerinde ve Türkiye’de uzun yıllardır yetiştirilen ve bilinen bir ırk olan Şıhşellilere, Lübnan’da “Sheik Shalli” adı verilmektedir. Arapça’da “Sheik” kelimesi, Türkçe’deki Şeyh kelimesi ile eş anlamlıdır ve İslamiyet öncesi Arap topluluklarında kabile reisi anlamına gelmektedir. İslami dönemde ise aynı kelime tarikat başkanları için kullanılmıştır. “Shalli” kelimesi ise gene Arapça’da güvercin sürüsü anlamındadır. Sheik Shalli ise, buradan çıkarılacağı gibi, güvercinlerin en yetkin olanı, en iyisi gibi bir anlama gelmektedir. Şıhşelli ise bu kelimenin Türkçeleştirilmiş halidir. Şıhşelli ırkı güvercinler gerçekten de çok alımlı, gösterişli ve güzel kuşlardır. Osmanlı Devleti döneminden beri İran, Irak ve diğer Arabistan yarımadası ülkeleri ile iç içe yaşamış olan Türkler, bir zamanlar Osmanlı devleti sınırları içinde bulunan bu ülkelerin güvercinlerini uzun yıllardır yetiştirmektedirler. Bugün bile Türkiye ile Suriye, İran, Irak ve Lübnan gibi bölge ülkeleri arasında güvercin ticareti canlılığını korumaktadır.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Şıhşellilerde dışarıya hafif bombe yapacak şekilde çıkık bir alın kemiği vardır. Kafası düzgün ve yuvarlaktır. Gözler büyük değildir. Göz çevresi halkası belirgin olmaz. Göz rengi koyu kırmızı ve portakal tonlarında olabilir. Bu güvercinlerin orijinalinde takka ve perçem bulunmaz. Ancak ülkemizde bulunan çeşitlerinde perçemli olanları yaygındır. Perçemli olanlar bizde daha değerli olarak kabul edilmektedirler. Gaga orta büyüklükte ve hafif ince bir yapıdadır. Türkiye’de özellikle siyah renk kuşlarda gaganın üst yarısı siyah olup alt yarısı kemik rengi olan kuşlar bulunmaktadır. Bu kuşları ilk gördüğümde üst gagalarının siyaha boyandığını düşünmüştüm. Ancak sorduğumda boya olmadığını öğrendim. Bu kuşlar bizde daha güzel göründüğü için tercih edilirler. Ancak genel olarak açık renk gaga istenilen bir özelliktir. Kuşun vücudu orta büyüklüktedir. Dik duruş şekli ve geniş bir göğüs yapısı bu güvercinlerde dikkat edilen bir özelliktir. Bu güvercinler kanatlarını kuyruk üzerinde taşırlar. Ayaklar normal uzunlukta ve paçalıdırlar. Paçalar parmakları örtecek uzunlukta olmalıdır. Fazla uzun paça tercih edilmez. Paçaların ucunda “Parmak saçağı” adı verilen bir bölümün beyaz olması gerekir. Parmak saçağı beyaz olmayan güvercinler bir miktar değer kaybına uğrarlar. Şıhşellilerde renklerin vücuda dağılımı çok önemlidir. Renk dağılımı düzgün olmayan kuşlar tercih edilmezler. Bu güvercinlerde bütün vücut kuşun kendi renginde olur. Sadece kafa ve boyun ile parmak saçağı beyazdır. Kafadaki beyazlık, boyunu da kapsayacak şekilde aşağıya doğru iner ve göğüsün orta yerinde düzgün bir şekilde köşe yapıp biter. Kuş adeta başına ve omuzlarına beyaz bir şal örtmüş gibi durur. Ancak bu beyazlık üzerinde iki farklı leke bulunmalıdır. İlki “şapka” ya da “payam”adı verilen ve kuşun kafasının tam üzerinde bulunan küçük lekedir. İkincisi ise, “yanak yaması” adı verilen ve kuşun her iki yanağında simetrik olarak bulunması gereken lekelerdir. Bu lekeler kuşun rengi ile aynı renk olur. Lekelerin düzgünlüğü çok önemlidir. Şapka sadece kafa üzerinde kalmalı etrafa taşmamalı ve özellikle alına doğru yayılmamalıdır. Yanak yamaları ise gözlerin hemen altından başlayıp her iki yanakta düzgün ve simetrik olarak bulunmalı, fazla uzamadan kesilmelidir. Şapka ve yanak yamaları kesinlikle birbiri ile birleşmemelidir.

Lübnanlı yetiştiriciler yanak yamalarının kuşun orijininde olmadığını, Barbarisi adı verilen ırk ile (Bu ırk Türkiye’de Yaşmaklı adı ile bilinmektedir) yapılan kırılmalar sonucu sonradan oluştuğunu belirtmektedirler. Ancak günümüzde yanak yamaları bu güvercinlerin bir standardı haline gelmişlerdir. Özellikle sarı ve kırmızı renkler için bu kesin olarak geçerlidir. Şapka ve yanak lekesi bulunmayan güvercinler dünya standartlarına göre değer kaybederler. Bu durum özellikle şapkası olmayan güvercinler için çok daha kesindir. Ülkemizde yanak yamaları bulunmayan Şıhşelli güvercinleri yaygındır. Bu tiplerinin ırkın orijinaline daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Bu özellikteki kuşlar daha çok mavi ve siyah renklerde vardır. Hatta bu özellik bu renklerde aranılan bir nitelik haline gelmiştir. Şıhşelli ırkında kuyruk üstünün olduğu bölgenin beyaz olmasına dikkat edilmektedir. Burada yuvarlak biçimli beyazlık istenilen bir özelliktir.

RENK ÇEŞİTLERİ

Şıhşelli ırkı güvercinler farklı renklerde karşımıza gelmektedirler. Bu renkler, kırmızı, sarı, siyah ve mavidir. Bu 4 renkte beyazla kombinasyon halindedir. Sadece mavi renk güvercinlerde kanatlar üzerinde iki sıra şerit (kalem) bulunur. Diğer renklerde kanat üzerlerinde şerit yoktur. Mavi şeritlilerde şeritlerin koyu olması istenilen bir özelliktir. Ancak kuşun mavisinin açık tonda olması daha çok tutulmaktadır. Şıhşelli ırkı güvercinler bir form ırkıdır. Uçuş için yetiştirilmezler. Bu güvercinler uçurulduklarında fazla uzun uçmazlar ve birkaç tur atıp konma eğiliminde olurlar. Uçarken düz takla attıkları olur. Bu nedenle Avrupa’da taklacı kategorisinde değerlendirilirler. Ülkemizde yaygın olarak yetiştirildikleri Güneydoğu bölgemizde filo ırkları ile birlikte beslenirler. Ancak bu güvercinler filo uçucuları ile birlikte uçurulmazlar. Çünkü filo uçuşuna uyum gösteremezler. Bazen filonun inişi sırasında filoyu toparlamak için ya da filonun dikkatini yuva üzerine toplamak için uçuruldukları olur

Taklambaç Irkı Güvercinler

Ülkemizde yaygın olarak Konya’da yetiştirilen bir ırkımızdır. Konya’nın eski ve yerli ırkları arasında olup, Konya’ya Anadolu Selçukluları ile birlikte geldiği tahmin edilmektedir. Yaklaşık 1000 yıldır Anadolu’da tanılan ve bir ırkımız olup, Konya’da halk arasında “Pirinç dıkdık” adı ile de bilinmektedir. Buradaki dıkdık kelimesi gaga anlamındadır. Bu güvercinlerin gagaları küçük olduğu için bu ad verilmiştir. Günümüzde sayıları çok azalmıştır. Konya dışında neredeyse hiç görülmezler. Konya’da ise eski kuşçuların bazılarında bulunabilirler. Bu nedenle nesli tükenmek üzere olan bir ırkımız olup acil olarak korunması gerekmektedir.

UÇUŞ ŞEKİLLERİ

Taklambaç ırkı , düz oyunlu bir kuştur. Uçarken tek takla atar. Hiç takla atmayanları da vardır. Takla atanları daha tercih edilirler. Taklambaç ırkında ayaklar paçalı olur. Çok nadiren paçasız olanları da görülür. Bunların kırma oldukları düşünülmektedir. Bu tipleri değersiz olarak kabul edilirler. Uçarken Mardin tipi taklacılar kadar yükseğe çıkmaz, orta yükseklikte bir saat kadar uçarlar. Ancak düzenli uçurulmaları halinde, uçuş özellikleri bakımından aynı Mardin taklacıları gibi yüksek ve uzun uçmaktadırlar. Ancak Mardin tipi taklacılarda görülen, sefere gelme ve fişekleme gibi bir oyun tarzları yoktur.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Bu ırkta gaga küçük kalın ve çekkin (geniş) bir yapıdadır. Bu nedenle kan olarak Mısıri (Güllü, Bango) ile akrabalıkları olduğu düşünülmektedir. Ancak taklambaçlar, fiziksel olarak göğüs gülü bulunmaması, paçalı oluşları ve gözlerinin küçük oluşu ile bu ırktan ayrılırlar. Bunun yanı sıra bangolara göre vücutları biraz daha büyük yapılıdır. Ayrıca uçarken takla atma özellikleri vardır. Bu özellik bangolarda görülmez. Tüy örtüleri sık dokuludur. Düz kuyrukturlar ve kuyruklarındaki telek sayısı 12–16 arasında değişir. 12’den fazla kuyruk teleğine sahip olanlar makbul sayılmazlar. Arka takkalı ya da takkasız olabilirler. Göz yapıları küçüktür.

RENK ÇEŞİTLERİ

Renk olarak çeşitli renklerde olabilmektedirler. Rastlanan başlıca renkleri, beyaz, siyah ve bunların çeşitli karışımları şeklindedir. Bu renklerin yöresel adlandırılışları şu şekildedir. Aktaklambaç, karataklambaç, karakafa, karakuyruk, karakafa karakuyruk, çallı taklambaç ve kırgın. Ayrıca bu renklerin de bazı alt varyasyonları bulunmaktadır.

AK TAKLAMBAÇ: Bütün vücudu tamamen beyaz renktedir. Bazen beli siyah ak taklambaçlara rastlanır bunlara “beli kara” adı verilmektedir. Gene ak taklambaçların bazen kuyruklarında siyah ve beyaz telekler karışık olarak bulunabilmektedir. Bu tür kuşlara “ebrulu” adı verilmektedir.

KARA TAKLAMBAÇ: Bütün vücudu tamamen siyah renktedir. Bazen bu siyahın tonu hafif açık ve mat bir tonda olabilir. Bu tür kara taklambaçlar değersiz olarak görülürler. Bu kuşlara, “boz zidgara” adı verilmektedir. Bazen de kuşun kafasında beyaz cimke adı verilen benekler bulunabilir. Bu tür kara taklambaçlar ise, “çakal zidgara” adı ile anılırlar.

KARAKAFA: Güvercinin baş kısmı siyah olup diğer tarafları beyazdır. Baş kısmındaki siyahlık boyna doğru sarkma yapmamalıdır. Aynı güvercin “ala” adı ile de anılır. Karakafa kuşlarda eğer beyaz renk normalden daha fazla ise bu kuşlara “kız alası” adı verilir.

KARAKUYRUK: Güvercinin kuyruğu tamamen karadır. Bütün vücut beyaz olur fakat kuşun sırtında “kalp yamalı” adı verilen bir siyah leke vardır. Aynı güvercin “karakuyruk alası” adı ile de anılır. Kara kuyruklarda eğer omuzdan göğüse aşağıya doğru inen siyah bir renk varsa buna “peşkirli” denilir.

KARAKAFA KARAKUYRUK: Güvercinin baş ve kuyruk siyah, diğer tarafları beyaz renkte olursa bu şekilde adlandırılmaktadır. Bazen bu kuşlarda, kuşun kuyruğunda enine şekilde beyaz bir hat bulunur. Bu tür karakafa karakuyruklara, “fenerli” adı verilir.

ÇALLI TAKLAMBAÇ: Bu taklambaçlar da vücut ve kuyruk siyah renkte, kanatlar ise beyaz renkte olur. Bu kuşlarda göz rengi “çakır” tabir edilen tarzda mavi ya da bej hareli bir yapıdadır. Çakırlık her iki gözde de vardır. Bu tür güvercinler “kuyruğu siyah çallı” adı ile de anılırlar.

KIRGIN: Siyah ve beyazdan oluşan karışık renkli bir kuştur. Belirgin bir renk özelliği yoktur. Genellikle kafa, kuyruk, kanat ve paça beyazdır. Boyun ve gövde ise siyahtır. Fazla değerli olarak görülmezler.

TAKLAMBAÇ IRKININ BUGÜNKÜ DURUMU

Bu ırkla ilgili olarak Konya’da yaptığım araştırmada, ırkın ciddi şekilde azaldığını gözlemledim. Konya’da sadece eski ve yaşlı kuşçuların ilgi gösterdiği bir ırk olan taklambaçlar, yaygın değiller. Konya’da Pazar günleri “muhacir pazarında” kurulan kuş pazarında bu güvercinlerden sadece 4 tane görebildim. Bu pazarda ağırlıklı olarak Mardin tipi taklacı güvercinler bulunuyor. Konya’da Selçuklu (enseli) ırkına göre biraz daha yaygın olduğu söylenen bu güvercinlerde de renk çeşitliliği azalmış durumda. Ben sadece ak, karakuyruk ve kırgın renklerine rastladım. Diğer renklerin fazla yaygın olmadığı ve azalmış ya da kalmamış olduklarını tahmin ediyorum. Sayılarının azalmış olmasında yetiştirme zorluklarının etken olduğu söylenebilir. Bu güvercinler, uçurulmadıklarında yavru alma sorunları ortaya çıkabilmektedir. Ancak ırkın azalmasında asıl etken yeni neslin bu kuşların değerini kavrayamamasından kaynaklanmaktadır.

NOT: Konya’da araştırma yaptığım sürede kendisinden her türlü yardımı gördüğüm Faruk Yılmaz’a ve Konya’da taklambaç ırkını yetiştiren Atilla bey’e, gerek verdiği bilgiler gerekse kuşlarının fotoğraflarını çekmemde gösterdiği kolaylıklardan ötürü teşekkür ederim.

 

Trabzon Irkı Güvercinler

Ülkemizde bulunan güvercin ırklardan sadece bir güvercin ırkı, “Çember Dövücü” olarak nitelendirilmektedir. Bu ırkımız, ülke genelinde “Trabzon” adı ile bilinmektedir. Trabzon ırkımız Dünyada “Anatolian Ringbeater” adı ile tanınır. Trabzon ırkımıza bölgede yerel olarak başlıklı, tepeli anlamına gelen “Gugullu”, “Tek gugul” ve “Tepeli” gibi adlar verilmektedir. Doğu Karadeniz bölgemizde adını Trabzon ilimizden alan bu ırk, tamamen bizim yerel ırkımızdır. Dünyada fazla bilinen bir ırk olmadığı gibi ülkemizde de fazla tanınmamaktadır. Trabzon, Bayburt, Gümüşhane ve Erzincan illerimiz ve bu illere bağlı bazı ilçelerde ve özellikle Kelkit ilçesinde sınırlı sayıda yetiştiricide bulunmaktadırlar.

Çember dövücü ırklar genel olarak dünyada İngilizce “Ringbeater” ve Almanca “Ringschalager” adı ile tanınırlar. Bu ırkın dünyada bilinen üç tipi bulunmaktadır. Bunlar, Rhine Ringbeater (Almanya), Belgian Ringbeater (Belçika) ve Anatolian Ringbeater (Türkiye) adları ile dünya üzerinde bilinmektedirler. Ancak bu üç ırkında kökeni Anadolu’dur. Özetle Çember dövücü ırk dünyaya Türkiye üzerinden yayılmıştır. Anatolian Ringbeater olarak adı geçen ırk, bizim Trabzon olarak adlandırdığımız ırktır. Bu ırka Avrupa’da pek rastlanmaz. Almanya’ya ilk kez 1980’li yılların başlarında götürülmüşlerdir. Ancak bu ırkı üzerinden Belçika ve Alman yetiştiriciler tarafından çeşitli kırmalar sonucu üretilmiş diğer iki ırk dünyada bilinmektedir. Bu ırklardan, Belgian Ringbeater olarak adı geçen ırk, bizim Bayburt olarak adlandırdığımız ırka çok yakın akrabadır ve bu ırktan türetilmedir. Almanya’da bulunan ve Rhine Ringbeater adı ile bilinen ırk ise, bizdeki iki ırktan yapılan kırmalar sonucu türetilmiş olup gene bizim ırklarımıza akraba ve benzerdir. Bu ırkların Avrupa’da geliştirilen ve “Speelderken” adı verilen bir de alt tipi bulunmaktadır. Speelderken ırkının kendine özgü renk yapılanması vardır. En dikkat çekici yanı sırtında beyaz renkli kalbe benzer bir yaması olmasıdır. Trabzon ırkının düz renklerinin kendi aralarında çiftleştirilmelerinden Speelderken ırkına benzer yavrular alınmaktadır. Ancak bu yavruların sırtlarında kalp yaması bulunmaz.

Çember dövücü güvercinlerimizin ne zaman ve ne şekilde Avrupa’ya gönderildiği hakkında elimizde bir bilgi bulunmamaktadır. Bir çok güvercin ırkımızın dışarıya gönderildiği, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde gönderilmiş olma ihtimalleri fazladır. Şimdi de bu ırkımızın kendilerine özgü davranış biçimlerini kısaca açıklamaya çalışalım.

ÇEMBER HAREKETİ

Çember Dövme : Çember dövücülük bir uçuş özelliği değildir. Erkek güvercinlerin dişilerine kur yaparken yerde sergiledikleri bir tür cinsel gösteridir. Özet olarak bu güvercinlerin oyunu havada değil yerdedir. Bu güvercinlerde oyun (çember dövme hareketi) genellikle erkek kuş tarafından sergilenir. Nadir olarak dişi güvercinlerin de oyun yaptığı gözlenebilir. Bu hareketler, dişinin yumurtlama öncesinde büyük bir yoğunluk kazanırlar. Ülkemizde başka hiçbir güvercin ırkında bulunmayan bu davranış şekli gerçekten çok ilginçtir. Önce erkek kur yaparak dişiye doğru yaklaşır. Kabararak dişisinin etrafında döner. Sonra tam dikine birden havaya doğru hızla fırlar. Bu fırlama sırasında yerden yarım metre ile iki metre arasında yükselir ve dişisinin üzerinden yarım daire çizecek şekilde bir tur atıp tekrar yanına konar. Sonra tekrar havalanıp aynı hareketi tekrarlar ve kur yapmayı sürdürür. Bu davranış şekli çember dövme ya da çember hareketi olarak adlandırılmaktadır. Bölgede bu hareket yerel olarak “kalkma” adı ile nitelenir. Erkek kuş havada iken kanatlarını hızla birbirine çarparak tok bir ses çıkartır. Dişi üzerinde havada kanat sesi çıkartılarak yapılan bu hareket genellikle 1–3 tur devam eder. Bazen 4–5 tur yapan kuşlara da rastlanmaktadır. Tur sayısı arttıkça kuşun değeri de yükselir. 4–5 tur atan kuşlar oldukça değerli kuşlardır. Çember dövme hareketinde belli bir yön bulunmaz. Hep aynı yönde olabileceği gibi sağlı sollu çeşitli kombinasyonlar şeklinde de görülebilir. Çember dövme hareketi sırasında erkek kuş genellikle yerden 50–100 cm. arasında yükselerek bu hareketi yapar. Bazen bu yükseklik 2 metreye kadar çıkabilir. Çember dövme hareketi sırasında bu ırklarda rastlanan iki davranış biçimi daha bulunmaktadır. Bu davranışlara “ Yalpa” ve “Takla” adı verilmektedir.

Yalpa : Çember dövme hareketi sırasında kuş dişisinin üzerinde yarım daire şeklinde bir tur atarken turunu tamamlamaz ve birden döndüğü yönün tam tersi yöne doğru şiddetli bir biçimde kendini atar. Bu hareket yalpa olarak adlandırılmaktadır. Yalpa hareketini 1-2 metre yükseklikte yapan güvercinler daha değerli olarak kabul edilirler.

Takla : Çember dövme hareketi sırasında erkek kuş bazen aynı taklacı güvercinlerde olduğu gibi takla atabilir. Takla sayısı bir bazen de iki tane olabilmektedir. Nadir olarak rastlanan takla hareketi dişinin en çok 1 metre kadar üzerinde gerçekleşir. İşin ilginç yanı bu güvercinlerin taklacı özellikleri yoktur ve bu takla atma olayını daha çok çember dövme sırasında yapabilirler. Uçurulduklarında takla atma tarzları genellikle bulunmaz.

RUS ÇARININ DA YETİŞTİRDİĞİ BİR IRK

Bu güvercinlerin kanat sesleri çok fazladır. Çember dövücü ırklarda görülen çember dövme, yalpa ve takla şeklindeki üç özellik, aynı kuşta aynı anda bulunabileceği gibi ayrı ayrı da bulunabilir. Ancak yalpa yapan kuşlar, çember dövme hareketini de mutlaka yaparlar. Çember dövücü ırkları bu hareketlerini yaparken izlemek çok değişik bir duygudur. Hatta Çarlık Rusya’sında, Çarın gelen misafirlerini eğlendirmek amacı ile bu kuşlardan ve başka güvercin çeşitlerini sarayının bahçesinde yetiştirdiği söylenmektedir. İyi bir gösteri izleyebilmek için güvercinlerin dişi ve erkeğinin önceden ayrılmaları gerekir. Ayırma süresi 3-5 günü ya da 1 hafta kadar olabilir. Bu süre içinde eşler birbirlerine hiç gösterilmezler. Eğer ayrılma dönemi yumurtlama dönemine gelmişse kuşlar daha iyi oyun sergilerler. Oyun öncesi dişi kuş kanatları bağlanarak yere bırakılır. Daha sonra eşi yanına bırakılır ve oyun başlar. Yetiştiriciler bazen rekabeti artırıp daha iyi bir oyun seyri yakalayabilmek için tek bir dişinin yanına 2-3 erkek kuş bırakabilirler.

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Bu güvercinlerde çift tepe görülmez. Sadece takka olarak adlandırdığımız arka tepe vardır. Ancak bu güvercinlerin takkası enseden başlayıp kafanın üzerine doğru bir taç gibi uzanır ve kulaktan kulağa kadar bütün boyunu sarar. Tepenin boyna doğru bitim yerinde “Gül” denilen bir yapılanma bulunur. Bu gül kuşun tepesine ayrı bir güzellik katar.Vücut olarak orta büyüklükte ve hatta biraz irice olan bu güvercinlerde kafa düzgün yuvarlaktır. Gaga normalden biraz büyük ve kalındır. Trabzon’da “guduk” adı verilen gaganın rengi, genellikle açık renk olup “mum gaga” tabir edilen şekilde beyaz, sarı ve kahverengine yakın bir tondadır. Ancak siyah renk gagalı olanlarla, açık renk olup üzerinde siyah lekeli olanlarına da rastlanır. Gözler orta büyüklüktedir ve göz çevresi halkası belirgin değildir. Belirgin olan güvercinler daha çok tutulurlar. Göz rengi, kuşun rengine göre değişiklik göstermektedir. Genellikle sarı ve açık göz rengi yaygındır. Ancak beyaz renk kuşlarda koyu tonda gözlere rastlanır. Daha nadir olarak görülen koyu tonlu gözler, genellikle kırmızı ve siyah olmaktadır. Trabzon ve Kelkit yöresi kuşlarda göz rengi daha çok sarı tonlardadır. Erzincan kökenli kuşlarda ise açık renk gözler daha dikkat çekicidir. Beyaz göz rengi genellikle tercih edilmez. Ayaklara açık kırmızı renkte olup paçasızdırlar. Dirsekten aşağısında tüy bulunmaz. Tırnaklar genellikle beyazdır. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınırlar. Trabzon ırkımız uçucu bir güvercin ırkı değildir. Tamamen form ve çember özelliği nedeni ile yetiştirilmektedir. Çember hareketi sırasındaki kanat çırpmalar nedeni ile kuşun dış telek tüylerinde zaman zaman yıpranmalar gözlenebilmektedir. Uçurduğunda hemen konma eğilimindedir. Çatıda dolaşarak vakit geçirmeye bayılır. Oldukça kızgın (azgın) bir yapısı vardır. Yavru bakımları iyidir. Ancak kızgın yapılarından dolayı yavruların daha büyümesini beklemeden yeniden yumurtlama eğilimindedir. Yuvalarına bağlıdırlar, farklı yuvalara gitme eğilimleri bulunmaz. Yuva içinde ele gelme tarzları yoktur. Ürkek bir yapıları bulunmaktadır.

RENK ÇEŞİTLERİ

Arap: Tamamen siyah renklidir. Açık ve koyu tonları bulunmaktadır.
Beyaz: Süt beyaz renktedir.
Mor: Mora yakın kırmızı tonlarıdır. Koyu kahverengi
Hoppalı Mor: Koyu bir gök rengine sahiptirler. Kanat üzerleri kırmızı şeritlidir. Bazen şerit renkleri koyu kahverengi olabilir.
Kara Mor: Siyah renkli olup kanat üzerleri kırmızı pulludur.
Gri–Kahverengi: Kanatlarının üzerinde iki sıra şerit (Kemer) bulunur.
Gri–Siyah: Kanatlarının üzerinde iki sıra şerit (Kemer) bulunur. Bu renk güvercinlere yerel olarak “Kayapa” adı verilmektedir. Bu kuşların gagaları siyah olur. Renk olarak yabani güvercine benzer.
Gri–Koyu Kahverengi: Kanatlarının üzerinde iki sıra şerit (Kemer) bulunur. Şeritleri gri renktir.
Kırmızı: Kanatlarının üzerinde kemer bulunmaz. Şeritsizdir. Daha az tercih edilen bir renktir.
Sarı: Biraz mat tonlara sahip değişik tonlarda sarı renklidir.
Butlu: Kahverengi kiremit rengidir. Ancak aralarda beyaz renk tüyleri bulunur.
İsli: Renk olarak şehir güvercini (Columba livia) gibidir. Daha az tercih edilen bir renktir.

RENK SIFATLARI

Bu renklerin yanı sıra bazı güvercinlerin göğüslerinin önünde “Yıldız” adı verilen bir beyazlık bulunur. Yıldızlı güvercinler ile, kuyruk telekleri ortasında beyaz telekler olan güvercinler (Akkuyruk) daha makbul olarak kabul edilirler. Ancak renk olarak beyazla karışmış şekilde olan güvercinler (Alaca) tercih edilmezler. Bu güvercinlerin renkleri sade olmalı ve kuşun vücudunda beyazlıklar bulunmamalıdır. Alaca olanlarda, kanat telekleri genellikle beyaz olmaktadır. Göğüslerinde ise beyaz yama bulunmaktadır. Kuşun diğer yerleri kendi renginden olur. Gaga üzerindeki beyazlık ise “Nişan” olarak adlandırılmaktadır.

NOT: Trabzon ırkı ile ilgili olarak görüşlerinden yararlandığım ve bu ırka ait çektiği fotoğrafları benimle paylaşan Trabzon’dan değerli yetiştiricimiz Hacı Abi ye teşekkür ederim.

 

Taklacı Güvercinler

PERFORMANS TAKLACILARI

Ülkemizde yetiştirilen en yaygın güvercin ırkıdır. Oyun performans beklentileri yöreden yöreye farklılık arz etmesine rağmen, taklacı güvercinleri genel bir bakış açısıyla detaylı olarak inceleyelim:
Bu ırk dünya üzerinde (kanat sesli taklacı) adı ile tanınmaktadır.Güvercini 1 metre kadar yükseklikten bıraktığınızda bile, yere konarken kanatlardan çıkan ses kulağı doyurucu olmalıdır. Ayrıca kuşu oda içerisinde elden bıraktığınızda yere inerken kafasını hafif öne doğru kıvırıp, ayaklarını açarak iyice germe hali vardır.Bu (perdah verme) hareketi olarak adlandırılır ve bu hareketi yapan kuşun oyunlu olma ihtimali yüksektir.Anlaşılacağı üzere taklacı güvercinlerden beklenen oyun performansıdır ve performans özellikleri oldukça detaylıdır.Performans kriterlerini maddeler halinde incelersek beklentileri daha iyi anlayabiliriz.

OYUN:
Güvercin serbest uçuş esnasında yeryüzüne paralel rotasından çıkarak, yere dik bir açıyla semaya doğru belirli bir mesafe kat eder.Ülkemizde bölgelere göre fişek, sırık, sarma,fışkırma, çekme, fırlama gibi tabirlerle ifade edilen bu hareket esnasında kuş, taklalar atarak seyir zevkini zenginleştirir.Beklenen oyun performansı bu fişekleme hareketidir ve taklalar bu hareketin bir parçasıdır.Oyun karakterlerine göre taklacıları iki başlık altında sınıflandırabiliriz.

HAVA OYUNLU TAKLACILAR (HAVACILAR)
Yüksek semada uçmayı severler,düz uçuşta hafif yükselti kazanarak fişekleme hareketi yaparlar ve 3-4 takla vurduktan sonra uçuşlarına devam ederler.Uçuş sırasında kanatları diklemesine açıp süzülme, kanatları hızla çarparak ses çıkarma gibi durumlar normaldir.Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan (damcı takla) merakı yüzünden bu tarz oyun yapan kuşlara ilgi azalmıştır.

KÜMES ÜSTÜ OYUNLU TAKLACILAR (DAMCILAR)
Daha çok orta semada ve düz olarak uçarlar.Oyunlarını kümes hizası üzerinde farklı yüksekliklerde yapabilirler, ancak yuvaya uzak mesafelerde oyun yapmazlar.Ülkemizde damcı takla özellikli kuşlara ilgi daha fazla olduğu için oyun performans beklentileri de oldukça fazladır.Damcıların performans kriterlerini alt başlıklar halinde maddelersek:

UÇUŞ: Olgunluk evresindeki kuş tek uçurulur.Uçuş yabaniler gibi düz olmalıdır.Ancak uçuş sırasında yabani gibi ani dalış hareketleri uygun görülmez.Yavru kuşlarda oyun açma öncesi görülen kuyruğa basma hareketi olmamalıdır.Kanatları birbirine vurarak ses çıkarma ve açıkta birkaç takla atma durumu damcılar için uygun görülmez. Buluta çıkmak diye tabir edilen çok yüksek semada uçmazlar, daha çok orta semada uçarlar.Uçuş alanları oldukça geniş ve daireseldir.Arada bir gözden kaybolacak kadar geniş bir daire çizebilirler,ancak 30 dakikayı aşan sürede görünmezlerse yuvadan uzak bir yere konup dinlenmiş olabilecekleri akla gelebilir ve kesinlikle kabul görmez.Kuşun ilk kalkıştaki bu serbest uçuş evresi 10 ila 30 dakika arası sürer ve bu evreye (kanat ısıtma evresi) denir.

SEFERE GELMEK:
Kanat ısıtan kuş kümes üstüne oyunlarını sergilemek üzere gelmeye başlar.Her geliş ve gelişte gösterdiği oyun performansı (sefer) olarak ifade edilir.Bazı yörelerde kapama, başa girme yada dalış olarak ta ifade edilebilir.Sefer sayısının fazlalığı önemli bir kriterdir.Kuşun sefer aralıklarının kaç dakika olacağı yetiştiriciler arasında farklı görüşlerin olduğu bir tartışma konusudur.Ancak kanaatimiz kısa arlıklarla sefere gelen kuşun fişek mesafesinin kısa olacağı yönündedir.Aynı teoriye göre fişek mesafesi çok uzun olan kuşlarında sefer sayısı az olacaktır.Kanat ısıtıp sefere gelmeye başlıyan bir kuşun 5 ila 15 dakika aralıklarla sefere gelmesi,dinlenmesi için yeterlidir.Sefere geliş esnasında bazı kuşlar kanat kısarak(ancak kanatları gövdeye tam olarak yapıştırmadan) adeta yuvanın üstüne düşmeye başlarlar, bazı kuşlar da hız kesip kümes üstünde duraksıyarak gelirler ve oyuna girerler.Sefere süratle dalış yaparak gelen kuşlar daha çok tercih edilir.Kuşun oyuna bu dalıştan sonra gelebileceği en yakın noktadan başlaması beklenir.Oyuna girdiği en alçak noktaya (çökme mesafesi) denir.Tarifler diz hizası ( 30-60 cm) veya adam boyu (150-200cm) yere gelmek şeklinde de olabilir.Dalışını tamamlayan kuş fişekleme hareketinin başlangıcında takla atıp ara vermeden tırmanışa devam ederse ,başlangıçta atılan taklaya (taban taklası)denir.Taban taklası kuşa artı değer katar. Fişekleme yere tam dik bir açıyla olmalıdır.Açı daralırsa ,örneğin yere 60-70 derecelik bir açıyla fişekleme olursa kuşa değer kaybettirir.Bura da bahsedilmesi gereken önemli bir konu da açının dikliğiyle fişek mesafesi arasındaki ilişkidir. Dar açıyla fişekliyen kuşların fişek mesafesi çok daha uzun olur.Kuşun kaç metre fişeklediğinden bahsetmeden önce nasıl bir açıyla fişeklediğinden bahsetmek daha uygundur.Kuş belirli bir yüksekliğe fişekleyip taklalar atar ve taklalar esnasında kendini bir miktar yukarı çeker, buna (sıçrama) adı verilir.Taklalardan sonra kuş bozmadan fişeğe devam eder.Fişekleme hareketi seri ve süratli olmak zorundadır,kuş kesinlikle gevşememeli ve dik rotasından çıkmamalıdır.Standart bir kuş fişekleme esnasında 3 ila 8 takla atabilir. Performans esnasında takla ve kanat sesleri net duyulmalıdır.Bazı kuşlar fişeklerken aynı zamanda kendi eksenleri etrafında dönerek burgu hareketi yaparlar.Bazıları da gerilmiş pençe gibi ayaklarını hareket ettirerek tırmanma hareketi yaparlar.Bu özellikler oyundaki seyir zevkini artırır.Kuşun toplam fişek uzunluğu da önemlidir.Kuşlar dik açıyla 5 metreden 30 metreye kadar bozmadan fişekliyebilir.Daha önce de bahsettiğimiz gibi fişek mesafesi uçuş süresi ve sefer sayısıyla da bağlantılıdır.Örnek vererek açıklarsak 5-15 dakika arayla sefere gelen bir güvercin 15-30 metre arası bozmadan fişekliyebilir.Fişeğin en üst noktasında vurulan taklaya (bağlama taklası) denilir.Oyunu bağlıyan kuş birkaç metre süzülerek yükseklik kaybeder ve boşaltma hareketini yapar.Hemen yere paralel rotasına girerek seri kanat atışlarıyla kümes üzerinden uzaklaşır.

İNİŞ: Kuş inişini kalktığı yere,kümes üzerine veya önüne yapar.Başka yere konma kesinlikle kabul edilmez.Hatta bazı kuşçular kümes önünü bile kabul etmezler,kuşun direk kümes içine inmesini isterler.Kuş normal sefere gelişinden daha düşük bir süratle gelir,daha az bir mesafe fişekler.Kanatlar daha dar bir açı yapar,kuş askıda kalır.Bacaklar sanki bulunduğu yerden yere yetişecekmiş gibi gerilir.Harmanlama olarak tabir edilen kendini havada tartarak,esneyerek,net ve sesli taklalar atarak alçalır.Kuşun yere ulaşması ne kadar uzun süreli ve ne kadar bol taklalıysa gösterinin finali o kadar güzel olur.

Trakya Makaracısı

“Trakya”, Türkiye’de ülkemizin Avrupa kıtası topraklarında kalan bölümü için kullanılan bir tanımlamadır. Bu bölgeye genel olarak Trakya bölgesi denilmektedir. Aslında Trakya tanımlaması eski Yunan’dan günümüze kadar gelen ve Balkanlardaki bir bölgeyi tanımlayan coğrafi bir terimdir. Bu tanımlamaya göre bugünkü Bulgaristan’ın güney kesimleri, Yunanistan’ın Tharaki yönetim bölgesi ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarını içine alan bölgeye genel olarak Trakya denilmektedir. Trakya güvercinleri, bu bölgede yoğun olarak yetiştirildikleri için adını bu bölgemizden almış olan güvercinlerdir. Bu güvercinlere ülkemiz genelinde “Trakya Makaracısı” adı verilirken, Trakya bölgemizde daha çok, “Trakya Taklacısı”, “Rumeli Taklacısı”, “Rumeli Yerlisi”, “Trakya Yerlisi” ya da “Yerli” adı ile bilinirler. Dünyada ise “Thrace Roller” adı ile tanınmaktadırlar.

KÖKENİ

Trakya ırkının kökeni hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ülkemizde uzun yıllardır yetiştirildiği bilinen bir ırk olmakla birlikte daha çok bölgesel bir yapı göstermektedir. Trakya bölgemiz dışında fazla görüldüklerini söyleyemeyiz. Irkın köken olarak diğer makaracı ırklarla akraba olma olasılığı fazladır. Dünyada “Oriental Roller” olarak bilinen ve köken olarak ülkemizden kaynaklanan makaracı ırk ile, Bulgar ve Arnavutluk kökenli makaracı ırklarla akraba olduğu düşünülmektedir. Vücut yapıları ve büyüklük olarak bu ırklara benzer olması böyle bir sonuca varılmasına neden olmaktadır.

FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

Vücut yapısı olarak orta büyüklükte kuşlardır. Gagaları orta büyüklükte olmalıdır. Gaganın kısa olması farklı melezlemelerin yaşandığının göstergesidir. Bu tür kuşlar kıymetli değillerdir. Boyunları fazla uzun değildir. Ayaklar biraz kısa ve dirsekten aşağısı paçasızdır. Dirsek aşağısındaki her tüy paça olarak kabul edilir ve kuşun ciddi şekilde değer yitirmesine neden olur. Kuyruk telek sayıları 14 ile 18 arasında değişebilir. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Bu taşınma şekli kuşun karakteristik özelliğidir. Bazı diğer makaracı ırklarda görülen kuyruğun kanat altında taşınma biçimi bu kuşlarda olmamalıdır. Eğer kanatlar farklı şekillerde taşınıyorsa, bu güvercinlerin saf kan olmadıkları sonucuna varabiliriz. Gaga renkleri kuşun rengi ne olursa olsun beyaz olmalıdır. Ancak gaga ucunda kuşun kendi renginde küçük bir koyuluk bulunabilir. Sadece mavi renklerde mor gaga rengine rastlanabilmektedir. Trakya güvercinlerinin rengi ne olursa olsun göz renkleri açık renktir. Sadece beyaz renk olanlar bu durumun istisnası olarak siyah göz rengine sahiptirler. Trakya güvercinleri tepeli ya da tepesiz olarak görülmektedirler. Bütün renklerinin tepeli ve tepesiz olanları bulunmaktadır. Bu güvercinlerde tepe kulaktan kulağa tabir edilen tarzda geniştir. Tepe ensenin altından başlar ve enseyi tam olarak sarmalar. Tepenin her iki ucunda “tepe gülü” adı verilen tarzda şekillenmeler makbul kabul edilmektedir.

RENK ÇEŞİTLERİ

Trakya ırkında başlıca 5 çeşit renk görülmektedir. Bunlar beyaz, siyah, kırmızı, sarı ve mavidir. Yaygın olarak rastlanan renkleri beyaz ve kırmızıdır. Bu renklerin tümünün tepelisi ve tepesizleri de bulunmaktadır. Bu renklerin bölgedeki adlandırılışları şu şekildedir.

Beyaz: Bu güvercinlerin tüm vücutları beyazdır. İşaret taşımazlar. Beyazlarda güvercinin herhangi bir yerinde farklı renkte tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözleri siyah olur. Gaga beyazdır.

Kanarya (sarı): Bu güvercinler sarı renklidirler. Tüm vücutları sarıdır. İşaret taşımazlar. Vücutlarının herhangi bir yerinde beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır.

Pal (Kırmızı): Bütün vücutları kırmızı (koyu kızıl) bir tondadır. İşaret taşımazlar. Vücutlarının herhangi bir yerinde beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır.

Murakat (Siyah): Bütün vücutları siyahtır. İşaret taşımazlar. Vücutlarının herhangi bir yerinde beyaz tüy bulunmamasına dikkat edilir. Gözler açık renklidir. Gaga beyazdır.

Zavrak (Mavi): Bu güvercinler dumanlı mavi olarak adlandırabileceğimiz şekilde mavi-gri renkte olurlar. Bu kuşlarda işaret olarak adlandırdığımız kanat üzerinde iki sıra şerit bulunur. Bu renk çeşidinde mor renk gagaya da rastlanmaktadır. Daha az bulunan bir renk çeşididir. “Küllü” olarak da adlandırılmaktadır. Zavrakların bir de işaret olarak çakmaklıları vardır. Çakmaklı olanlarına “Tekir” adı verilir. Tekirler de kanatlar üzerinde iki sıra şerit yerine küçük siyah noktacıklardan oluşan pullu bir yapı vardır.

Trakya güvercinlerinde renkler kendi içinde eşleştirilmelidir. Yani kırmızı kırmızı ile, sarı sarı ile vb. Farklı renklerin birbiri ile eşleştirilmeleri sonucu çıkan yavrular yine ana ya da babanın renginde olmakla birlikte iyi yetiştiriciler tarafından tercih edilmezler. Ancak farklı renkler arasında yapılan eşleştirmelerde renklerden biri beyazsa, yavrular alacalı olmaktadır. Bu bakımdan özellikle beyazın beyaz ile eşleştirilmesine özen gösterilmeli, beyaz başka renklerle eşe atılmamalıdır.

UÇUŞ ŞEKİLLERİ

Trakya güvercinlerinin ürkek yapılı ve ele gelmeyen bir tarzları vardır. Makaracı ırklarımıza özgü uçuş özelliklerinin tümüne sahiptirler. Her şeyden önce Trakya ırkı bir performans ırkıdır ve uçuş kuşudur. Performans ırklarında temel alınması gereken özellik uçuş özellikleri olmalıdır. Tabi ki renk vb özelliklere de dikkat edilmelidir, ama uçuştan taviz verilerek değil. Son yıllarda makaracı ırklarımızın tümünde karşılaştığımız kostümün ön plana çıkma ve uçuşun gerileme durumu ne yazık ki Trakya ırkımız için de geçerlidir. Balkanlar üzerinden ülkemize kuş girişi son yıllarda göçmenler aracılığı ile hızla artmıştır. Buradan getirilen kuşlar daha çok gösteri kuşlarıdır. Bu kuşlarla yapılan melezlemeler Trakya güvercinlerinin uçuş özelliklerini geriletmiştir. Bütün bu yaşananlara karşın Trakya güvercinleri, uzun ve yüksek uçan kuşlardır. İyi bir Trakya kuşundan 3–5 saat arası uçması beklenir. Bu güvercinler nokta yükseklikte uçmaları ile tanınırlar. Biraz da bu nedenle yerden yönetilebilmeleri kolay değildir. Yerden verilecek pırıltılara fazla reaksiyon göstermezler. Grup olarak uçan kuşlardır. 10–30 kuştan oluşan gruplar uçuş için idealdir. Ancak havada daha küçük gruplar halinde ayrılarak ya da tamamen bağımsız uçmayı tercih ettikleri görülmektedir. Bu güvercinlerin en önemli uçuş özellikleri makara yapmalarıdır. Trakya güvercinlerinden sık sık makara yapması yerine daha kaliteli makara yapması beklenmektedir. Peş peşe makaraya girme şekli uçuşa ayrı bir renk kattığı için tercih nedenidir

Posta Güvercinleri
 

 

POSTA GÜVERCİNLERİNİN KÖKENİ VE GELİŞTİRİLMESİ

“Posta güvercini” kavramı oldukça geniş bir anlama gelmektedir. Çok eski dönemlerden beri çeşitli güvercin ırkları dünyada posta güvercini olarak kullanılmışlar ve adlandırılmışlardır. Günümüzde posta güvercini denildiğinde dünyada son 200 yıldır geliştirilmiş olan ve artık daha çok yarış amaçlı yetiştirilen güvercin ırkı akla gelmektedir. İngilizce’de “Homing Pigeons” adlandırması posta güvercini anlamına gelmektedir. Ancak daha çok yarış amaçlı yetiştirilen modern posta güvercinlerini tanımlamak içinse, “Racing Pigeons” kavramı kullanılmaktadır. Ülkemizde ise bu güvercinlere “Posta Güvercini” ya da “Postalı” denilmektedir. Bu ırkın gelişimi hakkındaki bilgiler kesin kanıtlara dayanmamakla birlikte, 1800 yılların başından itibaren Belçika’da geliştirildikleri bilinmektedir. O yıllarda Belçika’da bu ülkenin eski ırklarından biri olan “Smierel” adı ile bilinen güvercinler, posta güvercini olarak kullanılmaktaydılar. Smierel ırkı köken olarak Owl ırkı güvercinlerden gelmeydi. Posta güvercini yarışlarının yaygınlık kazanmasına bağlı olarak, bu ırk geliştirilmeye çalışıldı. Kökü Carrier ırkından gelen Dragon ırkı ve bazı taklacı ırklarla kırılarak ırka uzun uçuş özellikleri katılmaya çalışıldı. Bu çalışmalar sonrasında 1815–1825 yılları arasında geliştirilen yeni ırka “Antwerp Smierel” adı verildi. Antwerp ırkı daha başarılı sonuçlar almaya başlamıştı. Bunun üzerine Antwerp ırkının geliştirilebilmesi için çalışmalara başlandı. Antwerp ırkı 1850–1875 yılları arasında Runt ile Ortadoğu kökenli olan Carrier ve Bağdat ırkları ile kırıldı. Elde edilen yeni ırk daha da başarılı idi. Böylece 100 yıllık bir sürecin sonunda daha ideal bir posta güvercini ırkına ulaşılmış oldu. Bugün bilinen modern posta güvercini ırkı, 1900 yıllarının başından itibaren son şeklini almış oldu.

POSTA GÜVERCİNLERİNİN TARİHİ

Posta güvercinlerinin dünya üzerindeki geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu konudaki ilk kayıtlar M.Ö 1200 yıllarına kadar gitmektedir. Bu yıllarda Mısır’da güvercinlerden haberleşme amacı ile yararlanıldığı bilinmektedir. Yani günümüzden yaklaşık 3200 yıl kadar önce bu güvercinlerin ilk ataları yetiştirilmekteydi. Daha sonraki dönemlerde haberleşme amaçlı yetiştiricilik farklı ülkelere de yayılmıştır. M.Ö 300 yıllarında Çin’de güvercinlerle bütün ülkeyi kapsayan bir haberleşme ağı kurulmuştur. Özellikle savaş sırasında ki haberleşmelerde güvercinler önemli bir rol oynamışlardır. Cengiz Han’ın seferleri sırasında haberleşme amaçlı posta güvercin kullandığı bilinmektedir. Bağdat halifelerinin de güvercinlere çok değer verdiği bir gerçektir. Suriye’nin güçlü hükümdarı Nureddin (1146–1174) Mısır’da yıllarca çok iyi işleyen bir güvercin posta şebekesi kurmuş olması ile ünlüdür. Bu amaçla kullandığı güvercinlerin ayak ve gagalarını kendi şifreleri ile işaretlemiştir. Kullandığı güvercinler Irak’tan getirilen boyunları renkli ve benekli beyaz güvercinlerdi. Eski Yunan ve Roma’da da savaşlar sırasında güvercin kullanımı yaygındır. İslam öncesi Orta Asya’da bulunan Türk devletleri ile Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlılarda da güvercinler hem haberleşme hem de güzellikleri için yetiştirilmişlerdir. Anadolu’da Yapılan kalelerin bazılarında posta güvercinleri ile haberleşme amaçlı güvercinlikler inşa edilmiştir. Bunların güzel bir örneğini Adıyaman’da Memlük egemenliği döneminden kalma Yeni Kale’de görebiliriz. Son büyük savaşlar olan I. Ve II. dünya savaşlarında da güvercinlerden haberleşme amaçlı yararlanılmıştır. Hele telsiz ve telefon görüşmelerinin yapılamadığı anlarda posta güvercinleri çok işe yaramışlardır. Hatta savaş sonrası hizmetlerinden ötürü madalya verilmiş posta güvercinleri bile bulunmaktadır.

OSMANLI DEVLETİNDE POSTA GÜVERCİNİ YETİŞTİRİCİLİĞİ

Osmanlılarda haberleşme amaçlı kullanılan güvercinlerin başında “Bağdat” güvercini gelmektedir. Bağdat güvercinleri o dönemde gerçektende çok kıymetli ve değerli olarak kabul edilmekteydiler. Uzun uçması ve yuvasına bağlılığı onu, iyi bir posta güvercini haline getirmiştir. Anadolu’da eski devirlerde “salma kuşu” olarak kullanılmıştır. Bir yere yuvasını yaptıktan sonra, başka bir yere alıştırmak imkansız gibidir. Aradan 10 yıl bile geçse bıraktığınızda ilk yuvasını bulur. 1600’lü yıllarda Evliya Çelebi Bursa’dan bırakılan kuşların İstanbul’a hemen ulaşabildiklerini belirtmektedir. Osmanlı dönemi öncesinde Bağdat güvercinlerinin Türkler tarafından posta güvercini olarak kullanılmaya başlaması Büyük Selçuklular döneminde başlamıştır. 1000 li yılların başlarından itibaren bugünkü Ortadoğu bölgesinde egemen olmaya başlayan Büyük Selçuklular, Tuğrul beyin 1055 yılında Bağdat’a girmesi ile birlikte bölgeye bütünü ile egemen olmuşlardır. Bu yıllarda Bağdat güvercinleri Türkler tarafından posta amaçlı olarak kullanılıyorlardı. Daha sonra I. Haçlı seferi olarak bilinen ve 1098 yılında Kudüs’ün alınması ile son bulan savaşlar sırasında Türklerin, Bağdat güvercinleri aracılığı ile haberleşmeyi sağladıkları bilinmektedir. 1169 yılında Eyyubi hanedanlığının ilk hükümdarı olarak Mısır’a hükümdar olan Selahaddin Eyyubi’nin haçlı orduları ile olan savaşları sırasında ve özellikle de III. Haçlı ordularının 1191’de Akka kuşatması sırasında bütün haberleşme sistemini Bağdat güvercinleri ile sağladığı bir gerçektir. Haçlı orduları vurdukları bir güvercin sonucu bu haberleşmenin varlığını ortaya çıkarabilmişlerdir. Bu olaydan sonra o yıllarda Avrupa’da unutulmaya yüz tutmuş olan posta güvercini ile haberleşme geleneği yeniden canlandırılma yoluna gidilmiştir. Bu amaçla 1191’den sonra bazı Bağdat güvercinleri Haçlı orduları aracılığı ile Avrupa’ya götürülmüştür. Bağdat ırkı güvercinlerin Avrupa’ya ilk gönderilmeleri bu şekilde gerçekleşmiştir. Bağdat ırkı güvercinler çok sonraları 1800 lü yılların başlarında bugünkü modern posta güvercinin elde edilmesi sırasında kullanılacaklardır. 1190 lı yıllarda Bizans İmparatorluğu aracılığı ile Anadolu’ya da hakim olan Haçlı orduları, İskenderun ile İstanbul arasında Bağdat güvercinlerini kullanarak bir haberleşme sistemi yaratmayı başarmışlardır. Bağdat güvercinlerinin Anadolu’da kullanımları 1200 lü yılların başında bu şekilde başlamıştır. Bir yüz yıl kadar sonra Osmanlıların Anadolu’da egemenlik kurmalarını takiben bu güvercinlerin kullanımının devam ettiği bilinmektedir. Osmanlı ordularının seferleri sırasında sepetler içinde bir çok güvercin taşındığı ve bunların haberleşme amacı ile kullanılan Bağdat güvercinleri olduğunu tarih kitapları yazmaktadır. Görüldüğü gibi Osmanlılar da başlangıçtan beri savaşlarda haberleşme amaçlı posta güvercini kullanmaktadırlar. Hatta Diyarbakır’ın Osmanlı topraklarına katılması böyle bir güvercinin ulaştırdığı haber sonucu olmuştur. Şah İsmail ve onun denetimindeki Karahan komutasında bulunan İran orduları, Diyarbakır kalesini kuşatmıştır. Kale halkı kuşatmaya karşı direnmiş ancak açlık ve kıtlık sonucu teslim olma noktasına gelmiştir. Tam bu noktada halkın imdadına bir posta güvercini yetişmiş ve Osmanlı ordusunun Bıyıklı Mehmet Paşa komutasında büyük bir ordu ile İstanbul’dan yardıma geldiği haberini getirmiştir. Bunun üzerine halk direnişe devam etmiştir. Bu ordunun Diyarbakır’a ulaşması sonrası 10 Eylül 1515’de Diyarbakır Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bu tarihten sonra her 10 Eylül gününde Diyarbakır’da kurtuluş şenlikleri düzenlenmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu şenliklerin en önemli özelliklerinden biri de güvercin yarışmaları düzenlenmesi ve yarışı kazananlara altın olarak ödül verilmesidir. Bu gelenek, Diyarbakır’da 400 yıl yaşatıldıktan sonra ne yazık ki I. Dünya savaşının kıtlık dolu yıllarında ve onu izleyen Cumhuriyet döneminde unutularak terk edilmiştir. Osmanlı’da posta güvercini yetiştiriciliği askeri amaçlı olarak ele alınmaktadır. Bu konuda elimizdeki en eski belge 1890 tarihlidir. Bu belge, Osmanlı ordusunda askeri amaçlı posta güvercini yetiştirilmesini öngörmektedir. Bu tarihten itibaren Osmanlı ordusu posta güvercini alımları yapmakta ve bunların eğitimi ile ilgili çalıştığını bilmekteyiz. 1897 tarihli bir belgede “güvercin posta muhafazası” adlı bir icadın Paris’teki Osmanlı büyük elçiliğine gönderildiğini öğreniyoruz. 1895 yılında yazılmış “posta güvercinlerinin terbiyesi” adlı bir yazı Osmanlı devlet arşivinde bulunmaktadır. Gene savaş zamanı Kerç ile Kefe ve Sivastopol arasında haberleşmede kullanılmak üzere posta güvercini eğitildiği 1898 tarihli bir belge ile bilinmektedir. 1895 tarihli bir başka belgeden ise, Rus filosunun Karadeniz’deki manevraları nedeni ile İstanbul ve Nikolajow veya Sivastopol arasında haberleşmenin sağlanması amacı ile Büyükdere’deki Rus büyükelçisinin konağının bahçesine bir posta güvercini istasyonu kurulduğunu öğrenmekteyiz. Bu yıllarda posta güvercinleri askeri amaçlarla kullanılmakla birlikte ordu içinde sistemli bir organizasyon bulunmamaktadır. Posta güvercinleri bu dönemde resmen Türk ordusunda bir haberleşme aracı olarak tanınmış değildir. Çıkartılmış olan bazı talimnameler ile konu düzenlenmiş durumdadır. Ancak ordu içinde bu konuda bir sistem kurabilme çabaları gözlenmektedir. Bu amaçla 16 ekim 1901 tarihinde ordu içinde “Türkiye Güvercin Postaları” kurulması için bir karar alınmışsa da düzgün bir askeri yapılanma oluşturulamamıştır. Oysa o yıllarda, Birinci Dünya Savaşı sonrasında (1918) Fransız ordusunda yararlanılabilir durumda 30.000 posta güvercini bulunduğu bilinmektedir.

AVRUPA’DA GÜVERCİN POSTALARI

1900 lü yıllara gelindiğinde, Avrupa’da Posta güvercini kullanımı oldukça gelişmiş durumdadır. 1870-1871 yılları arasında bir yıllık süre içinde Avrupa’da posta güvercinleri ile taşınan posta sayısı, 115 bin resmi ve 1 milyon gayri resmi olmak üzere 1.115.000 kadardır. İlgililerin o yıllarda yaptığı bir hesaba göre, bir yıl içinde taşınan bu posta eğer kitap haline getirilmiş olsaydı 500 ciltlik bir kütüphane oluşturabilirdi. Bu kadar çok mektubun taşınabilmesinde Mösyö Drajon adlı bir kişinin geliştirdiği “Hardbin” yöntemin payı çok fazladır. Bu yöntemde güvercinlerle gönderilecek mektuplar fotoğraf tekniği kullanılarak 1/800.000 oranında küçültülebiliyordu. Bu yöntemle çekilen fotoğraflar, jelatin bir zar üzerine nakledildikten sonra, bu zar bükülerek, bizim şu an kullandığımız ilaç tüplerine benzer ağzı kapaklı alüminyumdan yapılma bir kap içine koyuluyordu. Bu küçük tüp ya güvercinin ayağına ya da kuyruk teleklerinin ortasındaki tüylerden birine bağlanıyordu. Eğer ayağa bağlanacaksa kuşun dengesini yitirmemesi için her ayağa birer tüp bağlanmaktaydı. Tüplerin bağlanması sırasında bal mumuna batırılmış ipler kullanılmaktaydı. Bu şekilde üzerine tüp bağlanan güvercinler uçuruluyordu. Güvercinler varması gereken yere ulaştıktan sonra, postanın okunabilmesi için, amonyaklı su içinde işleme tabi tutulması gerekiyordu. Bu sistem sayesinde gerçekten çok sayıda mektup aynı anda taşınabilmiştir.

CUMHURİYET YILLARINDA POSTA GÜVERCİNİ YETİŞTİRİCİLİĞİ

Osmanlı sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında da ordu içinde posta güvercinlerinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Ülkemizde güvercinler konusunda yayınlanan ilk kitap 1925 tarihlidir. Bu kitap posta güvercinleri ile ilgili olup Osmanlıca’dır. Nuri Halil adlı bir yüzbaşımız tarafından yazılmış olan 48 sayfalık bu kitap, “Muhabere vasıtalarından güvercin usul-i talim ve terbiyesi” adını taşımaktadır. Bu kitaptan öğrendiğimize göre 1925 yıllarında ordu içinde bir takım düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte, hala posta güvercinleri konusunda ciddi bir yapılanmanın olmadığını anlıyoruz. 1931 ve 1936 yılları arasında Cumhuriyet arşivi kataloglarında posta güvercini yetiştiriciliği ile ilgili çeşitli kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlardan o dönemde posta güvercini alış verişinin Rusya ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Rusya’dan güvercin istasyonları, muhabere malzemeleri, güvercin maskeleri ve selloloit halka (Marka) alındığı bu kayıtlarda görülmektedir. 1936 yılına ait bir kayıtta 5000 adet selloloit halka sipariş edilmiş olması ordunun posta güvercini sayısı hakkında kısmen bir fikir vermektedir. 1938 ve 1953 yıları arasında Türk Ordusunda posta güvercini yetiştiriciliğinin daha da yaygınlaştığını konu ile ilgili bazı belgelerden anlamaktayız. Özellikle 2. Dünya savaşı yıllarında, savaş sırasında posta güvercini kullanımının dünyada yaygınlaştığı yıllarda ülkemizde de bu konuda bir hareketlenme yaşanmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan bazı belge ve yazışma kayıtlarından anladığımıza göre 1954 yılı başında Türk Ordusunda posta güvercinlerinin muhabere (haberleşme) amaçlı kullanımına son verilmiştir. Günümüzde posta güvercini yetiştiriciliği daha çok sportif ve yarış amaçlı olarak yapılmaktadır. Posta güvercini yetiştiricileri dünyada çok ciddi ve büyük örgütsel donanıma sahiptirler. Dünyanın neredeyse her ülkesinde kulüpleri bulunmaktadır. Ülkemizdeki posta güvercini yetiştiricileri de son yıllarda hızla örgütlenmekte ve çeşitli dernek, kulüp gibi organizasyonlar altında toplanmakta ve yarışlar düzenlemektedirler.

CASUS VE PROPAGANDİST POSTA GÜVERCİNLERİ

Konu iletişim olduğunda işin içine başlangıçta tahmin edilemeyen bazı hususlarda katılabiliyor. Türkiye Cumhuriyeti yeni kurulduğu dönemlerden itibaren stratejik önemi nedeni ile çeşitli casusluk ve özellikle de 2. Dünya savaşı sonrası soğuk savaş yıllarında SSCB kaynaklı propaganda faaliyetlerinin etkisi altında kalmıştır. Bu faaliyetlerde bir çok araç kullanılmakla birlikte posta güvercinleri de kullanılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivleri incelendiğinde bu konuda bir çok şaşırtıcı belge ile karşılaşılmaktadır. Bu belgeler, Türkiye içinde bulunan ve yabancı ülkeler adına çalışan casuslara yurt dışından gönderilen haberlerden, sadece propaganda amacı ile gönderilen çeşitli mektup ve broşürlere kadar değişiklik göstermektedir. Posta güvercinleri ile sürdürülen bu tür faaliyetlerin saptanması üzerine, Türk yetkili makamları çeşitli önlemler alarak korunabilme yoluna gitmişlerdir. İlk alınan önlem ayağı halkalı her türlü kuşun sağ ve diri olarak bulunması halinde yetkili makamlara teslim edilmesi zorunluluğunun getirilmiş olmasıdır. 1938 yılında o dönemdeki adı Dahiliye Vekaleti olan İçişleri Bakanlığından bütün valiliklere gönderilen belgelerden bunu anlamaktayız. Bu zorunluluk sonraki yıllarda da bazı değişikliklerle birlikte devam etmiştir. Bu uygulamaya bağlı olarak ele geçen her türlü ayağı halkalı kuşun İçişleri bakanlığına ve posta güvercinlerinin de en yakın askeri garnizona teslim edilmeleri gerekmektedir. Bu uygulama Türk ordusunda kullanılan posta güvercinleri ile yabancı ülkelere ait posta güvercinlerini de içermektedir. (O yıllarda Türk ordusunda haberleşme amacı ile kullanılan posta güvercinlerinin ayağında alüminyum bir halka ve selloloit bir bilezik bulunmaktadır. Alüminyum halka üzerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi olan T.C işareti ve kuşun numarası yazılıdır.) Bu uygulama ile casusluk faaliyetleri engellenmeye çalışılırken bazı bilimsel çalışmalar da istenmeden engellenir hale gelmiştir. Çünkü kuşların ayağına takılan halkalar sadece casusluk ve propaganda amaçlı değil, çoğunlukla bilimsel amaçlarla takılmaktadır. Bilimsel amaçlarla ve özellikle kuşların göç yolarının saptanabilmesi amacı ile yapılan halkalama çalışmaları sonucu, bugün kuşlar hakkında bir çok bilgi elde etmiş durumdayız. Uluslar arası ornitoloji (kuşbilim) birliklerinin aldığı kararlar gereği bu tür kuşların taşıdıkları numaraların ait oldukları istasyonlara bildirilmeleri gerekmektedir. Türk hükümetlerinin ilgili birliklerce uyarılması üzerine, ilk tedbir olarak bu konudaki haberlerin basına yansıması yasaklanmıştır. Böylelikle hem ülkemizin uluslar arası topluluklarda bilime destek olmayan görüntüsü kısmen engellenmek istenmiş hem de casusların bu bilgileri gazeteden öğrenmelerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Çünkü gazete haberlerinde kuşun ayağında bulunan mesaj aynen yayınlanmaktaydı. Bu konuda Emniyet Müdürlüğü arşivinde, İçişleri Bakanlığı tarafından 1938 ile 1960 yılları arasında valiliklere gönderilmiş bir çok uyarı yazısı bulunmaktadır. Daha sonra haber taşıyan ayağı halkalı güvercinlerle bilimsel amaçlı halkalı kuşlar birbirinden ayrılma yoluna gidilmiştir. Bilimsel amaçlı kuşların Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Enstitüsü Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir. Bu konuda bakanlık ve üniversite arasında 1958 tarihli yazışma belgeleri mevcuttur. Üniversite daha sonra bunları biriktirip yıllık olarak yayınlama yoluna gitmiştir. Böylece bilimsel çalışmalara destek olunma yoluna gidilmiştir. Örneğin 1952 yılı ile 1953 yılları arasında ele geçirilen ayağı halkalı kuş sayısı 64 tanedir. İlgili üniversitenin 1961 yılında listelediği ayağı halkalı kuş sayısı ise 24 tanedir. Bu yıllarda ayağında bir posta muhafazası içinde yazılı bilgiler taşıyan bir çok posta güvercini çeşitli şekillerde ele geçirilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü arşivlerinde bu konuda çeşitli belgeler bulunmaktadır. Ben burada konuyu fazla uzatmamak açısından bunlardan birkaç örnek aşağıya aktarmak istiyorum.

- 12 Kasım 1954, Kırklareli Vize ilçesi yakınlarında bulunan ölü bir posta güvercinin ayağından çıkan Bulgarca notun tercümesi: “BOEF bu güvercini salıyorum. Brodileşka patikasında 430.5 LOLO’ya söyle bize yemek bıraksın.”
- 17 Şubat 1944, Kars ili Sarıkamış ilçesi yakınlarında canlı olarak bulunan bir posta güvercininin ayağından çıkan Rusça notun tercümesi: “Haber veriyorum ki 3 parti gönderdim. İstikameti iyi tayin ediyorlar. Yumuşak ve hafif bir hava esiyordu. 12.95 kampı”
- 21 Temmuz 1938, Edirne’de ele geçirilen bir posta güvercininin ayağından çıkan Arapça notun tercümesi: “Onlar başları üzerinde uçuşan kuşları, kanatlarını açıp kaparken görmüyorlar mı? O kuşları havada tutan yalnız esirgeyen tanrıdır. O her şeyin iç yüzünü görür. Yoksa esirgeyen tanrıya karşı size yardım edecek askeriniz mi vardır? Siz kafirler ancak aldanmaktasınız. Şayet o rızkınızı tutacak olursa size rızkınızı kim verebilir? Hayır onlar boyun çekmekte ve haktan nefret etmekte ayak dirediler. 16.6.1938”
- 20 Mart 1939, Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde yakalanan Fransızlara ait bir posta güvercininin ayağından çıkan Fransızca notun tercümesi: “14 3 1939 saat 22 –23 raddelerinde Meydanekbez’e 40 müsellah hücum ettiler. Müsellahlar 200 mermi endaht ettiler. Hasarat yoktur. Bir kadını sağ omzundan yaraladılar. Müsademeden evvel telefon hatları Meydanekbez’e 2 km. kala kesilmiştir...” Bu notun Kürtdağında harekat yapan Fransız birliklerinin kendi iç haberleşmesi olduğu belirlenmiştir.
- 12 Ekim 1958, tarihinde Edirne ili İsmailce bölgesinde yakalanan bir posta güvercininin ayağından çıkan Bulgarca notun tercümesi: “Fişre’de traktör, nöbette 2 adam”

FİZİKİ ÖZELLİKLERİ

Normal güvercinlere göre biraz daha iri yapılı ve gramajlıdırlar. Düzgün biçimli yuvarlak bir kafa şekilleri vardır. Takka , perçem gibi uçuşu engelleyecek özellikleri bulunmaz. Gözler biraz iri olup “inci göz” tabir edilen şekilde olanları makbuldürler. Göz renkleri kırmızıdır. Göz rengi, kuş seçiminde alıcılar arasında önemli kriterlerden biridir. Göz çevresi halkası beyaz renk olup biraz belirgin olmaktadır. Siyah renk olan gaga, orta uzunlukta ve kalınlıktadır. Ayaklar paçasız ve açık kırmızı renktedir. Ayak parmakları biraz uzundur. Bacaklar da gene biraz uzun ve yay gibi gergin olurlar. Dik duruşlu ve gerçekten de sportmen bir görünümü olan güvercinlerdir. Kanatlarını kuyruğun üzerinde taşırlar ve kuyruk 12 telekten oluşur. Kanatlarda 10 ar telek bulunur ve en baştaki teleğin biraz dışa doğru bakması tercih nedenidir. Kanat altı örtü tüylerinin düzgün ve iyi gelişmiş olmasına dikkat edilir. Bu tüyler uçmayı kolaylaştırmaktadır. Farklı renk çeşitleri bulunmaktadır. Mavi, kırmızı, beyaz gibi renkleri yaygındır. Beyaz ve düz renkleri haricinde kanat üzerinde iki sıra koyu tonlu şerit bulunmaktadır. Genellikle kanat ve kuyruk kuşun kendi renginde olmaktadır. Bazen beyaz ile eşlemelerden kaynaklanan ve kanat telekleri beyaz olan kuşlara da rastlanmaktadır. Bu tür renk yapılanmalarının kuşun değeri üzerinde bir etkisi yoktur. Bu güvercinlerde asıl aranılan özellik uçuş performanslarıdır. Posta güvercinlerinde kuşun soyu çok önemlidir. Her kuşun bir şeceresi vardır. Kuşların ayaklarına daha yavru iken takılan markalarda kuşun hangi soydan geldiği belirtilir. Bu markanın karşılığı olan bir de kart olur. Buna “Pedigre” denilir ve bir çeşit kuşun nüfus kağıdı gibidir. Kalitesi test edilmiş bilinen soyların devam ettirilmesi gerekmektedir. Posta güvercini yetiştiricileri soyu belli olmayan kuşları kesinlikle almazlar. Bu tür kuşlar değersiz olarak kabul edilmektedir. Hatta bu konuda Belçikalıların atasözü haline gelmiş bir sözü vardır. “İyi soy aldatmaz” denilir.

POSTA GÜVERCİNLERİNDE SEÇİM VE GÖZLERİN ÖNEMİ

Evcil güvercin ırklarının tümünde gözler ırkın saflığını test etmede önemli bir göstergedir. Usta yetiştiriciler kuşun gözlerine bakıp kanında kırılma olup olmadığını anlama yetisine sahiptirler. Posta güvercinlerinde ise gözler daha da önemlidir. Posta güvercini yetiştiricilerimizden Rahmi Bozkır’ın “göz teorisi” olarak adlandırdığı görüşlerine burada kendi anlatımı ile aynen yer vermek istiyorum. Göz teorisi posta güvercinlerinde aranılan fiziksel vasıflarla ilgili olarak ortaya atılan diğer teorilerle beraber kuş seçmelerinde kullanılan bazı vasıflardan bir tanesidir. Genel anlamda konuya bakacak olursak bu vasıflar şu şekilde sıralanabilir. Göz, kanat, kuyruk, ayak, balans, vücut yapısı, tüy kalitesi vs. gibi. Bütün bu gözle görülen ve istenilen vasıflar kuşun mükemmel bir yarışçı veya damızlık olmasına yetmez. Sonuç itibariyle kimi kuşçular kuş seçiminde bu aranılan vasıflara çok ciddi anlamda önem verirken kimi kuşçularda sadece kuşun yarış performansını göz önünde bulundurur. Şu da bir gerçek ki yarışlarda son derece başarılı olan bir kuş mükemmel bir damızlık olacak diye kimse iddia edemez. Zira kuşun yarışçı vasıflarının üst düzeyde oluşu ile damızlık vasıflarının üst düzeyde olması aynı şeyler değildir. Şayet bu iş bu kadar basit olsaydı 2 tane şampiyon kuşu birbirine vurduğumuzda altından sürekli şampiyon kuşlar çıkması gerekirdi. Bir kuşun hakkında kesin karar vermek için onu damızlıkta da deneyip yarışlarda verdiği yavruların performansına bakıp buna göre damızlık vasfının yüksek olup olmadığına karar verebiliriz. Zira en “iyi seçici yarış sepetidir” Kısaca göz teorisinden bahsetmek gerekirse, kuşların gözünde 5 adet dairesel alan mevcuttur. Bütün uzmanların birleştiği tek nokta posta güvercininin göz yapısında bu 5 halkanın veya dairenin bulunması. Bu dairelere verilen isimlerin bazıları kişilere göre değişse de aranılan vasıflar son derece benzerlik arz ediyor.

1-Circle of pupil (Göz bebeği)
2-Circle of adaptation (Göz bebeğini çevreleyen daire)
3-Circle of correlation (İristen önceki son daire)
4-İris
5-Breeding circle (Damızlık dairesi), (Sağlık dairesi) veya yaygın ismi (Vermeyen ring)

1) Göz bebeği: Posta kuşunda en önemli özelliklerden bir tanesidir. Rengi siyah olmalı ve oval veya yuvarlak olmalıdır. Kuşun gözünü güneş ışığına tuttuğumuzda göz bebeğinin mutlaka buna refleks gösterip adete toplu iğne başı gibi küçülmelidir. İyi bir güvercinde göz bebeği mutlaka küçük olur. Göz bebeği büyük olan güvercinler uzun ve zorlu yarışları bitiremez. Zira bu güvercinlerin gözleri güneş ışınlarından çok fazla etkilenir.

2) Göz bebeğini çevreleyen daire: Bu dairenin içersinde güvercinlerin yarışçı özeliklerini gösteren yatay ve dikey çizgiler mevcuttur. Bu çizgiler hızı ve kuşun takribi mesafeni gösterir. Bunun dışında iyi bir damızlık güvercinde bu dairenin etrafını çevreleyen hat testerenin dişlilerini anımsatır.

3) İristen önceki son daire: Bu daire anladığım kadarıyla sadece renk ifade ediyor ve vites kuşlarında geniş olurken maraton kuşlarında dar oluyor. Birçok rengi vardır. Bunlar sarı, yeşil, mavi, gri, beyaz, menekşe vs. gibidir. Bütün renkler yarış kazanabilir. Sarı ve sarı yeşil kapsamlı bir göz rengidir. Beyaz ve gerçek dominant menekşe bir numaralı damızlık gözüdür. Eşleştirmelerde buna dikkat edilir ve zıt göz rengine sahip kuşlar birbirleri ile eşleştirilir.

4) İris: Genellikle posta güvercinlerinde iris gözdeki en önemli daire olmakla birlikte renk itibariyle kırmızı ve kahverengi vb. gibi çeşitlilik arz edebiliyor. İrisin koyu ve canlı bir renge sahip olması aranılan bir özellik. Ayrıca iyi bir yarışmacıda iris düz bir satha sahip iken iyi bir damızlıkta pütürlü olmalıdır. Benzetmek gerekirse irise baktığınızda iyi bir damızlıkta dağlar ve vadileri andıran yükseklik ve düzlükler görülmelidir. Ayrıca bu kırmızı rengin arasına kuşun göz halkasına bağlı olarak beyaz veya siyah gibi renk granüllerinin yer alması da ayrı bir özelliktir. Damızlık güvercinde iris göz bebeği istikametinde yüksekten alçağa doğru inen bir step sergiler.

5) Damızlık dairesi: Gözün en dış çevresinde yer alan son halkadır. Bu halka her kuşta mevcut değildir. Bu daire göze kan pompalar ve besler. Kuşun sağlıklı olup olmadığını bu halkaya bakarak anlayabiliriz. Bütün bu anlatılanlar ve yazılanlar sadece bir teoridir. Bu nedenle bu teoriye inanan ve uygulayıp başarılı olan bir çok kuşçu olduğu gibi inanmadığı halde başarılı olan kuşçular da bulunmaktadır. Burada tercih yapmak kişilere kalıyor. Benim şahsi fikrim fanatiği olmamak şartıyla bütün teorileri dikkate alıp kuşun aranılan ve istenilen vasıflara sahip olup olmadığına dikkat etmektir. Özellikle damızlık seçiminde göz teorisine yüksek oranda inanıyorum. Ancak son karar aşamasında mutlaka yarış sepetine güvenmeliyiz.

YÖN BULMA YETİLERİ

Genel olarak güvercinlerin ve özellikle de çok uzun mesafeleri kat eden posta güvercinlerinin yönlerini nasıl buldukları hep merak edilen, hayret uyandıran ve gizemli bir konu olma özelliğini korumuştur. Bu konuda zaman içinde çeşitli görüşler ileri sürülmüş ve bir çok deney yapılmıştır. İlk önceleri güvercinlerin yer yüzü şekillerini ezberledikleri üzerinde durulmuştur Daha sonraları ise güneşin ve yıldızların konumlarına bakarak yönlerini ayarlayabildikleri saptanmıştır. 1947 yılında geliştiren yeni bir varsayıma göre de güvercinlerin yerin manyetik alanını yön bulma amacı ile kullanabildikleri ortaya çıkartılmıştır. Dünyadaki manyetik alan, yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar, balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır. Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus (uyarı) meydana getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. 1947 yılında geliştirilen bu varsayım uzun yıllar genel kabul görmüştür. Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır. Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya’da Hans Wallraff tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar devam etmektedir.

POSTA GÜVERCİNLERİNİN BAKIMI VE YETİŞTİRİLMESİ

Posta güvercini yetiştirmek, diğer güvercin ırkları yetiştiriciliğine göre daha fazla maddi ve manevi özveri gerektirmektedir. Posta güvercini yetiştiriciliğinde sabır şarttır. Bu güvercinler aynı bir sporcunun olimpiyatlara hazırlanması gibi ciddi ve disiplin altında çalıştırılırlar. Bu güvercinlere, düzenli uçuş ve yarışa yönelik antrenman uçuşları yaptırılır. Antrenman uçuşları sırasında belli uzaklıklara bir program dahilinde götürülüp bırakılmaları gerekmektedir. Bakımlı ve sağlıklı olmaları için çok ciddi anlamda bilgi ve hizmet gereklidir. Belli hastalıklara karşı düzenli aşılarının yapılması, beslenme rejimlerinin kuşun geçirdiği dönemlere bağlı olarak ayarlaması, sürekli hastalık takibi ve ilaç tedavisi, vitamin ve mineral takviyeleri şarttır. Bütün bunlar, fazladan bir özeni gerektirmektedir. Bu aynı zamanda maddi olarak ek bir bütçe ayrılmasını da zorunlu kılmaktadır. Posta güvercinlerinin bir yıl boyunca geçirdiği birbirinden farklı 4 dönem bulunmaktadır. Kuşun içinde bulunduğu döneme göre uygun bakım uygulanması gerekmektedir. Bu dönemleri şu şekilde sıralayabiliriz.

1 ) Tüy değiştirme dönemi
2 ) Kış Dönemi
3 ) Yarış dönemi
4 ) Yavru dönemi

Tüy Değiştirme Dönemi : Bu dönem kabaca eylül ayı başından başlayıp aralık ayı başına kadar devam eder. Bu iki aylık dönem içersinde güvercinler eskiyen tüylerini belli bir düzene göre kendiliklerinden değiştirirler. Bu aynı zamanda yaklaşan kış ayına karşı bir hazırlanma evresidir. Bu dönemde kuşlarda aşırı bir stres hali vardır. Sürekli kaşınır ve gagaları ile tüylerini yolabilirler. Bu dönem çeşitli hastalıklara yakalanma açısından hassas bir dönemdir. Yetiştiricilerin uyanık ve dikkatli olmaları gerekir. Kuşların bu dönemi daha sakin atlatabilmeleri için, tüy dönemi öncesi eşlerin birbirinden ayrılması yerinde olur. Aynı zamanda tüylerin yenileniyor olması fazladan vitamin ihtiyacı doğurur. Beslenme yek karışımlarının da yeni döneme göre ayarlanması gerekir. Tüy değiştirme döneminde özellikle A, D, E, B vitaminleri içeren kompleks bir vitamin takviyesi şarttır. Örneğin Polivitamin Forte (Eczacıbaşı) adlı vitamin bu dönem için sularına karıştırılarak verilebilir. Bunun yanı sıra kesinlikle protein takviyesi gereklidir. Çünkü vücut dokularında önemli görevler yapan proteinler, % 88 oranında tüylerin yapısı içinde yer alırlar. Protein açısından yüksek yemlerin başında mercimek, bezelye, soya fasulyesi, fasulye ve fiğ sayılabilir. Her yetiştiricinin tercihi değişmekle birlikte, bu dönem için örneğin şöyle bir yem karışımı önerilebilir. % 30 Mercimek, % 25 Buğday, %20 Ak Darı, %20 Mısır, %5 kenevir

Kış Dönemi : Bu dönem kabaca aralık ayı başından başlayıp şubat ayı başına kadar sürer. Bu dönemde yuvada erkek ve dişiler birbirinden ayrı tutulurlar. Ancak birbirlerini görmeleri engellenmemelidir. Ayrı durmaları bize hem yeni eş döneminde istediğimiz çiftleri damızlığa ayırabilme olanağı sağlar, hem de kuşların gerekli kızgınlığa ulaşmalarını ve eş dönemine iyi ve istekli olarak girmelerini doğurur. Posta güvercinleri kış döneminde fazla uçurulmazlar ve bir tür dinlenmeye alınırlar. Bu dönemin sonlarına doğru kuşların özellikle PMV 1, Pox, Salmonella gibi hastalıklara karşı aşılatılması uygundur. Aynı zamanda diğer hastalıklara ve özellikle CRD ve Trichomonas gibi hastalıklara karşı tedavi bakım uygulanır. İç parazit ve Cocidiosis olasılığına karşı önlemler alınır. Gerçekten sağlıklı olduğuna inanılan kuşlar eş dönemi için damızlık olarak ayrılır ve yarış dönemi için hazırlanırlar. Kış döneminde kuşların fazla yağlanmalarını önlemek gereklidir. Bu dönemde kuşlar fazla uçurulmadıklarından yağlanma eğiliminde olurlar. Bu açıdan verilen yem oranları yeniden ayarlanır. Yağ oranı yüksek olan kenevir, yulaf, mısır ve darı gibi yemler azaltılır ya da hiç verilmez. Bu dönem için örneğin şöyle bir yem karışımı uygulanabilir. % 30 Buğday, %30 Mısır, % 20 Mercimek, %20 Ak Darı.

Yarış Dönemi : Mart, Nisan ve Mayıs gibi bahar ayları posta güvercinlerinde yarış dönemi olarak kabul edilir. Bu dönemde yarış için ayrılan kuşlar belli bir uçuş antrenmanına tabi tutulur ve yarışa hazır hale getirilirler. Yarış için ayrılan kuşlar en sağlıklı ve en güvenilir kuşlar olmalıdır. Antrenmanların başlaması ve yarış sezonunun açılması ile birlikte kuşlara uygulanan beslenme rejimi de değiştirilir. Bu dönem bol enerji veren karbonhidrat ağırlıklı bir beslenme daha uygundur. Karbonhidrat oranı yüksek yemlerden, Buğday, Mısır, Arpa, Ak Darı gibi yemlerin oranları artırılır. Yemlere bazı takviyeler yapılabilir. Şöyle bir yem karışım oranı uygulanabilir. % 20 Buğday, %20 Mısır, %20 Ak Darı, % 20 Pirinç, %20 Mercimek. Yarış döneminde gene vitamin ve mineral takviyeleri kuşlarımızı güçlü tutacaktır. Vitamin olarak Polivitamin Forte, (Eczacıbaşı) mineral olarak Depomin Oral Solüsyon (Vetaş) belli aralıklarla takviye olarak verilebilir.

Yavru Dönemi : Şubat ayının ortaları ya da en geç mart ayının başından itibaren güvercinlerde yavru dönemi başlar. Bu dönemde damızlık olarak ayrılan güvercinler kendileri için hazırlanmış özel damızlık bölümde eşe atılarak yavru dönemi başlatılır. Damızlığa ayrılan kuşların, yavru dönemi öncesinde bütün hastalıklara ve parazitlere karşı bakımlarının, kontrollerinin ve aşılarının yapılmış olması gerekir. Unutulmaması gerekir ki sağlıklı yavrular ancak sağlıklı damızlıklardan alınabilir. Yavru dönemi kuşların özellikle vitamin ve mineral ihtiyaçlarının arttığı bir dönemdir. Özellikle E vitamini yavru verimini artırıcı etki yapmaktadır. Bu dönemde E vitamini içeren vitamin takviyeleri uygun olur. (Evisel oral solüsyon) Mineral olarak da özellikle kalsiyum ihtiyacı çok fazladır. Bilindiği gibi yumurta kabuğu kalsiyumdan oluşmaktadır. Bu dönemde damızlık bölümünden çeşitli mineraller içeren grit taşları eksik edilmemeli ve ayrıca sularına mineral takviyesi (Depomin oral solüsyon) yapılmalıdır. Yem karışımları ise protein, karbonhidrat, yağ ve selüloz açısından hepsini uygun oranlarda kapsayacak şekilde daha dengeli olmalıdır. Protein miktarı biraz fazla tutulabilir. Şöyle bir karışım kullanılabilir. % 25 Mercimek, %25 Ak Darı, % 25 Buğday, %20 Mısır, %5 kenevir. Bu dönem için yurt dışında özel hazırlanmış damızlık ve yavru yemleri bulunmaktadır. Genellikle iyi yetiştiriciler bu tür özel karışımları tercih ederler.

ALIŞTIRMA VE ANTRENMAN

Posta güvercinlerinin yaşam süreleri 10–15 yıl kadardır. Bu süre iyi bir bakımla en çok 20 yıla kadar çıkabilmektedir. Yavru posta güvercinleri 30–40 günlük olduklarında yem yiyebilecek ve su içebilecek hale gelirler. Bu duruma gelen güvercinler ana ve babalarının yanından ayrılırlar ve yavrular için hazırlanmış ayrı bir bölüme konulurlar. Böylece diğer kuşlardan gelebilecek zararların önüne geçildiği gibi, daha fazla yem yiyerek gelişmeleri hızlandırılmış olur. Bu dönemde yavrular, özel yavru yemi ile beslenmeye başlarlar. Önlerinde her zaman yem, temiz su ve grit taşı bulunmasında yarar vardır. Her gün düzenli olarak gözlenerek gelişmeleri kontrol altında tutulur. Zaman zaman salma önüne çıkmalarına izin verilir ve tekrar geri içeri girmeleri sağlanır. Böylece kendi yerlerini ve konumlarını öğrenmelerine çaba sarf edilir. Yarış salmasından yuvaya geri girmeyi öğrenmesi biraz zaman alır. Bu konuda sabırlı olunmalıdır. Posta güvercinleri kanattan ilk tüylerini attıktan sonra form tutmaya başlarlar. Bu süre yaklaşık 6–8 hafta kadardır. Bu aşamaya gelen kuşlar grupla birlikte fazla zorlanmaksızın uçurulmaya başlarlar. Uçurulma öncesi yuva ve etrafını görebilecek bir konumda olmalarında yarar vardır. Uçuşlar sabah ve akşam üzerleri olmak üzere günde iki kez tekrarlanmalıdır. Yavruların mesafe uçurulmaya başlamaları için, toplu uçuş sırasında yuvadan iyice uzaklaşıp havada gözden kaybolmaya başlamaları beklenir. Her uçuşta bunu tekrarlayan kuş artık mesafe uçurulmaya hazır hale gelmiş demektir. Mesafe uçmaya alışmaları için ilk önce gene grup halinde en fazla 5 km. uzağa götürülüp toplu olarak bırakılırlar. Geri dönmeyi başaran yavrular için yavaş yavaş mesafe artırılmaya başlanır. Örneğin her seferde mesafe 5 km. daha artırılır. 30–40 km. kadar uzaklıktan bırakılan kuşlar geri gelebiliyorlarsa, artık toplu antrenmanlara son verilir ve kuşlar belli aralıklarla tek tek bırakılmaya başlanır. Bu aşamada kuşun bırakılacağı uzaklığın tespitinde eskiden beri uygulanan klasik yöntemlerden biri, bir önceki uzaklığın yarısı kadar kilometreyi, bir önceki uzaklığa ekleyerek yeni uçuş uzaklığını bulmak şeklindedir. Yani kuş 50 km.den bırakıldığında geri gelmişse, ikinci uçuş uzaklığı 50/2 = 25, 50 + 25 = 75 olarak hesaplanabilir. İlk bırakılan kuş gözden iyice kaybolduktan sonra ikincisi bırakılmalıdır. Böylelikle kuşların birbirini takip etmeleri önlenir. Amaç kuşların kendi yeteneklerini geliştirmesini sağlamaktır. Yarışacak kapasiteye gelebilmeleri için ise 2 yaşını doldurmaları gerekmektedir. Bu süre içersinde kuş belli aşamalardan geçerek gelişir ve yarışabilecek konuma getirilir. Kuş yuvasına geri döndüğünde salma girişinden yuvanın içine girmesi şarttır. Bunu sağlayabilmek için belli bir eğitim uygulanır. Öncelikle kuşlar hiçbir zaman tok karına uçurulmazlar. Yuvasına geri döndüğünde yeminin ve suyunun kendisini o delikten girdiğinde beklediğinden emin olmalıdır. Özetle kuşlara uygulanacak eğitimin temelinde açlık ve beklenen davranışın gerçekleştiğinde açlığında giderilmesi şeklindedir.

YARIŞLAR

Posta güvercinleri soylarındaki genetik yapıya göre belli mesafeleri daha iyi uçabilirler. Bu özellikleri bakımından kabaca kısa, orta ve uzun mesafe uçucuları olarak 3 gruba ayrılarak değerlendirilirler. Uzun mesafe uçanlar ise günlük ve gün aşırı olarak iki kısımda incelenebilirler. Kısa mesafe uçanlar, 100–300 km. arası uçan kuşlardır. Bunlar “vites” olarak adlandırılmaktadır. Orta mesafe uçanlar, 300–600 km. arası uçanlardır. 600–1200 km. arası uçanlar ise uzun mesafe uçucularıdır. Bunlar da “maraton” olarak adlandırılırlar. Kuşun hangi mesafede başarısı daha iyi ise o mesafede yarışa sokulması gerekmektedir. Bir de “all round” olarak bilinen ve bütün mesafeleri iyi uçabilen kuşlar bulunmaktadır. Maraton uçuşlarında kuşlar 12–14 saat arası uçmaktadırlar. Bu tür bir uçuş sırasında ortalama 1000 km.yi 11 saatte kat etmektedirler. Gece bile uçan kuşlar olduğu gibi uçuş sırasında mola verip dinlenen kuşlarda olmaktadır. Güvercinin uçtuğu mesafe harcanan zamana bölünerek hızı bulunur ve böylece hangi güvercinin en yüksek hıza ulaştığı saptanır. Saatteki hızları 90–145 km. arasında değişebilmektedir. Posta güvercini yarışları ülkemizde bu alanda etkinlikler sürdüren dernekler aracılığı ile düzenlenmektedir. Bu tür dernekler başta İstanbul olmak üzere ülkemizin farklı illerinde bulunmaktadır. Pasta güvercini yarışlarına ülkemizde ilgi, Avrupa ülkelerinde olduğu kadar olmasa bile fazladır. İstanbul’da bu alanda etkinlik gösteren 13 tane dernek bulunmaktadır. Bu derneklere üye yaklaşık 2000 güvercin meraklısı bu sporu sürdürmektedir. Gene İstanbul’da 10.000’in üzerinde posta güvercini bulunmaktadır. İlgili dernekler yarış gününü ve hangi etaplar arası yapılacağını önceden bildirirler. Yarışlara katılabilmek için katılımcılardan dernek tarafından belirlenen bir ücret alınır. Tüm katılımcılardan toplanacak olan para, yarış sonunda ilk üç dereceye giren katılımcılar arasında belli bir orana göre paylaştırılır. Her katılımcının bu yarışlar için hazırlanmış özel bir yarış saati olması gerekir. Bu saat sayesinde her kuşun geri dönüş zamanı tam olarak belirlenebilir. Yarış günü geldiğinde yarış kaydı yapılmış olan tüm güvercinler hareket noktasında toplanırlar. Yarışın başlatılacağı yere gönderilmek üzere nakliye aracına bindirilirler. Güvercinlerin nakledildiği araçların içi güvercinler için özel olarak düzenlenmiştir. Klima ve havalandırma sistemine sahiptirler. Yarışın başlatılacağı yere nakledilen güvercinler burada yarışın başlangıç saatinde aynı anda salıverilirler. Böylece yarış başlamış olur. Hangi güvercin en önce yuvasına gelirse, yarışı o güvercin kazanmış olur. Güvercin sahipleri ellerindeki özel yarış saatleri ile bu dönüşü belgelerler. Ülkemizde bu yarışlar, İzmit, İstanbul, Diyarbakır, Kayseri, Bursa, Manisa gibi illerimizden başlatılmaktadır. Örneğin 2002 yılında Diyarbakır-İzmit arasında 10 yarış düzenlenmiştir. Yarış sonrası yuvaya geri dönme yüzdesi bütün katılımcılar hesaba katılarak % 30 civarında olmaktadır. Bu rakam aslında ciddi oranda bir kuşun yarışlar sırasında yok olduğu anlamına gelmektedir. Yuvaya geri dönememe sebepleri arasında, yön bulamamanın yanı sıra yırtıcı kuşlara yem olma ve hatta ne yazık ki avcılar tarafından avlanılma bile bulunmaktadır. Bu yarışmaları yıllar boyunca sürekli kazanan ya da dereceye giren kümeslerin bu konuda istikrarlı oldukları kabul edilmektedir. Yarış yüzdesi % 60’ın altına düşmeyen kümeslerin başarılı oldukları söylenebilir. Yoksa sadece bir yıl yarış kazanmak önemli değildir. Bunun yanı sıra bir yarışmacının yarışa getirdiği kuşların gene % 60’ının yarışta iyi performans gösteriyor olması bir başarı göstergesi olarak kabul edilebilir. Yarışmacı yarışa 20 tane kuş getirir ama sadece biri başarılı olursa bu çok makbul değildir. En az 12 tanesi başarılı olursa bu bir istikrar göstergesidir. Bu yarışlarda aslında yarışan sadece kuşlar değildir. Asıl yarış yetiştiriciler arasındadır. Bu uzun soluklu, sportmence yürütülmesi gereken tatlı bir rekabettir.

HAVA KOŞULLARI

Posta güvercini yetiştirenler gerek yarışlar gerekse antrenmanlar sırasında hava koşullarının iyi gözlemek ve dikkate almak durumundadırlar. Yetiştiriciler uçuş öncesi hava ve rüzgarın durumu ile ilgili bilgileri meteorolojiden aldıktan sonra uçuşa karar vermelidirler. Bu özellikle uzun uçuşlar için gereklidir. Hava şartlarının uçuş için uygun olmadığı zamanlarda kuşlar uçurulmamalıdırlar. Bu şartları şu şekilde özetleyebiliriz.

1) Yağışlı havalarda kuşlar uçurulmazlar. Kar ya da yağmur yağdığı şartlarda, yağış olmasa bile havanın yağma ihtimalinin fazla olduğu durumlarda, kuşları uçurmak uygun değildir.
2) Sis ya da benzeri nedenlerle görüş mesafesinin azaldığı durumlarda, eğer görüş mesafemiz 5 km.den az ise kuşlar uçurulmazlar.
3) Şiddetli rüzgarın olduğu havalarda, eğer rüzgarın hızı saatte 35–40 km.den fazla ise kuş uçurulmazlar.
4) Aşırı sıcak havalarda, örneğin hava sıcaklığı 30–35 dereceden fazla ise kuşlar uçurulmazlar.

Bunun yanı sıra hava koşullarının uçuş için daha uygun olduğu anlar da vardır. Bu koşulları şöyle sıralayabiliriz.

1 ) Hava sıcaklığının 10–15 derece arasında olduğu zamanlar.
2 ) Görüş mesafesinin 20 km.den fazla olduğu havalar.
3 ) Kuru havalar.
4 ) Rüzgarın yönü ile güvercinlerin uçacağı yönün aynı olduğu durumlar.

POSTA GÜVERCİNLERİ İLE HABERLEŞME NASIL YAPILIR ?

Genellikle güvercin yetiştiriciliği üzerine bilgisi olmayan kişilerin en çok merak ettikleri soru sanırım budur. Günümüzde posta güvercinlerinin haberleşme amaçlı kullanımı pek kalmamıştır. Haberleşmenin yerini yarış amaçlı kullanımlar almıştır. Eğer posta güvercinleri haberleşme amacı ile kullanılacaklarsa, bu sistem, duruma göre tek taraflı ya da iki taraflı olarak iki şekilde düzenlenebilir.

TEK TARAFLI DÜZENLEME: Bu düzenlemede, iki nokta bulunur. Bunlardan biri sabittir, diğeri ise değişebilir. Sabit nokta haberin gideceği adrestir. Bu adres kuşun yetiştirildiği ve yuvasının ve eşinin bulunduğu yerdir. Değişken nokta ise kuşun uçuş mesafesi içersinde herhangi bir yer olabilir. Özetle kuş yuvasından alınır ve uçuş mesafesi içersinde herhangi bir yere götürülüp beslenmeye başlanır. Dikkat edilecek nokta kuşların eş olarak alınmaması gerekliliğidir. Eşlerden sadece biri götürülür. Diğer eş yuvada bırakılır. Kuş götürüldüğü yerde uzun süre bulundurulabilir. Bu süre 1–2 sene hatta daha fazla bile olabilir. 5–10 yıl sonra yuvasına geri dönen kuşların olduğu bilinmektedir. Kuş götürüldüğü yerde başka bir güvercinle eşleştirilmez ve tek olarak bakılır. Bu kuş bırakıldığında mutlaka ilk yuvasına ve ayrıldığı eşine geri döner. Böylece kuşu götüren kişi, kuşun ayağına haber bağlayarak serbest bıraktığında kuşun ilk yuvasının bulunduğu yere haber gönderebilir. Eskiden savaşlarda ön cephede hareketli halde bulunan birlikler, sabit olan merkez karargahları ile bu şekilde haberleşiyorlardı. Günümüzde düzenlenen posta güvercinleri yarışmalarında kullanılan yöntem ve mantık aynıdır.

İKİ TARAFLI DÜZENLEME: Bu düzenlemede de iki nokta vardır ancak noktaların ikisi de sabittir. Örneğin biri Ankara’da diğeri Konya’da bulunan iki posta güvercini yetiştiricisi karşılıklı olarak kuşlarını değişirler. Değişim sırasında kuşlar eş olarak değil tek olarak verilirler. Değişilen kuş sayısı kadar haber gönderebilme olanağı bulunmaktadır. Böylece Ankara’daki yetiştirici Konya’dan getirdiği kuşu salıverdiğinde kuşun gideceği adres bellidir. Haber Konya’ya ulaşır. Konya’daki yetiştirici de buna cevap vermek isterse, Ankara’dan getirdiği güvercinlerden birini salıverir. Böylelikle sabit iki nokta arasında karşılıklı haberleşme sağlanabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta kuşların götürüldükleri yeni yuvalarında başka kuşlarla eşleştirilmemeleri ve tek olarak bakılmaları gerektiğidir. Eskiden savaşlarda birbirinden belli bir uzaklıkta bulunan iki kale arasında haberleşme bu şekilde sağlanıyordu.

NOT: Posta güvercinleri ile ilgili yazılarından ve görüşlerinden yararlandığım İstanbul’dan değerli yetiştiricimiz Rahmi Bozkır’a ve ayrıca Osmanlıca metinlerin çevirisini yaparak destek olan Ankara’dan arkadaşım Kazım Süren’e teşekkür ederim.

 

Tippler

Dünyada “Tippler” adı ile tanılan bu güvercinlere, ülkemizde İngilizce’den kısaltılarak kısaca “Tip” adı verilmektedir. Ülkemizde yerli bir ırk olmayıp tamamen ithaldir. Son yıllarda yurdumuzda da yetiştirilmeye hatta kuş pazarlarında bile rastlanmaya başlanmıştır. Tippler kelimesi İngilizce’de “Akşamcı” anlamına gelmektedir. Bu kelime İngiltere’de olduğu gibi bizde de akşamdan akşama içkisini yudumlamayı adet haline getirmiş kişiler için kullanılan bir değimdir. Bu güvercinlere akşamcı denmesinin nedeni, bu kuşların gece de uçuşlarını sürdürebilmelerinden kaynaklanmaktadır. Tip ırkının orijininin Asya kökenli ve Hindistan–Pakistan merkezli olduğu bilinmektedir. Asya kökenli güvercin ırklarının bir çoğu gibi bu ırkın da sonradan Avrupa’ya gönderilmiş olduğu bir gerçektir. Ünlü gezgin Marco Polo, 13. yüz yılda bu olaya tanıklık edenler arasındadır. Daha sonradan ipek yolu rotası boyunca özellikle 16. yüz yılda çeşitli güvercin ırklarının Avrupa’ya taşındığını bilinmektedir. Güvercinlere olan merakları ile bilinen Moğol hükümdarlarının bu konuda önemli rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Tip ırkının da bu hükümdarlar aracılığı ile ilk kez İngiltere’ye gönderilmiş olduğu düşünülmektedir.

İNGİLİZ TİPPLERLERİ

İngiltere’de Manchester kentinin güneyinde yer alan ve küçük bir kasaba olan Macclesfield’de bu güvercinlerin eski dönemlerden beri var oldukları bilinmektedir. 1875 yılında “Cumulet” ve bazı taklacı türlerin melezlenmesi sonucu elde edilmiş bir ırktır. Tip ırkı güvercinler, eski dönemlerde ipek üretimi ile tanılan bu kasabadan diğer komşu illere de yayılmıştır. Özellikle Sheffield’da yaygınlaşmışlardır. Bu nedenle Sheffield ve Macclesfield Tipplerleri bilinen iki ünlü Tippler türüdür. 1930 yıllarda var olduğu bilinen Sheffield hayvan pazarında Tippler yetiştiricileri toplanmaktaydılar. Bu hayvan pazarı 1939 yılından sonra II. Dünya savaşının başlaması ile birlikte ortadan kalkmıştır. Sheffield’da “Macs” adı ile anılan Macclesfield Tipplerleri, daha iyi gece uçuş özellikleri kazanabilmeleri için farklı güvercin ırkları ile kırılarak geliştirilmişlerdir. Bu kırılmalar sonucu gösteri ve yarış kuşları olarak farklı uçuş özellikleri bulunan tippler çeşitleri geliştirilmişlerdir. Bugün bilinen tipplerler bu kırılmalar sonucu elde edilmişlerdir.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ

Tip ırkı güvercinler birer performans kuşudurlar. Uzun süreli ve yüksek uçmalarının yanı sıra gece de uçuşlarına devam etmeleri en karakteristik özellikleridir. Bu güvercinler nokta yükseklikte 10–15 saat arasında çok rahat uçuşlarını sürdürebilmektedirler. Hava karardıktan sonra da en az 2 saat kadar uçuşlarına devam ettikleri bilinmektedir. Her zaman yuvalarına geri dönme özellikleri, akıllı davranışları, yuvasına çabuk alışması ve enerjik görünümleri ile sempatik ve cana yakındırlar. Uzun uçucu olmaları nedeni ile uçuş için sabahın erken saatlerinde salıverilirler. Sabah 0.6 saatleri uçuş için uygundur. Daha geç saatlerde uçurulduklarında geri gelebilmeleri zorlaşmaktadır. Uçuş sırasında hava koşullarının iyi olmasına dikkat edilmelidir. Her zaman aç olarak uçurulurlar. Ancak uçuştan 2 saat öncesinde sabah 0.4 saatlerinde su içmeleri sağlanır. Çünkü bu kuşlar uçtuktan sonra yere sadece susadıkları için inerler. Yuvalarına geri geldikten sonra akşamüzeri günde bir kez olmak üzere yemlenirler. Verilen yem karışımları içersinde suyu emen taneler olmamasına dikkat edilir. İdeal uçuş grubu 5–7 kuştan oluşmaktadır. Ülkemizde tip yetiştiricileri daha çok kelebek ve dönek gibi dalıcı dönücü ırkları daha yükseltebilmek amacıyla tipler ile birlikte uçurma amacıyla bu ırka eğilim göstermektedirler. Uçuş sezonu öncesinde en az 3 ay dinlenmeye alınırlar ve uçurulmazlar. Hatta bu süre içinde kanat telekleri çekilerek yeni tüy gelmesi sağlanır. Bu süre içinde mineral ile vitamin takviyeleri ile çok iyi beslenirler. Bakımları ve yetiştirilmeleri aynı posta güvercinlerinde olduğu gibi özen ve sabır gerektirir.

FİZİKİ YAPILARI

Fiziki yapı olarak orta büyüklükte kuşlardır. Baştan kuyruğa doğru gidildiğinde incelen bir yapı gösterirler. Başları yuvarlak ve düzgündür. Boyunları orta uzunlukta ve kalınlıktadır. Gaga hafif ince ve orta uzunluktadır. Uzun gaga istenmeyen bir durumdur. Gaga rengi genellikle siyahtır. Ancak bazı renklerde kemik rengi gaga da kabul edilmektedir. Kanatlar kuyruk üzerinde taşınır. Kuyruk 12 telekten oluşur. Dar ve düz bir yapıda olan kuyruk biraz uzun görünümlüdür. Gözler inci göz tabir edilen şekilde açık renkli ve parlak olmalıdır. Çok belirgin olmayan göz çevresi halkası gri renklidir. Kısa ve kuvvetli olan bacaklar koyu kırmızı renkte olmalıdırlar. Ayaklarda paça bulunmaz. Ülkemizde bazı Tip ırkı güvercinlerin paçalı oldukları bilinmektedir. Bunlar paçalı bazı ırklarla kırılma sonucu geliştirilmişlerdir. Ayak tırnakları genellikle siyah renk olur ancak bazı renklerinde kemik renk tırnak bulunabilir. Tip ırkında bir çok renk çeşidi vardır. Şeritli ve şeritsiz olanları bulunur. Beyaz renk üzerinde genellikle farklı renkli tonlarda benekli bir yapıya sahiptirler. Ülkemizde son yıllarda yurt dışından getirilerek yetiştirilmeye başlanmış olan bu ırkın fazla yaygın olduğunu söyleyemeyiz. Ara sıra İstanbul ve Bursa gibi büyük kuş pazarlarında rastlanmaktadır.

 

Kumru Irkı Güvercinler
 

 

Ülkemizde “Kumru” ya da “Kuşkumru” gibi adlarla bilinen bu güvercinler, oldukça minyon yapıları ile dikkati çekerler. Ufak yapılı ve sevimli bir görünümleri vardır. Kumru olarak adlandırılmalarının temelinde özellikle baş biçimlerinin kumruya (Streptopelia decaocto) benzemesinin rol oynadığı düşünülmektedir. İyi bir kumrunun gövdesinin ufak olması aranılan bir niteliktir.

ÖTÜŞ BİÇİMLERİ

Ötücü ırklarımız arasında yer alan bu güvercinlerin en önemli özellikleri “dem çekme” adı verilen şekilde ötmeleridir. Dünyada bu güvercinler genel olarak İngilizce borazancı anlamına gelen “Trumpeter” adı ile tanınmaktadırlar. Dünya üzerinde Trumpeter ırklarının bir çok çeşidi bulunmaktadır. Ülkemizde bu ırktan Kumru, Ankut, Demkeş, Buhara ve Bayburt olmak üzere 5 ayrı ırk yetiştirilmektedir. Her birinin kendine özgü ötüş biçimi bulunmakla birlikte, bu ırkların ortak özellikleri “Dem Çekme” adı verilen ötüş şekilleridir. Dem çekme tabiri, tasavvuf müziğinde ve genel olarak Türk müziğinde doğaçlama olarak yapılan sunum sırasında sazlardan birinin soliste sürekli ya da aralıklı olarak eşlik etmesi anlamına gelir. Bu daha çok solistin detone olmaması amacı ile yapılır. Bu güvercinlerin ötüşü dem çekmeye benzetilmektedir.

Kumru ırkı, ülkemizdeki diğer ötücü ırklar olan Demkeş ve Ankuttan daha iyi dem çekmesi ile bilinir. Demkeş ve Ankut tek ses çıkarttıkları halde kumru sesini yükseltip alçaltabilmekte ve farklı sesler çıkarabilmektedir. 1 saat kadar dem çekenleri bulunan kumruların, ses olarak ince sesli (tiz sesli) olanları daha değerli olarak kabul edilirler. Kumruların ötüşü sırasında “tardan düşme” olarak tabir edilen şekilde bazen sesin tonunu kaybettikleri olur. Bu güvercinlerin uçarken havada bile ötüşlerini sürdürmeleri ilginçtir. Daha çok erkek güvercinler eşlerine kur yaparken ötüşlerini sergilerler. Bu güvercinlerin özellikle öterken klasik bir duruş biçimleri vardır. Kafa hafif öne doğru uzatılır ve aşağıya doğru eğilerek dururlar. Öterken kendi etrafında yanım daireler çizmek ve kafayı aşağı yukarı sallamak gibi davranışlar gösterirler.

Günümüzde ötüş şeklinin geliştirilebilmesi için, üveyik (Streptopelia turtur ve Streptopelia orientalis) türleri ile çeşitli eşleştirmeler yapıldığı bilinmektedir. Üveyiklerle yapılan eşlemeler sonrasında kaliteli yavrular elde edilebilmektedir. Bu yavrular hem çok dayanıklı olmakta hem de iyi ötmektedirler. Ancak bu yavrular kısır olmakta ve üreme yetenekleri bulunmamaktadır.

KUMRU IRKININ KÖKENİ

Kumru ırkının köken olarak “Arap Trumpeter” ırkından gelme olduğu düşünülmektedir. Bazı yetiştiriciler ise tam tersi görüştedirler yani Arap Trumpeter ırkının kumrulardan köken aldığı görüşü dile getirilmektedir. Ülkemizdeki kumruların fiziki görünüşlerinden çok ötüş biçimleriyle Arap Trumpeter ırkına benzedikleri söylenebilir. Kökenleri konusundaki farklı yaklaşımlar bir yana, Kumru ırkı güvercinlerin, ülkemizde uzun zaman içersinde sürdürülmüş olan ıslah çalışmaları sonrası ırka yeni özellikler kazandırılarak geliştirilmiş oldukları bir gerçektir. Dolayısıyla günümüzde kumruların, dünyada Anadolu kökenli olarak kabul edilmesinin temelinde bu olay vardır. Türkiye’de en çok Sivas ve çevresindeki iller ile Sivas’a bağlı ilçelerde yaygın olarak yetiştirilmektedirler. Hatta bu nedenle ülkemizde “Sivas Kumrusu” adı ile de bilinirler.

UÇUŞ ÖZELLİKLERİ VE FİZİKİ YAPILARI

Kumru ırkı güvercinler, ötüşleri için yetiştirildiklerinden uçucu özellikleri fazla gelişmiş değildir. Kısa süreli ve sık uçan bir kuştur. Grup olarak uçmayı tercih ederler. Çiftler birbirinden ayrı uçmayı sevmezler. Özellikle erkek kumrular dişilerine çok bağlıdırlar ve uçarken de yerdeyken de hep birlikte olmak isterler. Uçurulduklarında düz uçarlar. Yere inmekte herhangi bir zorlukları yoktur. Açık alanlarda toplu halde yayılmayı severler. Bu nedenle daha çok eski tip avlulu evlerde yaygın olarak yetiştirilmektedirler. Ufak yapılı olan bu kuşların ayakları paçasız olur. Ayak renkleri kırmızıdır. Orta büyüklükte ve kalınlıkta bir gaga yapıları vardır. Gaga renginin kemik rengi olması tercih edilir. Koyu (siyah) renk gagalı olanları da bulunur. Gözler biraz iri ve mutlaka koyu siyah olmalıdır. Kuşun rengi ne olursa olsun göz rengi değişmemelidir. Göz çevresi eti belirgin olmaz. Bu güvercinlerin tepeli tipleri bulunmaz.

Çok iyi bir bakıcı olan kumruların yavrularına olan düşkünlükleri ve yavru verimlilikleri üst düzeydedir. Karakter olarak son derece sakin bir yapıları olan bu güvercinler, eşlerin birbirine bağlılıkları ve yuvalarına alışmakta gösterdikleri şaşırtıcı süratle dikkati çekerler. Örneğin bir çift kumruyu alıp herhangi bir yerde bir karton kutu içine bırakırsanız burayı yuva olarak benimsemeleri bir dakikayı geçmez. Kendi yuvalarını korumakta diğer güvercinlere karşı çok hassas ve katıdırlar. Hatta öyle ki yuvalarına müdahale eden yetiştiricilerine bile agresif davranışlar gösterirler.

RENK ÇEŞİTLERİ

Kumruların bir çok renk çeşidi görülebilir. Siyah, beyaz ve alacalı renkte olanları yaygındır. Değerli olarak kabul edilen renkleri, Arap, Beyaz ve Mordur. Bu renklerden düz renkler olabildiği gibi bu renklerin beyazlarla eşleşmesi sonucu gelişen alacalı renklere de çok rastlanır. Alaca olanlarda vücudun farklı bölgelerinde yamalar halinde serpilmiş biçimde beyazlıklar göze çarpar. Özellikle alacalarda sadece kanat telekleri beyaz olanlar ile akkuyruk ve kanat kuyruk beyaz olup diğer tarafları renkli olanları da bulunmaktadır.

 

 

Azman

 

Bağdat

 

Bango

 

 

Baska

 

Dönek

 

Bursa

 

 

Çakal

 

Dolapçı

 

İskenderun

 

 

Kelebek

 

Karakan

 

Hünkari

 

 

Posta

 

Selçuk

 

Trakya

 

 

Takla

 

Trabzon

 

Taklambaç

 

 

Atlas

 

Adana

 
Ağaçkakan - Yaşam Şekilleri - Üreme - Beslenme
Ağaçkakan - Yaşam Şekilleri - Üreme - Beslenme
Ağaçkakan - Özellikleri
Ağaçkakan - Özellikleri
Alaca Ağaçkakan
Kuşlar memelilerden sayıca daha çoktur ve bugün yaşayan sıcak kanlı hayvanların memelilerin dışındaki tek grubudur. Memelilerin 4200 türüne karşın kuşların 8500’den çok türü vardır. Türlerin çoğunluğu uçmayı benimsemişlerdir; ama bir çoğu da ( PENGUENLER – DEVE KUŞLARI ) başka yöntemler geliştirmişlerdir.

 Bir kuşun temel özelliği tüylerinin olmasıdır. Tüyler sürüngenlerin pullarının evrimi sonucu oluşmuştur ve kuşların uçmasını sağlayan en önemli nitelikleridir. Tüyler, insanlarda kılların ya da tırnakların büyümesi gibi, kuşların derisinden büyümektedir. Ne var ki, belirli bir uzunluğa ulaşır ve sonunda büyümeleri durur. Deriye sıkıca bağlanmış olmalarına rağmen, yıpranma ve kopmadan ötürü dökülürler; bu nedenle de tüy dökme adı verilen bir olay sonucu sık sık yenilenir. Eski tüyler genellikle her yıl dökülür ve yerine yenileri çıkar. Bu olay, genellikle çiftleşme mevsiminin hemen sonunda gerçekleşir.

 Tüylerin bir çok önemli görevi vardır. Tüyler vücut yüzeyindeki geçirmez bir hava tabakası oluşturarak, yüksek vücut ısısını değiştirmeden korurlar. Tüylerin çoğunluğu parlak renklidir ve kuşun sosyal yaşamında önemli bir rol oynar. Aynı zamanda kuşun aerodinamik bir biçim almasına yardımcıdırlar; uzun, güçlü kuyruk ve kanat tüyleri kuşa geniş bir uçuş yüzeyi sağlar.

 Bir kuşun iskeleti çok hafiftir. Kemiklerin içi boştur ve bazısı daha büyük güç sağlamak için birbirine kaynamıştır. Eğer bir kuşun yavrusunu vücudunun içinde taşımak zorunda olsaydı, uçamayacak kadar ağır olurdu. Kuşlar bu nedenle sürüngen atalarının yumurtlama alışkanlığını korumuşlardır. Genellikle kuş, döllenmeden sonra 24 saat içinde yumurtlar.

 Bir kuşun bacakları, kuşun türüne göre, yürümeye ya da yüzmeye elverişlidir ve bacakların, kuşun yere inişinden sarsılmasını önleyici önemli bir görevi vardır. Ağırlık merkezini dengelemek amacıyla butlar vücuda yakındır, dizler genellikle tüylerin altına gizlenmiştir. Kuş parmaklarının üzerinde yükseldiği için görünen bacak eklemleri gerçekte bilek eklemleridir. Kuşların çoğunda tüneyen kuşlar ya da serçegiller gibi, biri geriye üçü de öne doğru olmak üzere dört parmak vardır.

KUŞLAR NASIL UÇAR?

 Uçma yeteneği, kuşlarda genel olarak benzer bir vücut yapısının oluşmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, kuşların büyüklükleri minik Kolibrigiller’den en iri uçucular olan toygillere kadar büyük değişim gösterir. Hatta daha büyük kuşlar olan Emular, Kasuvariler ve Devekuşları uçamazlar.

 Bir kuşun kanatları, ataları olan sürüngenlerin ön üyelerinin evrimi sonucu oluşmuştur. Kanatlar, çok az hava direnciyle karşılaşmak için havayı yarmak üzere aerodinamik yapıdadır. Kanatların biçimi, kuşun yaşam koşuluna göre değişim gösterir.

 Belirli bazı kuşlar, yükselmek ve süzülmek için rüzgarlara ve hava akıntılarına gereksinirler. Akbabalar, Kartallar, Çaylaklar ve Atmacalar yükseklerde dolaşarak süzülen kuşlardandır. Bunların kanatları uzun ve geniştir. Bu nedenle de sıcak hava akıntılarından yararlanarak çok yükseğe çıkabilirler. Okyanusların üstünde en iyi yükselen kuşlar Albatroslar, Fregat Kuşları, Yelkovangiller ve Martılardır. Hafif, uzun ve dar kanatları bu kuşların uzun süre kanat çırpmadan havada süzülmelerine olanak sağlar. Bir uçak gibi sağa sola yatmak için kuyruk teleklerini ve kanat uçlarını kullanırlar.

 Kanat çırparak uçmada başlıca güç kaynağı, kanatların aşağı doğru çırpılmasıyla ve kanatları oluşturan birincil telekleriyle sağlanır. Kanat çırpma yöntemi bu sayfanın üstündeki resimde gösterilmiştir. Kuvvetli kanat çırpmayla uçuş KAZLAR’da, BALIKÇIL KUŞLARI’nda, LEYLEKLER’de, KARABATAK’larda, ARDIÇ KUŞLARI’nda, ve İSPİNOZLAR’ın çoğunda görülür.

 Hava akrobatları minik kolibrilerdir. Kolibriler, ileriye doğru uçabildikleri gibi, geriye ve dikey uçabilirler; oldukları yerde havada durabilirler. Kolibrinin bu yeteneğinin sırrı, kanatların hemen hemen dimdik tutabilmesi ve omuz eklemlerinden daire biçimde döndürebilmesindendir. Kanatlar, bir helikopterin aynı yönde dönen pervanesinden farklı olarak, hızla ileri geri hareket eder.

 Bazı kuşlar uçuşları sırasında hem kanat çırparlar hem de süzülürler. İbisler kanatlarını birkaç kez çırparlar, sonra kanatlarını tekrar çırpıncaya kadar biraz süzülürler. Ağaçkakanlar da aynı şeyi yaparlar ve uçuş düzenleri dalgalı bir hat üzerindedir. Kolibriler, diğer kuşlara oranla saniyede en fazla kanat çırpan ( 80’den fazla ) kuşlardır. Aynı zamanda en hızlı uçan kuşlardır. Yakut – boğazlı kolibri saatte 95 kilometre hız yapar.

 Bazı belirli diğer kuşlar da havada durabilir ve bu teknik genellikle yiyecek gözetlemek için uygulanır. Çobanaldatanlar birkaç saniyede havada durabilir; ama Kerkenezler bu tekniği daha da geliştirmişlerdir ve bir çayın ya da otlağın üzerinde, küçük bir kemiricinin saklandığı yerden çıkmasını bekleyerek, uzun süre durabilirler.

AYAKLAR VE GAGALAR

 Bir kuş gagasıyla beslenir, kendini savunur, yuva yapar ve tüylerinin arasından bitlerini ayıklar. Bununla birlikte, gaganın biçimi, genellikle, alınan besinin cinsine uygun ve kuşun belirli bir yiyecek cinsine ulaşmasına olanak verecek yapıdadır. Kuşların, özellikle bazı ispinozların, yedikleri besine elverişli gagaları olduğunu ilk kez, 1835 yılında Galapagos Adalarında incelemeler yapan Darwin fark etmiştir.

 Serçeler, Tavuklar ve bazı ispinozlar gibi tohumla beslenen kuşların konik biçimli gagaları vardır. Gagaların sivri ucu tohumları toplar, gaganın ana kısmı ise bu tohumları parçalar. Bir çapraz gaga makasa benzer gagasıyla çam kozalaklarını açabildiği için çapraz gaga adı bu kuş için çok uygundur.

 Çobanaldatanların, Sağangillerin ve Kurbaağazlıların gagaları küçüktür, ama ağızlarını çok fazla açabildikleri için böcekleri uçarken havada yakalayabilirler. Papağan familyasının üyelerinin gagaları hem kabuklu tohumları kırmaya hem de meyveleri kaşıklayarak yemeye elverişlidir. Kartalların ve diğer avcı kuşların avlarını parçalamaya yarayan üst parçası çengelli gagaları vardır.

 Ördekler, suyun ve çamurun içinde kurt ve diğer su hayvanlarını bulmak için geniş, düz gagalarını daldırıp çıkartırlar. Suyla birlikte ağızlarına gelen kum ve pisliği çentikli dilleri ve alt gagalarıyla süzerek dışarı atarlar. Böyle süzgeç bir gagalarıyla en güzel örneği Flaman Kuşlarında ( Flamingolar ) görülür. Yiyecek sağlamak için gagasını bir yere sokmak zorunda olan kuşların ince, uzun ve sivri gagaları vardır. İstiridye avcıları kurt aramak için gagasını çamura sokar; hatta, midye ve istiridyelerin kabuklarını açarak, içindeki yumuşak gövdesini yer. Kolibrilerin ince, uzun gagaları ve uzun dilleri, çiçeklerin bal özüne ulaşabilmelerini sağlar. Mızrak biçimli gagalar balıkları yakalamak için elverişlidir ve Balıkçıllar’da ve yalıçgakınlarında görülür.

 Kuşların pullu parmakları, ayakları ve bacakları yürümek, tünemek, kavramak, kapmak, tırmanmak ve dövüşmek için uygundur. Gagaları gibi, bunların da çeşitli biçimleri vardır. Penguenler ve ördekler gibi yüzücülerin parmaklarının arası perdeliler ve bu yüzgeç – ayaklar suyu itip yüzmelerini sağlar. Büyük bir takım oluşturan ötücü – kuşların ağaç dallarını kavrayabilen parmakları vardır. Ağaçkakangiller gibi tırmanıcı kuşların parmakları ise, güçlü, sivri bir kama gibidir ve genellikle daha iyi bir destek sağlamak için, iki parmak önde iki parmak da arkadadır.

 Avcı kuşların, avlarını yakalamak için kuvvetli parmakları bulunan, sağlam ve delici pençeleri vardır. Uçmayan kuşlarda parmak sayısı azdır. Bir kasuvarinin üç, bir devekuşunun ise biri büyük olmak üzere yalnız iki parmağı vardır.

DUYULAR

 Bir kuşun en önemli duyusu görmedir; sonra da işitme gelir; koku alma, dokunma ve tat duyuları iyi gelişmemiştir. Kuşların çoğunun gözleri başının iki yanındadır ve yuvalarında çok az hareket edeler. Son derece esnek olan boyunları görüş alanlarını genişletir. Karatavuk ya da nar bülbülü gibi bir kuş başını dinlemek için değil, daha iyi görmek için döndürür. Baykuş başını hemen hemen tam bir daire halinde döndürebilir.

 kulak delikleri, baş tüylerinin altında gizli olduğu için kuşların kulaklarını olduğunu öğrenmek pek çok insanı şaşırtabilir. Memelilerde olduğu gibi kulak kepçeleri yoktur; çünkü bunlar uçuşu güçleştirir. Kuşların işitme duyuları çok güçlüdür ve kuşlar sese, insanlardan yaklaşık on kez daha çabuk tepki gösterebilirler. Deneyler baykuşların sıçan ve tarla faresi gibi avları yalnız seslerini duyarak avladıklarını; yağmur kuşları ve kızkuşlarının yer altındaki solucanlarını duyabildiklerini göstermiştir.

 Koku duyusu yalnızca birkaç kuş için önemlidir. Kivilerin koku alma duyuları çok güçlüdür. Burun delikleri üst gagalarının ucunda olduğu için bu duyudan yararlanarak solucanları bulurlar.

GÖÇ VE DAVRANIŞ

 Uçabilme yetenekleri, kuşların yazın çiftleşme alanlarından kışın beslenme alanlarına kadar binlerce kilometrelik yolculuk yapabilmelerine olanak sağlar. Yollarını nasıl bulabildikleri bilinmemektedir ama bu yeteneklerinin doğuştan geldiği Güneş, Ay, Yıldızlar, hatta Yerin manyetik alanından yararlandıkları sanılmaktadır.

 Her ne kadar bir kuş denizi kolaylıkla aşabilir, dağların ya da çöllerin üzerinden kolaylıkla uçabilirse de, kuşun enerji gerektiren bu uçuşu için yeterli enerjiyi depolamış olması gerekir. Ördekler, kazlar, ispinozlar ve ötücü kuşların çoğunluğu gibi bazı kuşların yiyecek için sık sık mola verirler. Kuşlar çok büyük bir okyanusun ya da çölün üzerinde yolculuk etmekten kaçınmaya çalışırlar. Örneğin, beyaz leylekler ve diğer Avrupa göçmen kuşları Akdeniz’i geçmekten kaçınırlar, ya Akdeniz’in etrafından dolaşırlar, ya Cebelitarık Boğazı’nı geçerler ya da İtalya’nın güney ucundan denizi aşarlar. Bununla birlikte, milyonlarca kuş daha güç, enerji isteyen yollar seçerler. Kırlangıçlar, guguk kuşları, kuyruk sallayanlar ve kum kırlangıçları Büyük Sahrayı aşarlar.

 Kuşların kendilerini tanıtma yolları sesleridir. Ötüşler, çağrışlar ve sesler bulundukları ortam ya da yakın bulundukları hayvanlar hakkında ne düşündüklerini söyler. Sesler, bir kedinin ya da avcı kuşunun yaklaştığını belirten acı haykırışlardan, bir dişinin dikkatini çekmek için birçok kuşun yaptığı çok güzel flört ötüşlerine kadar büyük değişimler gösterir.

 Kuşlar, yaşama yeri yönünden kendi türleriyle rekabet halindedir. Nar bülbülleri, ardıç kuşları ve kolibriler yaşam bölgelerini, şarkılarıyla açıklar. Birçok kolibri sürekli olarak kendi küçük bölgesi üzerinde uçar ve rakiplerini bölgesine sokmaz. Bataklık çullukları bölgelerinin üzerine dalış yaparken kuyruk teleklerini titreştirerek davul sesi gibi ses çıkartır.

 Bir kuşun tüyleri de önemli haberleşme sağlar. Renkli tüyler, tatlı ötüşler ve danslar bir dişinin dikkatini çeken önemli özelliklerdir. Erkek bir nar bülbülü öttüğü zaman, bir dişiye varlığını belirtmek için kızıl renkli göğsünü şişirir. Cennet kuşları renkli görünümüyle ünlüdür. Erkeklerin tüyleri genellikle daha parlak olur; oysa dişilerin tüylerinin rengi bulundukları ortama uyacak şekilde benekli kahverengidir. Dişinin bu renkleri hem kuluçka hem de yavrularını yetiştirme sırasında gizlenmesini sağlar.

 Penguenler, dalgıç kuşları ve balıkçıllar gibi bazı kuş türlerinde erkeği dişiden ayırmak olanaksızdır. Buna karşın kuşların çok güzel flört gösterileri yaptıkları, yuva yapımından ve çiftleşmeden önce erkekle dişi arasında bir bağ kurulduğu gerçektir. Erkek fregat kuşları, dişinin dikkatini çekmek için boğazlarındaki keseyi havayla doldurarak büyük kırmızı bir balon gibi şişirirler. Kıyı kırlangıçları ve yalıçapkınları eşlerine balık armağan ederler; Dalgıç kuşları ise birbirlerine yosun verirler.

ÇİFTLEŞME VE YAVRU YETİŞTİRME

 Genellikle bahar ayında bölgeler ve eşler seçildikten sonra, iki kuş da ciddi bir iş olan yuva yapma işlemine girişirler. Bir kuş yuvası yumurtalara bir beşik ve yumurtadan çıkan yavrulara geçici bir yuva sağlar. Yavrular çoğunlukla kendi kendini besleyebilecek ve uçabilecek duruma geldiklerinde yuvayı terk ederler. Yuva biçimleri karatavukların ki gibi basit bir fincan şeklinden Dokumacı kuşların örme yuvalarına kadar büyük değişim gösterir. Karabatak gibi ........... yuvalanan bazı kuşlar hiç yuva yapmazlar.

 Kuşlar yuvaları için her türlü malzeme kullanırlar. Kırlangıçgiller yuva için çamur kullanırlar. Terzi kuşları Asya’nın tropik bölgelerindeki yuvalarını özenle diktikleri yaprakların içine yaparlar. Asya’da yaşayan bir mağara karasoğanı türü yuvalarını tükürüklerinden yaparlar. Çinlilerin “ kırlangıç yuvası çarbas” bu yuvalardan yapılır. Erkek Çardak Kuşları bir flört çardağı yapar ve ağaççileği ya da parlak çiçeklerle süsler; dişisiyle bu çardakta flört ederek çiftleşir. Dişisi sonra yakın bir yerde yuva yapmak için çardağı terk eder.

Çiftleşmiş bir dişi kuşun yumurtladığı her yumurtada, embriyon adıyla tanımlanan canlı, gelişen bir yavru vardır. Yumurtaların sıcak tutulması gerekir; aksi takdirde embriyon ölür. Bu nedenle ana – baba ya da yalnızca dişi, yumurtaları sıcak tutmak için kuluçkaya yatar. Embriyon, yumurta sarısıyla beslenir ve yumurtadan çıkma zamanına kadar yumurta kabuğunu doldurur. Bu gelişme dönemine kuluçka dönemi adı verilir ve dönemin süresi büyük değişim gösterir. Küçük ötücü kuşların yavruları on beş gün içinde yumurtadan çıkarlar; bir albatrosun yavrusu için 81 gün gereklidir.

Yumurtadan çıkan iki çeşit yavru kuş vardır. Bunlardan biri kör, tüysüz ve korumasızdır; diğeri tüylüdür, görür ve yumurtadan çıkınca yuvayı terk eder.

Tüylü, iyi gelişmiş yavrular yumurtadan çıktıkları gün ana – babaları tarafından yuvadan uzaklaştırırlar. Yuva genellikle yerdedir ve uçamadığı halde yavruya bir zarar gelmez.

Bütün yavrular, uçuş telekleri gelişip uçmayı öğreninceye kadar ana – baba ya da yalnız dişi tarafından beslenir ve korunur. Bir çok ötücü küçük kuş iki hafta içinde uçmayı öğrenir. Kuşların çoğunluğu yumurtadan çıktıkları ilk mevsim içinde çiftleşirler.

YALI ÇAPKINI
GÖK KUZGUNUMSULAR YALI ÇAPKINIGİLLER

 Eski, şirin bir efsaneye göre Avrupa ve Asya’nın âdi yalı çapkını başlangıçta dikkati çekmeyen gri bir kuşmuş. O parlak renklerine Nuh’un gemisinden indikten sonra bürünmüş. Doğruca, batıya batmakta olan güneşe doğru uçmuş. Güneş göğsünü kavurarak bu kısmın pasımsı bir kırmızıya dönüşmesine yol açmış. Kuşun sırtı ise yeşilimsi – mavi akşam semasını yansıtmaktaymış. Yalı çapkınlarının açık denize yuva yaptıklarına inanan eski Yunanlılar onlara “Halkyon” adını vermişlerdir. Bu “hals” – deniz, “kyon” – kavrayan sözcüklerinden oluşmuştur. Latincesi de halcyon’dur. Mitolojiye göre tanrılar yalı çapkınlarından öylesine hoşnutmuşlar ki, yuva kuracakları zaman, yani kış gün dönümünden önceki on beş günde denizi sakinleştiriyorlarmış. O zamandan beri sakin ve barış dolu süreler her zaman “halcyon günleri” diye tanımlanır. Grek mitolojisinde şöyle bir hikaye vardır: Pleiades’dan biri olan Alcyone (Latince’de Alcedo ) Hesperus’un oğlu Cyy’le evlenmiştir. Kocası bir deniz kazasında ölür. Alcyone da kederinden kendisini denize atar. Ona acıyan tanrılar hem genç kadını hem de kocasını birer yalı çapkını haline sokarlar. Yalı çapkınlarının batıda kullanılan Latince bilimsel adları da bu çiftin hatırasını yaşatır.

 Teknik açıdan yalı çapkınları bütün dünyada çok yaygın olan belirgin bir familyadır. Bu kuşlar sadece kutup bölgelerinde ve bazı okyanus adalarında yoktur. Fosillerinin sadece geride Buzul Çağına kadar uzanmasına rağmen aslında çok eski bir soydandırlar. Yaşayan 84 cins en çok eski Dünyada gelişmiştir ve en kalabalık gruplarda buradadır. Özellikle Güney Doğu Asya ve Endonezya adalarında. Yeni dünyada 6 cins vardır. Bunlardan sadece biri yani kuşaklı yalı çapkını Meksika’nın kuzeyinde yaşar. Avrupa’da da yine tek bir cins bulunur. Bu bütün Avrupa, Asya, kuzey Afrika ve doğuda Solomon Adalarına kadar uzanan kesimde çok yaygın olan âdi yalı çapkınıdır.

 Yalı çapkınları kısa boyunlu, şişman kuşlardır. Kuyrukları kısa, kafaları iridir. Birçok cinste, özellikle Amerika’da yaşayanlarda, bu kafa kuşların istedikleri zaman dikleştirebildikleri sorguçlarıyla daha da belirgin bir hale girer. Gagaları uzun, güçlü ve genellikle sivridir. Bacakları kısa, ayakları küçük ve zayıftır. Familya ön parmaklarının uzunluklarının üçte birinin daha fazlasının birbirine yapışık olmasıyla ayırt edilir. Yalı çapkınlarının çoğunun rengi parlaktır. Genellikle renkleri yeşil ve mavi tonlarındadır. Üzerlerinde zıt renkte donuk kırmızı ve beyaz lekeler de bulunur. Bazıları çizgili ve beneklidir. Bir çoğunun gagası dikkati çeken bir kırmızılık ya da sarılıktadır. Dişiyle erkek genellikle birbirlerinin eşidir, ya da birbirlerine çok benzerler. Birkaç cinste ise dişiler biraz donuk renkli olur. Kuşaklı yalı çapkınının dişisinin göğsünde kestane rengi kalın bir çizgi vardır. Bu çizgi erkekte olmaz.

 Yalı çapkınları iki alt familyaya ayrılırlar. Birinci alt familyaya bütün dünyada yaygın olan tanıdık balıkçı yalı çapkınları girer. Orman yalı çapkınları ( Daceloninae ) daha ilkeldir. Bu alt familyadan olan kuşların çoğu her zaman değilse bile çoğunlukla sudan uzakta yaşar.
 Balıkçı yalı çapkınlarının en yaygın olanı ve en iyi bilineni daha önce de sözü edilen Eski Dünyanın âdi yalı çapkını ve kuzey Amerika’nın kuşaklı cinsidir.

 Bu alt familyanın mücevherleri cüce yalı çapkınlarıdır (Ceyx). 12,50 santim boyundaki bu kuşların ayaklarında önde sadece iki, arkada da bir parmak olur. Parlak gagalı, mücevhere benzeyen bu kuşlar on cinstir. Hindistan’dan Filipinlere ve Solomonlar’a, güneyde de Avustralya’ya kadar uzanan doğu tropiklerinde, içlerinden ırmaklar geçen ormanlarda yaşarlar. Küçük balıkları, kabukluları, kelerleri kurbağaları avlarlar ve çokça böcek ve omurgasızları da yerler.

 Balıkçı yalı çapkınları genellikle akarsuların dik kıyılarında yuva yapmak için kovuklar açar. Bunları gagalarının yardımıyla kazar ve çıkan toprakları, ayaklarıyla kenara iterler.

 Dişi burada, çıplak toprağın üzerine 5 – 8, genellikle 6 – 7 beyaz yumurta bırakır. Yuvanın içine bir şey döşemez. Yavrular çok zaman balık kılçığı ve pulları, kerevides kabukları üzerinde büyütülür. Hem dişi hem de erkek kuluçkaya yatar ve yavruları beslerler. Kuluçka süresi 18 – 24 gün arası değişir. Yavrular yumurtadan çıktından sonra 3 – 4 hafta yuvada kalırlar. Yumurtadan çıktıkları zaman çıplak ve kördürler. Ama bir hafta içerisinde tüyleri çıkmaya başlar. Ilık bölgelerde yaşayan cinslerin çoğu yılda iki defa yumurtlar. Tropik kesimdekiler de yılda iki defa yuva kurabilir.

 Yalı çapkını güçle, hızla ve düzgün bir şekilde uçar. Arka arkaya hızla kanat çırpar. Sonra da kanatlarını yarı kapayarak kayar. Bunun araksından yeniden kanat çırpmaya başlar. Kuş, uzun süre pek uçamaz. Sesi yüksektir ama ahenkli değildir. Kuşlar uçarken birbirlerine seslenirler. Böyle zamanlarda tipik, sert bir takırtı çıkartırlar. Bu, futbol meraklılarının maçlarda çevirdikleri “kaynana zırıltısı”nın gürültüsüne benzer. Daha düşük cinslerin sesleri ince, tiz bir ıslığı andırır.

 İçerilerde yaşayan gerçek yalı çapkınları arasında gösterişli İzmir (beyaz gerdanlı) yalı çapkını ve bunun yakın akrabası gri başlı cins de vardır. İzmir yalı çapkını Hindistan ve güney doğu Asya’da kurak dağlık kesimlerde yaşar. Gagası parlak kırmızıdır. Gri başlı ise Afrika’da bulunur. Bu grubun en renkli temsilcisi doğu Asya’nın kırmızı yalı çapkınıdır. Japonlar gölcükteki aksinin kuşu çok şaşırttığını ve bu yüzden su içemediğini iddia ederler. Kuşun daima susadığını ve güneşli günlerde ormandaki yuvasından durmadan yağmur yağması için bağırdığını ileri sürerler.

BALIKÇILLAR
(Özel Bilgi)

BALIKÇILAR VE AKRABALARI (Leyleksiler)

 Bu takım 7 familya halinde toplanmış olan 114 cinsi kapsar. Bunların hepsi de bataklıklar ve sığ sulardaki yaşamla uyum sağlamış, uzun bacaklı kuşlardır. Ama içlerinden bir kaçı kuru yüksek topraklarda yaşamaya da alışmıştır. Boyları 25 santimetreden 150 metreye hatta daha fazlasına kadar değişir. Bu kuşların hepside uzun bacaklı, uzun gagalı ve boyunludur. Hepsinin de dört uzun ayak parmağı vardır. Bazı familyalarda önceki üç parmağın dibi hafifçe perdelidir. Kaval kemiğinin alt kısmı tüysüzdür. Damak kemiği, kafatası ve diğer anatomik özellikler bakımından birbirlerine benzerler. Tüyleri farklıdır. Ama genellikle şekiller ve renkler basittir. Erkekle dişi ya eşittir ya da birbirlerine çok benzerler.

 Bu kuşlar bütün dünyada yaygın haldedir. Birkaç okyanus adası dışında yeryüzünün buzlu olmayan bütün topraklarında bulunurlar. Hayvansal besin alırlar. Daha çok suda yaşayan hayvanlarla beslenirler: Balıklar, kabuklular, iki yaşamlılar ve ayrıca böceklerle sürüngenler. Birkaçı leş yemeye alışmıştır. Bütün takımın üyeleri usta uçucudur. Ilıman bölgelerde yaşayan cinslerin çoğu göçebedir.

BALIKÇILLAR

 Yaklaşık 62 cinsi içeren bu familya takımdakilerin en kalabalığı ve en yaygın olanıdır. Balıkçıllar, diğer altı familyayla aynı özellikleri paylaşırlar. Bunlardan başka gaga dibiyle göz arasındaki kısım dışında başlarının tamamı ile tüylü olması ve boyun omurlarının aynı uzunlukta olmaması gibi belirgin özellikleri de vardır. Kuşlar bu yüzden uçarken boyunlarını bükerek bir “S” biçimine sokmak zorunda kalır. Çoğunlukla dinlenirken de aynı şeyi yaparlar. Gagalarının ucu genellikle düzdür, bazen hafifçe kıvrık da olabilir. Orta ayak parmağında, tırnağın yanında bir tarağın dişlerine benzeyen çentikler vardır. Arka parmak, öndeki üç parmakla aynı hizadadır. Böylece kuş dört parmağının üzerine birden basar.

 Kuş uzmanları Balıkçılgiller familyası üyelerinin aralarındaki akrabalık konusunda aynı fikirde değillerdir. Ancak hepsi de genellikle bu kuşları beş oldukça belirgin gruba ayırırlar. Balıkçılların sınıflandırılmasında en çok yararlanılan özellik bu kuşların “toz” tüyleridir. Bunlar acayip tipte tüylerdir ve hiçbir zaman dökülmezler. Kuşun yaşamı boyunca dipten uzamayı sürdürürler. Bu tüyler uçlarından devamlı surette aşınarak toz halini alırlar. Bu toz diğer tüylerin temizlenmesinde kullanılır. “Toz” tüyleri birkaç kuş grubunda çok görülür. Bunlar gelişmelerinin en yüksek noktasına balıkçıllarda erişirler. Kuşların çıplak olan göğüs, but ve yanlarında belirgin, çift bölümler halinde büyürler.

 Balıkçıllar bu ince tüylerin tozlarını, teleklerinden ötürü türlü yağları ve çamuru temizlemek için kullanırlar. Bazı Balıkçıllar bu tozları gagalarıyla uygularlar. Pek çok yılan balığı yiyen balaban kuşları ise besin aldıktan sonra başlarını göğüslerindeki “toz” tüyü kısmına sürerler. Sonunda baş tüyleri iyice toza bulanır. Bu tozu çamur ve kiri emmesi için bir süre bırakırlar. Sonra şiddetli bir kaşımayla tüylerini tararlar. Bu iş için daha çok orta parmağın dişli tırnağından yararlanırlar. Tüyler tekrar temizlendiği zaman kuşlar bunlara bir bezden salgıladıkları yağı sürdürürler ve böylece tüylerini su geçirmez hale sokarlar.

 Balıkçılların en ilkelleri ve özel şekilde en az gelişmiş olanları dört türde toplanan altı cinsin oluşturduğu küçük kalıntı gruptur. Bunlar kaplan balıkçıl ya da kaplan balaban grubunu oluştururlar. Bunlar birçok bakımlardan balabanlara benzerler. Kuşların gizlenmesini sağlayan kamuflaj renkleri vardır. Yalnız yaşarlar. Tehlikeyle karşılaştıkları zaman çevrelerindeki sazları taklit ederler. Çiftleşme çağrıları yüksek ve yankılıdır. Ama hepsinin de üç çift “toz” tüyü kısmı vardır. İkisinde böyle dördüncü kısmın izleri de görülür. Bu yüzden bunların “balıkçıl” diye adlandırmak daha uygun olur. Kaplan balıkçıl geniş bir alana yayılmıştır. Bir cins yeni Gine’de bir cins orta Afrika’da, dört cins de orta ve güney Amerika’da yaşar. Bu kuşların oradaki kesimlerden artık kaybolmuş olan daha yaygın ataların torunları oldukları ihtimalinin ortaya çıkarır. Bu grubun, tipik bir üyesi çizgili kaplan balıkçıldır. Bu kuş orta ve güney Amerika’da, akarsuların geçtiği korularda ve bataklıklarda yaygın haldedir.
 Üçüncü gruba “Gece Balıkçılı” adı verilmiştir. Bu isim çok uygundur. Çünkü bu kuşlar geceleri çok faaldir. Daha çok geceleri beslenir. Ama gündüzleri görüldükleri de olur. Gece balıkçılları birbirleriyle uzaktan akraba iki gruba ayrılır. Daha eski ve ilkel olan grupta doğu türü dört gece balıkçılı vardır. Bu cinslerden üçü Doğu Asya’da, Japonya’dan başlayan, güneye doğru inerek Malaya ve Filipinlerden geçen ve Endonezya adalarına kadar erişen bölgede yaşar. Dördüncü grup Afrika’da bulunur. Grubun temsilcisi olan Japon gece balıkçılı boy ve görünüş bakımından balabana benzer. Genellikle kahverengidir. Üzerinde koyu kahve ve siyah güzel çizgiler ve kurt yeniği gibi benekler vardır. Hafifçe uzun bir sornucu olur. Ormanda yaşayan ürkek ve çekingen bir kuştur. Vıraklamayı andıran hafif ve basit ötüşü bütün gece tekd Yeryüzünde 100 milyardan fazla kuşun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar değişik davranış ve görüntüsü olan 8000'i aşkın türe ayrılır.

     Baykuş ve Atmaca yırtıcı kuşlardır; ancak biri gece diğeri gündüz avlanır. Göz kamaştırıcı bir kuş olan İbibik'in aksine Bülbül, sade görünüşlüdür ama ötüşü güzeldir.

     Guguk kuşu başka tür kuşların yuvalarına yumurtalar, çıkan yavruları da yuvanın asıl sahipleri besler. Başka kuşlar; örneğin kazlar iyi birer ana-babadır; yavrularını aylarca gözetirler.

     Kara sağan gibi bazı bazı kuşlar iyi uçucudurlar; oysa Mezgeldek gibiler koşmada, Küçük  batağan gibiler yüzme ve dalmada ustalaşmışladır.

Kuşların Temel Özellikleri

     Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin  sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.

     Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.

     Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.

     Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.

     Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.

     Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. Bazı su kuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir.

Kuşların Çevreye Uyumu

     Bütün kuşlar en iyi yararlanabilecekleri şekilde çevrelerine uyum gösterirler. Özellikle gaga ve pençeleri bu uyumun iyi birer göstergesidir.

     Sağanlar zamanlarının çoğunu havada geçirirler. Uzun kanatları ve kısa bacakları vardır. Küçük, kısa gagalarıyla uçan böcekleri yakalarlar.

     Ağaçkakanlar ağaçlardaki böcekleri bulmak için kuvvetli gagalarını keski gibi kullanırlar. Önce iki, arkada iki parmak olacak şekilde gelişen pençeleri de ağaç gövdelerine tutunmalarına yarar.

     Florya'nın tohum yemeye uygun gagası kısa ve kalındır. bütün öteki tüneyen kuşlar gibi ayakları konduğu dalı kendiliğinden sıkıca kavrar, böylece rüzgarda ya da uyurken aşağıya düşmez.

     Ördekler perdeli ayaklarıyla yüzer ve beslenmek için dalarlar. Çulluklar ise ince gagalarını çamurlara daldırıp besin ararlar.

     Yırtıcı kuşların pençelerinde, avlarını yakalayıp taşıyabilecekleri kanca gibi tırnaklar vardır. Gagaları da etleri koparabilecek kadar güçlüdür.

Kuşların Göçü

     Bazı kuşlar sonbaharda, çevre koşullarının mevsimlik değişimlerine uyum sağlamak için daha bol besin bulabilecekleri ılıman bölgelere doğru yola çıkarlar. Türkiye bazı önemli göç yollarının yer aldığı bir ülkedir.

     Kırlangıçlar Güney Afrika'dan dönüşlerinde eski yuvalarını bularak tekrar kullanırlar.

     Turna gibi bazı kuşlar göç ederken düzenli, genellikle "V" şeklinde göç katarları oluştururlar.

     Bilim adamları, kuşların yönlerini nasıl böylesine doğru saptayarak göç ettiklerini araştırmaktadır. kuşların yön bulmak için güneşi, ayı ve yıldızları kullandıkları bilinmekte, ayrıca dünyanın manyetik alanına karşı da duyarlı oldukları sanılmaktadır.

     Göç, kuşlar için tehlikeli bir olaydır. kuvvetli rüzgarlar onları yollarından saptırır, sis yön bulmalarını güçleştirir, şiddetli kar ise kuşların soğuğa yenik düşmelerine yol açar.

Kuşların Doğadaki Yeri

     Kuşların doğadaki dengenin korunmasına büyük önemi vardır. Örneğin yırtıcı kuşlar fare, tavşan gibi kemirgen hayvanları avlayarak çoğalmalarına ve ekinlere zarar vermelerine engel olurlar. Pek çok böcekçil kuş da (Sinekkapan, Kırlangıç vb.) böceklerin aşırı çoğalmalarını önler.

     İnsanın beslenmesinde önemli bir yeri olan tavuk, anavatanı Güneydoğu Asya olan Kırmızı Orman tavuğu'ndan türemiştir.

     Tohum ve meyvelerle beslenen kuşlar, yedikleri bitki tohumlarını uzak yerlerde, dışkılarıyla birlikte atarak bitkilerin çoğalmalarına ve yayılmalarına neden olurlar.

     Kuşlar ayrıca çevremize çeşitlilik ve güzellik katar; şair, fotoğrafçı, müzisyen ve diğer sanatçılara esin kaynağı olarak, bilim adamlarına da doğanın sırlarını çözmeye yardımcı canlılar olarak faydalıdırlar.

Kuşların Karşılaştığı Tehlikeler

     Her kuşun yaşamak ve neslini devam ettirebilmek için bazı temel gereksinimleri vardır. Bunların başında uygun yuva kurma yerleri, yeterli yiyecek ve su bulabilecekleri doğal çevre ve güvenli bir ortam gelir. Özellikle yuva kurma sırasında rahatsız edilmemeleri göçler sırasında da öldürülmeden gidecekleri yere varabilmeleri gerekir.

     Kuşlar, yiyeceklerine karışan zehirli sanayi atıkları ve tarım ilaçları yüzünden ölmekte, tankerlerden denize dökülen petrole bulanarak uçamaz hale gelmektedir.

     Ancak pek çok kuş türü bu temel gereksinimlerini karşılayamamış, son 300 yılda 70-80 kuş türü bir daha geri gelmemek üzere yok olmuştur. Bu yok oluşun en büyük sorumlusu insandır. günümüzde kuşlara ve genel olarak doğal yaşama yönelik en önemli tehlike doğal çevrenin, yaşama ortamlarının yok edilişidir. Ormanlar kesilmekte ve yakılmakta, sulak alanlar kurutulmakta, bu ortamlardan başka yerlere uyum sağlayamayacak kuş türleri yaşama alanlarının bozulması yüzünden giderek azalmaktadır.

     Binlerce kuş, insanlar tarafından avlanarak, yakalanarak bilinçli bir şekilde katledilmektedir. belirli ölçüler ve kurallar içinde yapılan avcılığın yaban yaşamına fazla bir zararı yokken, katliam boyutuna ulaşan avcılık sonucu doğanın kendini yenileme gücü aşılmakta, av hayvanları her geçen gün azalmaktadır.

     Afrika ve Asya'nın ender kuşlarından olan Yılanboyun (Anhinga rufa) yakın zamana kadar ülkemizde de yaşamaktaydı. Fakat Amik Gölü'nün kurutulmasından sonra yok oldu.

     Dünyada sadece Fas ve Türkiye'de bulunan Kelaynak (Geronticus eremita) Urfa ilimizin Birecik ilçesinde kuluçkaya yatmaktadır. 1950'lerde sayıları yaklaşık 1200 olan kelaynaklar, 1958'de yapılan yüksek dozda DDT ilaçlaması sonucu hızla azalmıştır. 1990 yılında göçmen populasyon tükenmiştir. Geri kalan kuşlar üretim istasyonuna bağımlı olarak yaşamaktadırlar.

Kuşların İncelenmesi

     Kuşları daha iyi tanımak ancak onları doğada gözlemekle olur. Başarılı bir gözlem için ilk kural sessiz ve sabırlı olmaktır. Ayrıca kuşları daha yakından görebilmek için bir dürbün kullanabilirsiniz.

     Gözlem yaparken, tanımadığınız kuşların özelliklerini bir deftere yazıp sonradan araştırabilirsiniz. çevrenizdeki kuş türlerinin adlarını ve sayılarını düzenli olarak kaydederseniz kısa zamanda hangilerinin göçmen, hangilerinin yerli olduğunu anlayabilirsiniz.

     Tanıdıkça, kuşların ilginç, değişik yönlerini keşfedecek, onları sevecek ve dünyada yaşamaya hakkı olan tek canlı türünün insan olmadığını düşüneceksiniz.

 Kuş rekorları

  • Dünyada yaklaşık 9.700 türden toplam 100.000.0000.000 (yüz trilyon) kuş bulunuyor olabilir.

  • En büyük kuş, 2,74 m yüksekliği, yetişkin bir insanın iki katı olan 156,6 kg ağırlığı ile devekuşu. Uçamıyor olmalarına şaşmamak gerek!

  • Uçan en ağır kuş, 18 kg' 'ye ulaşan ağırlığıyla Afrika'dan Kori toy kuşu ile bizdeki toy.

  • Kanat açıklığı en uzun kuş, 3,63 m'ye ulaşan kanat açıklığıyla gezgin albatros.

  • En küçük kuş, 1,6 g ağırlığı ve gaga-kuyruk uçları arasında toplam 58 mm boyu ile Küba'dan arıkuşu.

  • Türkiye'deki en küçük kuş, 3,8- 4,5 g ağırlığı ve 90 mm uzunluğu ile çalıkuşu.

  • Türkiye'deki en bol kuş: Yaklaşık 15 milyon çift serçe, 10 milyon çift tarla çintesi, önceki kışın soğukluğuna, besin durumuna bağlı olarak her bahar çiftleşirler.

  • Türkiye'de en ender üreyen kuş: Türkiye, telli turna, çöl koşarı, doğu kamışçını, ulu doğan, şah kartal, yeşil arıkuşu, çizgili ishakkuşu gibi türlerin ürediği önemli bir coğrafyadır. Farklı yaşam ortamlarında üreyen bu kuşlar Türkiye'de farklı yerlerde çok az sayıda üremektedirler.

  • Dünyadaki en hızlı uçan kuş: Rusya'dan kılçık kuyruklu sağan, saatte 171 km hıza ulaşır.

  • Dünyadaki en büyük yumurta: Ağırlığı 1,78 kg olan devekuşu yumurtası, 24 tavuk yumurtasına denk.

  • Dünyadaki en küçük yumurta: Ağırlığı 0,3 g veya daha az olan arıkuşu yumurtası.

  • Türkiye'deki en küçük yumurta: Ağırlığı 0,7 g olan çalıkuşu yumurtası.

  • Türkiye'de görülen kuş türlerinin sayısı: 456, bunun 304'ü Türkiye'de üremektedir, 152 kuş türüyse yazlayan ya da kışlayan konuk türlerdirüze bir şekilde etrafa yankılanır.  Yeryüzünde 100 milyardan fazla kuşun yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunlar değişik davranış ve görüntüsü olan 8000'i aşkın türe ayrılır.

         Baykuş ve Atmaca yırtıcı kuşlardır; ancak biri gece diğeri gündüz avlanır. Göz kamaştırıcı bir kuş olan İbibik'in aksine Bülbül, sade görünüşlüdür ama ötüşü güzeldir.

         Guguk kuşu başka tür kuşların yuvalarına yumurtalar, çıkan yavruları da yuvanın asıl sahipleri besler. Başka kuşlar; örneğin kazlar iyi birer ana-babadır; yavrularını aylarca gözetirler.

         Kara sağan gibi bazı bazı kuşlar iyi uçucudurlar; oysa Mezgeldek gibiler koşmada, Küçük  batağan gibiler yüzme ve dalmada ustalaşmışladır.

    Kuşların Temel Özellikleri

         Kuş tüyü, birbirinin içine girmiş küçük parçalardan oluşan karmaşık bir yapıya sahiptir. Tüylerin  sağlıklı olması, kuşun bunları gagasıyla düzenli olarak taramasına bağlıdır.

         Canlılar dünyasında sadece kuşların tüyü vardır. En dıştaki tüyler uçmaya yarar ve gövdenin ıslanmasına engel olur. Daha içtekiler ise vücudu sıcak tutar.

         Kuşların uçarken gösterdikleri çeviklik ve hız, kanat biçimlerine göre değişir. Hızlı uçuşlar için uzun ve sivri kanatlar gerekirken havada uzun süre kalabilmek için geniş olanlar yararlıdır.

         Kuşlar çiftleşmeden önce birbirlerine kur yaparlar. Leyleklerin gagalarını takırdatmaları buna güzel bir örnektir.

         Yeni doğan yavrular genellikle çıplak ve tüysüzdür. Tüyler çıkıp da uçma öğrenilene kadar ana ve babalar yavruları yuvada besler.

         Bazı kuşların yuvaları karmaşık bir yapı özelliği gösterirken, kimi kuşlar hiç yuva yapmaz. Bazı su kuşları yumurtalarını kumsallardaki çakılların üzerine bırakır. Dişi, tüm yumurtalarını yumurtlayınca, üzerlerine oturarak kuluçkaya yatar; böylece yumurtaları sıcak kalır ve civcivleri gelişebilir.

    Kuşların Çevreye Uyumu

         Bütün kuşlar en iyi yararlanabilecekleri şekilde çevrelerine uyum gösterirler. Özellikle gaga ve pençeleri bu uyumun iyi birer göstergesidir.

         Sağanlar zamanlarının çoğunu havada geçirirler. Uzun kanatları ve kısa bacakları vardır. Küçük, kısa gagalarıyla uçan böcekleri yakalarlar.

         Ağaçkakanlar ağaçlardaki böcekleri bulmak için kuvvetli gagalarını keski gibi kullanırlar. Önce iki, arkada iki parmak olacak şekilde gelişen pençeleri de ağaç gövdelerine tutunmalarına yarar.

         Florya'nın tohum yemeye uygun gagası kısa ve kalındır. bütün öteki tüneyen kuşlar gibi ayakları konduğu dalı kendiliğinden sıkıca kavrar, böylece rüzgarda ya da uyurken aşağıya düşmez.

         Ördekler perdeli ayaklarıyla yüzer ve beslenmek için dalarlar. Çulluklar ise ince gagalarını çamurlara daldırıp besin ararlar.

         Yırtıcı kuşların pençelerinde, avlarını yakalayıp taşıyabilecekleri kanca gibi tırnaklar vardır. Gagaları da etleri koparabilecek kadar güçlüdür.

    Kuşların Göçü

         Bazı kuşlar sonbaharda, çevre koşullarının mevsimlik değişimlerine uyum sağlamak için daha bol besin bulabilecekleri ılıman bölgelere doğru yola çıkarlar. Türkiye bazı önemli göç yollarının yer aldığı bir ülkedir.

         Kırlangıçlar Güney Afrika'dan dönüşlerinde eski yuvalarını bularak tekrar kullanırlar.

         Turna gibi bazı kuşlar göç ederken düzenli, genellikle "V" şeklinde göç katarları oluştururlar.

         Bilim adamları, kuşların yönlerini nasıl böylesine doğru saptayarak göç ettiklerini araştırmaktadır. kuşların yön bulmak için güneşi, ayı ve yıldızları kullandıkları bilinmekte, ayrıca dünyanın manyetik alanına karşı da duyarlı oldukları sanılmaktadır.

         Göç, kuşlar için tehlikeli bir olaydır. kuvvetli rüzgarlar onları yollarından saptırır, sis yön bulmalarını güçleştirir, şiddetli kar ise kuşların soğuğa yenik düşmelerine yol açar.

    Kuşların Doğadaki Yeri

         Kuşların doğadaki dengenin korunmasına büyük önemi vardır. Örneğin yırtıcı kuşlar fare, tavşan gibi kemirgen hayvanları avlayarak çoğalmalarına ve ekinlere zarar vermelerine engel olurlar. Pek çok böcekçil kuş da (Sinekkapan, Kırlangıç vb.) böceklerin aşırı çoğalmalarını önler.

         İnsanın beslenmesinde önemli bir yeri olan tavuk, anavatanı Güneydoğu Asya olan Kırmızı Orman tavuğu'ndan türemiştir.

         Tohum ve meyvelerle beslenen kuşlar, yedikleri bitki tohumlarını uzak yerlerde, dışkılarıyla birlikte atarak bitkilerin çoğalmalarına ve yayılmalarına neden olurlar.

         Kuşlar ayrıca çevremize çeşitlilik ve güzellik katar; şair, fotoğrafçı, müzisyen ve diğer sanatçılara esin kaynağı olarak, bilim adamlarına da doğanın sırlarını çözmeye yardımcı canlılar olarak faydalıdırlar.

    Kuşların Karşılaştığı Tehlikeler

         Her kuşun yaşamak ve neslini devam ettirebilmek için bazı temel gereksinimleri vardır. Bunların başında uygun yuva kurma yerleri, yeterli yiyecek ve su bulabilecekleri doğal çevre ve güvenli bir ortam gelir. Özellikle yuva kurma sırasında rahatsız edilmemeleri göçler sırasında da öldürülmeden gidecekleri yere varabilmeleri gerekir.

         Kuşlar, yiyeceklerine karışan zehirli sanayi atıkları ve tarım ilaçları yüzünden ölmekte, tankerlerden denize dökülen petrole bulanarak uçamaz hale gelmektedir.

         Ancak pek çok kuş türü bu temel gereksinimlerini karşılayamamış, son 300 yılda 70-80 kuş türü bir daha geri gelmemek üzere yok olmuştur. Bu yok oluşun en büyük sorumlusu insandır. günümüzde kuşlara ve genel olarak doğal yaşama yönelik en önemli tehlike doğal çevrenin, yaşama ortamlarının yok edilişidir. Ormanlar kesilmekte ve yakılmakta, sulak alanlar kurutulmakta, bu ortamlardan başka yerlere uyum sağlayamayacak kuş türleri yaşama alanlarının bozulması yüzünden giderek azalmaktadır.

         Binlerce kuş, insanlar tarafından avlanarak, yakalanarak bilinçli bir şekilde katledilmektedir. belirli ölçüler ve kurallar içinde yapılan avcılığın yaban yaşamına fazla bir zararı yokken, katliam boyutuna ulaşan avcılık sonucu doğanın kendini yenileme gücü aşılmakta, av hayvanları her geçen gün azalmaktadır.

         Afrika ve Asya'nın ender kuşlarından olan Yılanboyun (Anhinga rufa) yakın zamana kadar ülkemizde de yaşamaktaydı. Fakat Amik Gölü'nün kurutulmasından sonra yok oldu.

         Dünyada sadece Fas ve Türkiye'de bulunan Kelaynak (Geronticus eremita) Urfa ilimizin Birecik ilçesinde kuluçkaya yatmaktadır. 1950'lerde sayıları yaklaşık 1200 olan kelaynaklar, 1958'de yapılan yüksek dozda DDT ilaçlaması sonucu hızla azalmıştır. 1990 yılında göçmen populasyon tükenmiştir. Geri kalan kuşlar üretim istasyonuna bağımlı olarak yaşamaktadırlar.

    Kuşların İncelenmesi

         Kuşları daha iyi tanımak ancak onları doğada gözlemekle olur. Başarılı bir gözlem için ilk kural sessiz ve sabırlı olmaktır. Ayrıca kuşları daha yakından görebilmek için bir dürbün kullanabilirsiniz.

         Gözlem yaparken, tanımadığınız kuşların özelliklerini bir deftere yazıp sonradan araştırabilirsiniz. çevrenizdeki kuş türlerinin adlarını ve sayılarını düzenli olarak kaydederseniz kısa zamanda hangilerinin göçmen, hangilerinin yerli olduğunu anlayabilirsiniz.

         Tanıdıkça, kuşların ilginç, değişik yönlerini keşfedecek, onları sevecek ve dünyada yaşamaya hakkı olan tek canlı türünün insan olmadığını düşüneceksiniz.

     Kuş rekorları

    • Dünyada yaklaşık 9.700 türden toplam 100.000.0000.000 (yüz trilyon) kuş bulunuyor olabilir.

    • En büyük kuş, 2,74 m yüksekliği, yetişkin bir insanın iki katı olan 156,6 kg ağırlığı ile devekuşu. Uçamıyor olmalarına şaşmamak gerek!

    • Uçan en ağır kuş, 18 kg' 'ye ulaşan ağırlığıyla Afrika'dan Kori toy kuşu ile bizdeki toy.

    • Kanat açıklığı en uzun kuş, 3,63 m'ye ulaşan kanat açıklığıyla gezgin albatros.

    • En küçük kuş, 1,6 g ağırlığı ve gaga-kuyruk uçları arasında toplam 58 mm boyu ile Küba'dan arıkuşu.

    • Türkiye'deki en küçük kuş, 3,8- 4,5 g ağırlığı ve 90 mm uzunluğu ile çalıkuşu.

    • Türkiye'deki en bol kuş: Yaklaşık 15 milyon çift serçe, 10 milyon çift tarla çintesi, önceki kışın soğukluğuna, besin durumuna bağlı olarak her bahar çiftleşirler.

    • Türkiye'de en ender üreyen kuş: Türkiye, telli turna, çöl koşarı, doğu kamışçını, ulu doğan, şah kartal, yeşil arıkuşu, çizgili ishakkuşu gibi türlerin ürediği önemli bir coğrafyadır. Farklı yaşam ortamlarında üreyen bu kuşlar Türkiye'de farklı yerlerde çok az sayıda üremektedirler.

    • Dünyadaki en hızlı uçan kuş: Rusya'dan kılçık kuyruklu sağan, saatte 171 km hıza ulaşır.

    • Dünyadaki en büyük yumurta: Ağırlığı 1,78 kg olan devekuşu yumurtası, 24 tavuk yumurtasına denk.

    • Dünyadaki en küçük yumurta: Ağırlığı 0,3 g veya daha az olan arıkuşu yumurtası.

    • Türkiye'deki en küçük yumurta: Ağırlığı 0,7 g olan çalıkuşu yumurtası.

    • Türkiye'de görülen kuş türlerinin sayısı: 456, bunun 304'ü Türkiye'de üremektedir, 152 kuş türüyse yazlayan ya da kışlayan konuk türlerdir

      1. Kelaynak (Geronticus NESLİ TÜKENEN KUŞLAR

      eremita)

           

             Bilindiği gibi kelaynaklar, dünyada nesli tükenmek üzere olan kuşlar arasındadır. Şu an itibariyle dünyada sadece Fas ve Türkiye’de koloni halinde yaşamaktadırlar. Fas’takiler 200 civarında, Türkiye’dekiler (Birecik ilçesinde) 50 civarındadır.

      Kelaynakların bilimsel adı “Geronticus eremita”dır. Göçmen bir kuş olan kelaynaklar yüzyıllar boyunca hızlı bir şekilde azalmıştır.

      Eski Mısırlıların hiyerogliflerinde yer alan kelaynaklar, Avrupa Alplerinden 400 yıl önce kayboldular. Kitle halinde yok oluşlar 1950’lerden sonra zirai ilaçlar, özellikle DDT’nin kullanımıyla başladı. Türkiye’de, Birecik ilçemizde yaz aylarında 1950’li yıllarda binlerle ifade edilen rakamlar da bulunan kelaynaklar 1950’li yılların sonlarında bölgede uygulanan yüksek dozdaki tarımsal ilaçlama nedeniyle sayıları hızla azalmaya başlamıştır. 1989 yılındaki ölümlerle sayıları 100’ün altına düşmüştür.

      Kelaynaklar belki kuşların en güzeli değildirler, ama onların çirkinliği ve tuhaf görünüşleri, onlara ayrı bir çekicilik kazandırır. Çıplak kafaları ve enselerindeki tüyleri ile komik bir görünüm kazanırlar. Ancak bunun yanında sağlam karakterli oluşları, vefalı ve beslenirken doğaya güvenleri, tek eşli ve hep aynı eşle çiftleşmeleri belki de günümüzde insanlar arasında olmayan davranış ve hasletlerdir. Belki de bu yüzden kelaynakların nesli tükeniyor. Siyah tüyleri bazen güneş ışığında, mor ve yeşil bir pırıltı alır. Uçarken gösterdiği süzülüş, zariflik ve çeviklik, Kelaynakların insanlara verdiği romantik ve şairimsi zevklerdir. Kelaynaklar, böcekler, çekirgeler, karıncalar, salyangozlar, kertenkeleler ve diğer bilmediğimiz haşaratla beslenmeleriyle doğadaki dengeyi korumakta, bu yönüyle aynı zamanda çevre dostu kuşlardır. Görüldüğü gibi nesli tükenmekte olan kelaynaklar, bugün insanların özlemle hasret duyduğu, tükenen duygulara sahiptir. (www.birecik.gov.tr)

      2. TURAÇ (Francolinus francolinus )

                                              

                  Tüm Avrupa ülkelerinde nesli tükenen kuşlardan en göze çarpan tüylere sahip olan Turaç, Kıbrıs'ta yaşamakta olan kuşlardandır. Keklikten biraz irice güzel bir kuştur. Erkek ve dişisinde farklılıklar görülmektedir. Erkek Turaç genelde yer yer beyaz ama ağırlıklı olarak siyah renkte yanaklara, parlak kestane renkli bir gerdana, ve beyaz noktalı bir böğüre sahiptir. Sırtı ve kanatları altın kahverengi benekli olan, uca yakın kısmı sarımsı kahverengi parlaklıkta bantlı ve uç kısmı solgun bir renge, ince beyaz çizgileri bulunan siyah bir kuyruğa sahiptir. Dişi Turaç; üst tüyleri, kanatları ve kuyruğunun görünüşü itibariyle erkek Turaç'a' benzemesine rağmen, erkeğin sırtının alt kısmındaki siyah renkler, dişide yerini kahverengi benekler ve kahverengi çizgilere bırakır ve ayrıca dişilerin kuyruklarının daha geniş olduğu görülür. Boyu 35 cm' dir. Ötüşü uzaklardan duyulur. Flüte benzer sesle öter. Çok sıkıştığı zaman dikine havalanır ve kanat gererek kısa kanat vuruşları ile süzülür. Turaç da diğerleri gibi uçmaktan çok yürümeyi yeğler.Bu kuşların yetiştiği doğal ortam Kıbrıs'ın güney batısı ve Karpaz yarımadasıyla sınırlıdır. Son zamanlarda bu alan genişlemektedir. Bu kuşlar genelde güney batıda bulunan kıyısal kesimlerde ve 20 km' ye kadar iç arazilerde bulunur. Turaç' ın işlenmiş ekinlere iyi adapte olduğu gözlemlenmektedir. Ekinler uzun olduğu için kuşlara sığınak görevi görürler, ayni zamanda ekinlerin aşağısındaki açıklık kuşlar için kolay yolculuk ve uygun bir kaçış rotası imkanını sunmaktadır. Yurdumuz dışında Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, İran, Pakistan ve Batı Hindistan'da yaşar. (www.avkopegi.com-26.05.2005)

      3. SAKA ( Carduelis carduelis)

      Günümüzde avlanması, yakalanması ve bulundurulması yasaklanmış olan bu ötücü göçmen kuşlar yasaklanmadan önceki yıllarda “ağ tuzakları” kurularak yakalanıyordu. Günümüzde Saka, nesli tükenen ve koruma altında olan kuşlar  olması sebebiyle yakalanması ve avlanması yasak olan hayvanlar kategorisine girmektedir. Para ve hapis cezası vardır.

      Avlanma yasağının olmadığı yıllarda, kuşlar ağa düşürüldükten sonra sıra iyilerin seçilmesine gelirdi. Saka geçimi Ekim ayında yerli kuşlarla başlar. Kuşçular bunlara “oynak” der. Bunları Balkanların kuşları takip eder. Bu kuşlardan da iyi ötenler çıkmakla beraber kuşçular nezrinde asıl makbul olan kuşlar daha uzaklardan, Macaristan, Polonya, Ukrayna'dan gelen sakalardır. Bunlar Kasım ayında geçit yaptıkları için Kasım sakası olarak bilinirler. Kasım sakaları yerli sakalardan kolayca ayrılırlar. Cüsseleri daha iri, renkleri daha parlak ve daha temiz, gagaları daha uzundur. Yerli sakalarda başın iki yanındaki beyazlığın ortasında bulutlu kahverengi bir benek vardır. Kasım sakalarında bu benek ya hiç yoktur, ya da belli belirsiz görülür. Biyolojik olarak bakıldığında, Balkanlar'da bulunan sakalar “Carduelis carduelis balcanica” alt türünden, Romanya'nın kuzeyinden başlayarak kuzeyde Polonya'ya, doğuda Ukrayna'ya kadar olan bölgedekiler, yani kuşçuların Kasım sakaları, ”Carduelis carduelis carduelis” alttüründendir. Elbette ki bütün Kasım sakaları güzel ötmez. Fakat kuşçularca makbul ötüşlü olan sakaların çoğu     Kasım sakaları  arasından çıkar.

       4. FLORYA ( Carduelis chloris )       

      Günümüzde, Florya, nesli tükenen ve koruma altında olan kuşlar olması sebebiyle yakalanması ve avlanması yasak olan hayvanlar kategorisine girmektedir. Para ve hapis cezası vardır. Florya’ da da belli bir fiziksel varyasyon vardır. Normalde floryanın tüyleri yeşil- sarı ağırlıklı olurken bazı kuşlar daha çok gri-kahverengiye çalar. Bunlara “karadamar” denir. Fakat bu renk varyeteleri coğrafi dağılıma
      tekâbül etmez; dolayısıyla sakada olduğu gibi fizikle ötüş tarzı arasında
      bir ilişki olmaması gerekir. Zaten kuşçuların çoğu da floryanın fiziksel
      özellikleriyle iyi veya kötü ötümlü olması arasında bir bağlantı olmadığı
      düşüncesindedir. Buna karşılık yakalanan Florya’ nın arasından iyilerini
      seçmek için kuşlar tekrar ağ başına getirilerek geçen kümelere cevap
      vermeleri dinlenir. Ama yeni yakalanmış kuş ürkeceği için bu çok sağlıklı
      bir  kuşçuluk güzün kuşların yakalanmasıyla bitmez. Asıl iş ondan sonra başlar.
      Amaç kafeste beslenen kuşun ötmesidir. Doğal ortamından kopartılarak küçük
      bir kafeste, insanların arasında yaşamaya zorlanan, gıdası değişen, üreme
      mevsiminde çiftleşemeyen erkek kuş öyle kolayca ötmez. Yabanî kuşları
      kafeste öttürmek için dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Tabii kuşun
      ötmesiyle iş bitmiyor, bir de güzel ötmesi lazım. Yoksa kuşçu tabiriyle
      "bozuk" öten kuşlar sabahtan akşama kadar ötse de kuşçuların nezrinde
      makbul  olmaz. (
      www.floryader.com/ana.htm )

      Nesli Tükenme Tehlikesinde Olan Diğer Kuşlar


      ÿ          Yılan Kartalı

      ÿ          Atmaca Kartalı

      ÿ          Karadoğan

      ÿ          Alaca Baykuş

      ÿ          Yalıçapkını

      ÿ          Ötücü Kuğu

      ÿ          Kuğu

      ÿ          Turna

      ÿ          Toy

      ÿ          Akgöz

      ÿ          Kızıl Kerkenez

      ÿ          Bıldırcın Kılavuzu

      ÿ          Mazmuzlu Kız Kuşu

      ÿ          Kızıl Şahin

      ÿ          Kılıçgaga

      (mimoza.marmara.edu.tr)


       


          Türkiye Akbaba Zengini


      Doğadaki binlerce canlı türünün yaşama savaşı verdiği dünyamızda çöpçülük görevini üstlenen akbabalar, sanılanın aksine doğanın olmazsa olmazlarından biri.

      Binlerce yıldır çeşitli evrimler geçiren dünyanın doğal sisteminin çalışmasında yok edici görevini üstlenen akbabalar, bu süreç içerisinde ölü canlıları yiyerek, doğayı salgın hastalıklardan, pis kokulardan ve kirlilikten korumasına rağmen, günümüz insanı tarafından gereksiz bir canlıymış muamelesi görüyor.

      Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali ERDOĞAN' ın konuyla ilgili verdiği bilgiye göre, pek çok ülkede nesli tükenen  akbabalara, Türkiye' de de gereken önem verilmiyor.

      Dünyada 16 tür akbaba olduğuna değinen Doç. Dr. ERDOĞAN, İspanya ve Türkiye’nin akbaba türleri konusunda en zengin ülkeler olduğunu belirterek şunları söyledi:

      “Akbabalar doğal yok edicilerdir. Ölen canlıların leşlerini yiyen bu hayvanlara, halk arasında olsa da olur olmasa da gözüyle bakılıyor. Ancak onlar, ölü canlıların leşlerini yiyerek salgın hastalıkların, pis kokuların ve kirliliğin oluşmasını önlüyorlar. Böylece, bu leşlerin üzerinde üreyebilecek zararlı canlıların da populasyonunu kontrol altına almış oluyorlar. Fakat insanlarla iç içe yaşamaya alışkın olmayan bu kuşların yaşam alanları her gün daralıyor.

      Hatta, keyfi olarak öldürülüyorlar. Doğadaki tüm canlıların bir görevi var. Akbabalar da dünyaya geldikleri günden itibaren ölüleri yiyerek, doğanın çöpçülüğü görevini üstleniyorlar.”

      Türkiye’de çok çeşitli canlıların da olduğuna işaret eden Doç. Dr. Ali ERDOĞAN, Türkiye’nin geçirdiği jeolojik devirler ve 3 kıtanın birleştiği yer olması nedeniyle bir gen merkezi konumunda olduğunu kaydederek şunları söyledi:

      “Çok çeşitli bir canlı ağının yer aldığı ülkemizde, sakallı akbaba (Gypaetus barbatus), kara akbaba (Aeqypius monachus), kızıl akbaba (Gyps fulvus) ve beyaz akbaba (Neophron percnopterus) olmak üzere 4 akbaba türü bulunuyor. Bu kuşlar, çok kısa zamanda büyük hayvan kadavralarını yiyip tüketebiliyorlar.

      Yırtıcı kuşlar grubuna giren bu canlılar, aralarında besin rekabeti yapmazlar. Güçlü gaga yapısına sahip olan kara akbabalar, hayvanın deri kısımlarını ve kaslarını parçalar,  biraz daha zayıf gaga yapısına sahip olan kızıl akbabalar uzun boyunlarının avantajını kullanarak iç organları yer. Güçlü çene yapısına sahip sakallı akbabalar yumruk büyüklüğündeki kemik parçalarını rahatlıkla yutar ve oluk şeklinde olan dilleri ile kemik iliğini rahatlıkla içebilir. Beyaz akbabalar ise ince ve zayıf gagalarıyla kemiğin üzerindeki kas ve lifleri yer.

      Sonunda, kadavrayı süratle yok ederek doğanın kirlenmesini önlerler. Bu yüzden akbabalara leş yiyici deyip geçmeyelim, doğal yok ediciler sayesinde salgın hastalıklardan korunuyoruz."

      Pek çok ülkede akbaba neslinin yok olması nedeni ile Türkiye’deki bu zenginliğin çok önemli olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ali ERDOĞAN, yurtdışında akbabaların 3-4 tanesini bile yan yana göremeyen bilim adamlarının olduğunu belirterek, Türkiye’de onlarcasını görmenin mümkün olduğunu ifade etti.

      Akbabaların diğer kuşlara oranla farklı özellikleri olduğuna da değinen Doç. Dr.  

      ERDOĞAN, beyaz akbabaların kendilerine yiyecek sağlayabilmek için alet kullanabildiklerini belirtti.

      Beyaz akbabaların gagalarının zayıf bir yapıya sahip olması nedeni ile sert kabuklu olan devekuşu yumurtasını kırmakta güçlük çektiğini anlatan Doç. Dr. ERDOĞAN, bu kuşların bir kaya parçası ile havalanarak bunları belli bir yükseklikten bırakıp yumurtayı kırdıklarını ifade etti.

      Kuşların hiçbirisinin bu tür bir eğilim göstermediğini bildiren Doç. Dr. Ali ERDOĞAN, gün geçtikçe yaşam alanları daralan ve bilinçsiz olarak yapılan zirai ilaçlamadan etkilenen bu kuşların Türkiye’de de yok olma tehlikesi altında bulunduğunu kaydederek, doğaya karşı daha duyarlı olunması çağrısında bulundu.

                   

       

               

      Tablo-1: Nesli Tükenme Tehlikesinde Olan Kuşların Barınma Alanları

      Kuş Türü

      Barınma Alanı

      Yaz Ördeği

      Göksu Deltası

      Dikkuyruk Ördek

      Akyatan Kuş Cenneti

      Kuğu

      Bayramoğlu Kuş Cenneti

      .

       

      ALBATROS KUŞLARININ YUVALARI

           Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir. Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.

           Ancak yavrulara karşı gösterilen özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilometreden fazla yol kat edebilirler.

      BAYKUŞLAR

       

       

       

           Baykuş, tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirir. Baykuş, süzülerek alçaldığında ayakları bir uçağın tekerlekleri gibi aşağıya doğru uzanır ve sessizce avını yakalayıp etkisiz hale getirir.

           Baykuşların düşük sesle uçmasının ardındaki sebeplerden bir tanesi, kanatlarındaki kıvrımlardır. Baykuşların kanatlarında diğer kuşlarda bulunmayan pürüzlü tüyler vardır. Bunlar gözle bile görülebilirler.

           Baykuşların Soğuktan Koruyan ve Düşmanlarını Caydıran Tüyleri

       

       

              

       

           Vücut yapılarını incelediğimizde diğer yırtıcı kuşlar içinde en kalın tüylere sahip olanların baykuşlar olduğunu görürüz. Örneğin resimde görülen ve karlı bölgelerde yaşayan bu baykuş türünün özellikle bacaklarının ve ayaklarının üzerinde son derece kalın tüyler vardır.  Bu sayede baykuşlar soğuktan etkili bir şekilde korunmuş olur.

           Sahte Gözler

                                                                  

           Tüyleri baykuşu yalnızca soğuktan korumakla kalmaz, tüylerinin üzerindeki desenler bazı türlerin düşmanlarından kamufle olmasını sağlar. Örneğin, göz benzeri benekleri olan baykuşun (Glaucidium perlatum) başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Bu taklit yüz, arkadan gelen düşmanları caydırıp uzaklaştırmak içindir.

           Yavru Baykuşun Düşmanlarını Caydırıcılığı

                                     

           Yavru bir baykuş korkutulduğunda, dışa açılan kanatlarını ve kafasındaki tüylerini çok iri gözükene kadar kabartarak korkutucu bir görünüm alır. Bir yandan da davetsiz misafirlere büyük gözlerini ardına kadar açarak bakar. Bu sayede yavru baykuşun yüzü çok daha büyük bir hayvanın yüzü gibi görünür.

           Baykuşun Hassas Radarları: Kulaklar

       

       

       

       

           Baykuşların işitme sistemi pek çok canlıya göre oldukça üstündür. Kulakları gözlerinin arkasında, kafanın yanlarında bulunur. Bir baykuşun duyum eşiği insanınkinden farklı değildir. Ama baykuşlar belli frekanslardaki seslere daha duyarlı olduklarından yaprakların veya çalıların altındaki avlarının çıkardıkları en ufak sesleri bile duyarlar.

           Peçeli baykuş veya Tengmalm (Boreal) baykuşu gibi bazı türlerin, kulaklarından biri diğerinden daha yukarıdadır. Bu türlerin, sesleri kulak deliklerine yönlendiren bir nevi radar çanağı görevi gören yüz yuvarlakları vardır. Bu yuvarlağın şekli özel yüz kasları kullanılarak isteğe göre değiştirilebilir. Ayrıca baykuşun gagası ses dalgalarının üzerine toplandığı alanın artması için aşağı doğrudur.

           Bir baykuş, bu son derece hassas kulakları; yaprak, yeşillik hatta kar altındaki avının hareketlerini dinleyip yerini tespit etmede kullanır.

           Baykuş avının yerini duyduğu sesin sol ve sağ kulak tarafından algılanma zamanları arasındaki farktan tespit eder. Örneğin eğer ses baykuşun sol tarafından geliyorsa, o zaman sol kulak bunu sağ kulaktan önce duyacaktır. Kafasını çeviren baykuş, sesi her iki kulağıyla aynı anda duyduğunda avının tam karşısında olduğunu anlar. Baykuşlar sol/sağ zaman farkını 0.00003 saniye farkla teşhis edebilirler.

           Bir baykuş asimetrik ve aynı olmayan kulak deliklerini kullanarak sesin aşağıdan mı yoksa yukarıdan mı geldiğini de anlayabilir. Sola, sağa, yukarı, aşağı işaretlerin çevirisi anında baykuşun beyninde birleştirilir ve ses kaynağının bulunduğu yerin zihinsel görüntüsü oluşur. Baykuşun beyni ile ilgili yapılan çalışmalarda, işitmeyle ilgili olan bölümünün diğer kuşlarınkinden çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkmıştır. Bir peçeli baykuşun beyninin bu bölgesinde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır.

           Baykuşların Görme Fizyolojileri

           Kuşlarda en gelişmiş duyular görme ve işitmedir. Avcı kuşlarda daha ziyade görme duyusu güçlüdür. Gece avlananlarda ise işitme duyusu daha hassastır. Kuşların çoğunda gözler çoğunlukla kafanın iki yanındadır. Bu sayede geniş bir görüş açısı kazanır.

      Gece avlanan yırtıcı kuşların gözleri kafalarının ön kısmındadır; çünkü bu kuşlar geniş görüş açısından çok, "binoküler" olarak adlandırılan, dar ama daha net görüntü açısına ihtiyaç duymaktadır. (İnsanlar da aynı görüntü açısına sahiptir.)

       

      Güvercin

      Baykuş


      Başının her iki yanında bulunan gözler, güvercine çok geniş bir görüş alanı sağlamaktadır. (turuncu ve sarı alanlar).

      Baykuşun gözleri başının önünde bulunur. Bu durum, kuşa çok verimli ve net bir "binoküler" görüş kazandırır (sarı alan). Bu, doğal olarak geniş bir kör bölge oluşturmaktadır, ancak bu, kuşa hiçbir dezavantaj vermez. Çünkü başını yaklaşık 270 derece çevirebilmekte ve istediği anda kolaylıkla arkasına dönüp bakabilmektedir.

           Baykuşların üstün özelliklerinden bir diğeri de gözleridir. Başın ön tarafına yerleştirilmiş olan gözler oldukça büyüktür. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Bu oldukça büyük bir orandır. Eğer bizim için de böyle bir oran geçerli olsaydı gözlerimizin büyüklüğünün iri bir greyfurt kadar olması gerekirdi. Baykuşun gözlerinin böyle büyük olmasının sebebi özellikle az ışıklı durumlarda verimliliğini arttırmaktır. Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi bulunur.

           İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarına sabit oturmuştur. Gözün şekli de küre değil uzatılmış bir tüp gibidir. Bunlar kafatasındaki Sclerotic halkalar adı verilen kemiksi yapılar tarafından yerlerinde tutulurlar. Bu nedenle gözlerini oynatamazlar yani sadece doğrudan önlerine bakabilirler.

           Baykuş 270 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derece, yani bir dairenin yarısı kadardır. Normal bakıldığında ise yaklaşık 150 derecedir.

           Parçaları Birleştiren Gözler

           Kuşlar insanlardan daha hızlı görüş gücüne sahiptirler ve daha geniş bir açıyı çok daha detaylı tarayabilirler. Bir kuş, insanın parça parça görerek algıladığı birçok görüntü karesini, tek bir bakışta bir bütün olarak görebilir.

           Baykuşlar ve benzeri gece kuşları diğer canlılara göre geceleri daha iyi görebilirler. Gece besin arayan kuşlar, hızla hareket eden küçük hayvanları avlarlar. Avlarını yakalamak için küçük hareketleri görmeleri gerekir. Bu kuşlar için en iyi göz, grinin tonlarını görendir. Yani dünyaları siyah-beyaz bir televizyonun görüntüsü gibidir. Bu gözlerin ortak özelliği, içlerinde yüksek sayıda çubuk (ışığı karşı hassas) hücreleri bulunmasıdır. Gözde ne kadar çubuk varsa geceleri o kadar iyi bir görüntü sağlanır.

       

      PENGUEN ve POTANSİYEL ENERJİ - KİNETİK ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ

       

       

       

       

          İmparator penguenlerinin kuluçkaya yattıkları dönem kutup kışına denk gelir. Erkek penguen yumurta üzerinde kuluçkadayken, dişisi doğacak olan yavrusu için besin bulmaya gider. Kuluçka yeri ile en yakın besin kaynağının arasındaki mesafe bazen 100 kilometreyi geçer. Anne penguen yavru yumurtadan çıkana kadar geçen 4 aylık süre içinde sürekli dolaşarak yavrusu için kursağında besin biriktirir. Anne yumurtadan çıkan yavruyu devraldığında, baba penguen uzun sürecek olan yürüyüşe çıkar.

           Penguenler büyük gövdeli olmalarına karşın, yürüyüşlerini zorlaştıracak kadar küçük bacaklara sahiptir. Peki nasıl oluyor da buna rağmen kilometrelerce yürüyebilmektedirler?

           Penguenler tıpkı bir hacı yatmaz gibi sağa sola sallanarak yürürler. Aslında penguenler enerji tasarrufu yapabilmek için sarkaç benzeri bir yürüyüş yapmaktadırlar.

           Aşırı kısa bacaklı olan penguenler, yana doğru adımlar atarak kaslarının daha az yorulmasını sağlar. Böylece her adımın sonunda bir sonraki adım için enerji depolarlar. Normal yürümüş olsalar kendi heybetlerindeki bir hayvandan iki kat daha fazla enerji harcamaları gerekirdi. Hayvan sadece yürümeye başlarken enerji harcar, bir de dururken.

       

      ALTIN YAĞMUR KUŞU
       

        

        

                           

       

          

      Göçmen kuşların uçuşa başlamadan önce yolculuklarını tamamlamalarını sağlayacak kadar enerjiyi vücutlarında depolamaları şarttır. Örneğin, altın yağmur kuşu kışı geçirmek için her yıl Alaska' dan Hawaii'ye göç eder. Rotası üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayısıyla kuşun bu uzun yolculuğu sırasında hiçbir dinlenme imkanı yoktur. Varış noktası ise başlangıç noktasından 4000 km uzaktadır. Bu mesafe kuşun aralıksız olarak yaklaşık 250 bin kanat çırpışını gerektirir. Yolculuğun tümü 88 saatten fazla sürer.

           Altın yağmur kuşunun yolculuğa başlarken ağırlığı 200 gramdır. Bunun 70 gramı, yolda yakıt olarak kullanılacak yağlardan oluşur. Ancak kuş bilimciler, altın yağmur kuşunun bir saat uçmak için harcadığı enerjiyi tespit etmiş ve kuşun 88 saatlik uçuş için en az 82 gram yakıt harcayacağı sonucuna varmışlardır. Yani kuşun bu durumda 12 gramlık bir açığı vardır ve hesaplara göre Hawai' ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düşmesi gerekmektedir. Ama bilim adamlarının bu hesabına rağmen altın yağmur kuşları hiçbir zaman denize düşmez ve her sene başarıyla Hawaii'ye ulaşırlar.

           Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçarlar. Uçarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli oluştururlar. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık %23'lük bir enerji tasarrufu sağlarlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Üstelik bu artan yağ da gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak olan yedek yakıttır.

       

      MACAW PAPAĞANLARI

       

       

       

       

           Bitkiler için zehirli tohumlarının olması etkili bir korunma yöntemidir. Tropikal Amerika'da yaşayan bir çeşit papağan türü olan Macaw'lar zehirli tohumlar ile beslenme konusunda uzmandırlar.

           Bu kuşlar, besleyici değeri yüksek olan bu tohumları yedikten hemen sonra belli bir bölgedeki kayalıklara doğru uçarlar. Oraya vardıklarında ise burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Bu killi kaya parçaları tohumların içindeki zehri emer. Böylece kuşlar bu besini mide ağrıları çekmeden sindirebilirler.

                                                        

      YALI ÇAPKINI KUŞUNUN YAVRULARINI BESLEME YÖNTEMİ

       

       

       

           Yalıçapkını kuşu, küçük balıkları kolay yutabilmek için baş tarafından yani kılçıklarının yönünde yutar. Fakat balıkları yavrularına yedirecekleri zaman, kuyruklarında tutar ve onların rahatça yutabilecekleri yönde ağızlarına verir.

               

       

      KUĞULAR

       

       

       

       

       

       

       

           Kuğuların ağırlığı bir başka memeli ile kıyaslandığında oldukça hafiftir. Aynı boyutlarda bir bulldog köpeği, kuğudan "4 kat" daha ağırdır. Kuşların hafif olmasının çeşitli sebepleri vardır. İçi boş kemikleri iç kirişlerle desteklenmiştir. Kuyruk yerine kabarık tüyleri vardır ve dişlerle kaplı çene yerine gagaları vardır. Vücutlarının çok önemli bir kısmı havayla doludur. Bu hava birçok kuşta bulunan 9 hava kesesinde saklanır. Bunlar sadece ağırlık azaltma niteliği taşımazlar. Uçuş sırasında kuşlar çok fazla enerji harcarlar ve bu nedenle çok yoğun oksijen kaynağına ihtiyaçları vardır. İşte bu hava keseleri kuşun solunum sisteminde de önemli rol oynar. Bu sayede kuğu, aynı büyüklükteki bir memelinin nefes alışı sırasında aldığı oksijenden çok daha fazla oksijen alır


      Leyleğin özellikleri:
      Leylek, bir kuş türüdür. Ülkemizde Hacı Leylek olarakta bilinir. Türün yayılşı çok geniş bir coğrafya üzerindedir. Almanyadan halkalanan ve Prenses adı verilen Leylek, Türkiye(İstanbul-Hatay) üzerinden Güney Afrika Cumhuriyetine gittiği tespit edilmiştir. Genellikle karadan yükselen sıcak hava akımını kullanarak daireler çizerek uçarlar. Nesli tehlike altında olmasada yanlış insan yapılaşması ve sulak alanların kurutulması sonucunda Türkiyedeki sayıları azalmaktadır.[/b]


      Diğer resimler

 
Bugün 24790 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol